Pazar Depremde İstanbul nerede buluşacak?

Depremde İstanbul nerede buluşacak?

30.10.2011 - 02:30 | Son Güncellenme:

Türkiye’nin önde gelen üç mimarı, tasarımı Ryue Nişizava tarafından yapılan İstanbul Bienali’ni gezdi ve meslekleri açısından değerlendirdi. Konu elbette depreme, İstanbul’un siluetine ve muhtelif çılgın projelere de geldi

Depremde İstanbul nerede buluşacak

Han Tümertekin, Melkan Tabanlıoğlu ve Cem Sorguç Türkiye’nin önde gelen mimarlarından üçü. Çok olumlu eleştiriler alan 12. İstanbul Bienali’ni geziyorlar. Bienal’in günümüzün en ünlü mimarlarından Japon Ryue Nişizava tarafından yapılan tasarımı burada ilginç biçimde pek irdelenmedi ama yurtdışındaki basın övgüyle söz ediyor.
Antrepoların odacıklarındaki eserler arasında gezinirken kafaları hep yukarıda. “Hımmm alçıpanı şöyle kullanmış, bağlantılar şöyle yapılmış, duvar yüksekliği kaç santim, kapı genişliği...” diye konuşup duruyorlar. Arada seçebildiğim ve anlayabildiğim tek yorum “Klasik müzecilik anlayışını yerinden yaratmak istemiş” gibisinden bir cümle. Madem öyle, oradan girelim konuya...

Haberin Devamı

* Han Tümertekin Bienal’i gezerken sergileme anlayışını klasik müze düzenine benzetti. Ne diyorsunuz?

Melkan Tabanlıoğlu: Bugün sanat geniş alanlarda sergileniyor. Eski müze mantığı ise oda oda gezmek üzerineydi.

* Neden?

Melkan T.: Bir kere yapılar itibarıyla bu şekilde sergileniyordu. Çünkü mimari açısından eskiden çok büyük açıklıklar bulunmuyordu. Bununla birlikte bir sergileme mantığı oluşuyor. Bugün mekanlar büyük, ona göre yapıtlar da büyük.
Han Tümertekin: Burası bir antrepo yani sergi için hazırlanmış bir yer değil. Önceden farklı bir amaç için inşa edilmiş bir bina. Eserleri sergileme açısından bakarsak mimar sorunu başarılı bir şekilde çözümlemiş.
Melkan T: Burada bir kere içinde bulunduğumuz alanı hissetmek önemli. Duvarlarla bölünmüş bir alan var ama tavana kadar yükselmiyor. Tek ve büyük bir alanın içinde olduğumuzun farkındayız.

“Bu tarz sergileme geleneği eski zenginlerin evlerinden geliyor”

* Neden farklı yüksekliklerde duvarlar var?

Melkan T.: Bienal’de birbirinden farklı özelliklerde eserler var. Küçük boyutta olanlar var, üç boyutlu olanlar var, enstalasyonlar var... Bunlar yan yana geldiğinde sergilemek zor. Onlara ilgi çekmek zor. Büyük bir heykelin ardında kalan küçük bir eser görünmeyebilir. Halbuki bu şekilde esere göre büyüklükte odalar oluşturulmuş. Amaç, esere ilgiyi odaklamak. Akıllı ve konsantrasyonu artırıcı bir uygulama olmuş. Ben başarılı buldum.
Han T.: Genellikle mekan küçüldükçe duvar yükseliyor, büyüdükçe alçalıyor. Bu şekilde farklı ölçeklerde eserlere aynı şekilde yoğunlaşabiliyorsunuz.
Cem Sorguç: Kompartımanlarla sergileme geleneği eski zengin ailelerin sanat eseri biriktirmeye başlaması sonucunda evlerinin odalarında bunları sergilemesine de dayanıyor. Bu resimler saraylarının, malikanelerinin odalarında sergileniyorlardı.

“Sağlamlaştırma riskli, 10 dakika sonra deprem olsa boşa gider”

* Üç mimarı bir arada bulmuşken, gündemdeki konuları da soralım. Van depreminin ilk şoku atlatıldıktan sonra hemen İstanbul depremi konuşulur oldu. Sizce bu meselede nasıl bir yol izlenmeli?

Cem S.: Çözüm belli aslında: Binaları mimarlar yapacak.
Han T.: İşin iki çözümü var. Birincisi, mevcut binaların yıkılmaması yönünde önlem almak. Ama eldeki yapı stokuyla bunu gerçekleştirmek çok zor. Yapıları sağlamlaştırmaya girişmek ve planlamak riskli çünkü 10 dakika sonra deprem olsa her şey boşa gider. İkinci çözüm de doğal olarak geliyor: Yıkıp baştan yapmak. Ben yıkım sonrası yapılabileceklere odaklanmayı daha gerçekçi buluyorum. Bir de kamusal alanların kaçınılmaz yıkım karşısında insanların bir arada olma, barınma, iletişime geçme gibi ihtiyaçları doğrultusunda hazırlanması önemli. Şehirde boş alan, meydan yok. Şehrin her noktası binayla dolu. Şehrin felaketlerde hangi alanlarda buluşacağı belli değil. Melkan T.: En önemli şey alıcıyı bilinçlendirmek. Siz alıcı olarak çürük binayı almazsanız zaten o binalar ortadan kalkmaya başlayacak. Bu en azından bir başlangıçtır.

Haberin Devamı

“Şehrin silueti sürekli değişir”

* Ne olacak bu İstanbul’un silueti tartışması? Ne diyorsunuz?

Han T.: Bir defa kategorik olarak siluetin değişmesine karşı olan görüşe çok uzağım. Bir metropolde hepsine yer vardır. Siluetin tasarlandığı ve planlandığı bir yüksek yapılaşma gayet anlaşılabilir bir şey.
Melkan T.: Her şehirde yüksek yapılara izin verilen bölgeler var ve öyle olması lazım.
Mesela Maslak olmak zorunda. Maslak’a izin vermezseniz karşınıza Odakule çıkıyor.

* Siluet tartışmalarının odağında yıllarca Gökkafes vardı.

Melkan T.: Gökkafes’e bakıyorsunuz, vadinin içinde orayla ve çevresiyle ilgisi olmayan bir yapı. Etrafıyla çelişiyor. İstanbul çok katmanlı bir şehir. Bu mimari katmanların birbirini ezmemesi lazım. Surun yakınında, Zeytinburnu çevresinde bir şey yapıyorsanız çevreye de saygılı olacak. Bugün Roma’ya gidin, duvarların etrafı yeşildir, yaklaşamazsınız. Bizim surlara gidin, içlerinde yapılar var. Veya çok acayip birtakım onarımlar var.

* Onarım konusunda sıkıntılar neler?

Melkan T.: Medeni restorasyon yöntemleriyle alakası yok bizim restorasyonların. Hazır tuğlaları üst üste koyup oyuğu doldurmak marifetmiş gibi sunuluyor. İş eskiye saygı duyup korumak, etrafındaki yapılaşma ve ölçeği ona göre kurgulamakla başlıyor. Haydarpaşa projesini düşünün mesela. İstanbul’un girişinde yedi tane lale şeklinde gökdelene ihtiyacımız yok ki.
Cem S.: Siluet zaten şehrin kurulmasıyla ortaya çıkan bir şey değil. Sürekli değişiyor. Önemli olan, yeni gelenlerin daha önce burada olanlara selam vermesi. Şehrin dayattığı bazı değerler de var. Arazi fiyatları, metrekare fiyatları gibi. Bunlar da şekillendiriyor silueti.

* Haliç’e yapılacak Tüpgeçit köprüsü hakkında ne düşünüyorsunuz?

Han T.: 15 milyonluk bir şehir bu ve altyapı ihtiyacının giderilmesi kaçınılmaz. Bunların yapılması lazım. Mesele, ihtiyacı giderirken tarihi mekanla ilişkiyi kurmak.
Cem S.: Sorunu siluete olan etkisi değil ama taşıyıcı iki ayak. Yani hem asma sistem var hem kendini taşıyan ayaklar üzerinde duruyor. Hem kemer hem pantolon askısı takmak gibi.
Melkan T.: Mimarinin değerli olduğu, mimari açıdan anlamlı binaların bölgelerine de zenginlik kattığı yeni anlaşılıyor. 10 sene önce Kağıthane bölgesindeki metrekare satış fiyatlarına bakın, bir de bugüne bakın.

* Santralistanbul’un etkisi mi?

Melkan T.: Elbette. Bir mimari dokunuş olduğu zaman o bölge değer kazanıyor.
O ekonomi zaten insanları çekiyor. Yani mimarın önemi binanın şekli ve estetiğinin yanında ekonomik. Bunun anlaşılması lazım.

‘Çılgın projeler bir defiledeki podyuma benziyor’

* Başbakan’ın ‘çılgın proje’ olarak açıkladığı ikinci boğaz hakkında ne düşünüyorsunuz?

Melkan T.: Bir defileye gidersiniz ve podyumda üstünüze giyemeyeceğiniz giysiler silsilesiyle karşılaşırsınız. Ama anlarsınız ki trend budur. Defile şovdur ama oradaki trendleri yansıtan üzerinize uygun giysiyi alır, giyersiniz gerçek hayatta. Ben bu çılgın projeleri bir podyum olarak görüyorum. Türkiye yatırımlara doğru, projelere açık bir yönde gidecek. Yatırımlar olacak, şehirlerin şekilleri değişecek.

* Bu projenin gerçekleşmesi mümkün mü?

Melkan T.: Bir yerden bir yere kanal açmak kolay mıdır? Öyle açıyorum demekle açılabilir mi? Bırakın siyasi yönünü, ekolojik olarak ne yapıyorsunuz?
Bunun tartışılacak 100 bin tane boyutu var.
Cem S.: 1960’tan bu yana hep inşaat ve yapılaşma projeleri var zaten. Şimdiki hükümet daha planlı yapmaya girişiyor.

“Taşı toprağı altın, yerin altı da mı öyle?”

Haberin Devamı


* Metro duraklarında AVM fikrine ne diyorsunuz? Olur mu?

Melkan T.: Metroda sağlı soğlu dükkanlar her ülkede vardır ama bunun fazlasını beklememek lazım. Metro hattının geçtiği bölgelerde her yer alışveriş merkezi zaten. İstanbul’un taşı toprağı altın yerinin altı da altın diye düşünmemek lazım.
Han T.: Servis veren ihtiyaç karşılayan dükkanlara yoğunlaşmak lazım. Kuru temizleme, yeme-içme, gazeteci, çiçekçi, küçük market... Daha fazlası anlamlı gelmiyor.