Pazar “Dışlanmış kadınları oynamak hoşuma gidiyor”

“Dışlanmış kadınları oynamak hoşuma gidiyor”

30.07.2017 - 02:30 | Son Güncellenme:

“Adı Efsane” dizisine kocasını kaybedince eski mahallesine dönen Reyhan olarak katılan Şenay Gürler, “Toplum tarafından dışlanmış, itilmiş ve sistemin dışında kalan kadınları oynamak daha çok hoşuma gidiyor” diyor

“Dışlanmış kadınları oynamak hoşuma gidiyor”

Şenay Gürler bir süredir ara verdiği ekranlara Kanal D’nin “Adı Efsane” dizisiyle döndü. Oynadığı Reyhan karakteri, kocası öldükten sonra kızıyla birlikte doğup büyüdüğü mahalleye dönmek zorunda kalan bir kadın. Ama dul bir kadın olarak pek de hoş karşılanmıyor eski komşuları tarafından. Bu mahalle baskısı, pek çok kadın gibi, çok genç yaşta başından bir evlilik geçen Şenay Gürler’in de yabancı olmadığı bir şey. Belki de bu yüzden, en çok böyle toplumun dışına itilmiş kadınları oynamayı seviyor.

Haberin Devamı

“Toplum baskısının ne olduğunu biliyorum”

“Adı Efsane” ile ekrana döndünüz. Epeydir konuk oyunculuk dışında bir işe kalıcı olarak girmemiştiniz.

Biraz ara vermenin gerekli olduğunu düşünüyorum. Dizi yapmak elbette güzel bir şey. Ama bir süredir tiyatro yapamamıştım, geçen sene tiyatro yaptım, iki tane sinema filminde oynadım. Kısa süreli girdiğim birkaç dizi oldu ama ben televizyonda iş yapan oyuncuların o arayı vermeleri gerektiğini düşünüyorum çünkü televizyonun artısı kadar eksisi de var. Artısı, seyirciyle buluşuyorsun, devamlı kendini taze tutuyorsun, kameraya alışıyorsun, rahatlıyorsun ama bir yandan da televizyon oyunculuğu diye bir şey gelişiyor bir süre sonra. Aynı bakışları yapıyoruz, aynı hareketleri yapıyoruz, oyuncunun bir durup kendini tazelemesi gerekiyor. Hem öyle düşündüm hem de biraz kendi hayatıma dışarıdan bakmak, biraz gezmek bana iyi geldi.

Haberin Devamı

Reyhan’da sizi çeken ne oldu?

Ben böyle kadın karakterleri çok seviyorum. Yani Reyhan gibi ya da daha önce oynadığım karakterler var çok sevdiğim; en son “Kasap Havası”ndaki Leyla gibi, “Korkuyorum Anne”deki İpek gibi toplum tarafından dışlanmış, itilmiş ve sistemin dışında kalan kadınları oynamak daha çok hoşuma gidiyor. Onların sıkışmışlıkları, hayatta var olma çabaları, çıkmazları, toplumun üzerlerine gelmesi, direnmeleri, beni böyle karakterleri oynamak konusunda motive ediyor.

Siz genç yaşta küçük bir çocuğunuz varken boşandınız, benzer şeyler yaşadınız mı?

Evet, bu bildiğim bir şey. Mahalleyi biliyorum, mahalle kültürünü biliyorum. Benim büyüme çağında abla dediğim, beni çok seven, büyüten insanların, yıllar sonra kızımla döndüğümde o mahalleye, benim aleyhimde inanılmaz senaryolar yazdıklarını gördüm kafalarında. Bunu hiç anlayamadım, nedir bunun altında yatan? O yalanlar, dolanlar, gerçekten senaryo yazıyorlar benimle ilgili ve benim onu yaşadığımı düşünüyorlar, benim yerimde olsalar onu yaşayacaklar demek diye düşünüyorsun, başka açıklaması yok. Öyle şeylerle karşılaştım ki bu karakterin toplum baskısı olarak karşılaştığı şeyin ne olduğunu biliyorum ben. Bu işte olmak istememin nedenlerinden biri bu.

Haberin Devamı

“Dışlanmış kadınları oynamak hoşuma gidiyor”

Bir karakterle buluşma, onu kendi içinizden çıkarma sürecini sancılı bir süreç olarak tanımlıyorsunuz. Dizilerde böyle bir süreç olabiliyor mu?

Tabii ki tiyatro oyunu çalışırken biliyorsun, sinema filmi yaparken o karakterin nereden nereye gittiğini görüyorsun. Ama dizide tamam, karakterin genel hatları var ama televizyon başka bir şey. Seyircinin tepkilerine göre şekillenebiliyor, başka karakterler giriyor, seyirci onu sevmiyor, başka bir şey seviyor ve o zaman senaryoda değişiklikler oluyor, başka bir karakter geliyor karşına.

“Fatoş çok uçlarda ama sevilen bir karakter oldu”

Seyircinin sevmesi sevmemesi meselesi de enteresan. Kendi ahlak değerleri üzerinden de karar verebiliyorlar karakter hakkında.

Tabii, özellikle kadın karakterlerle ilgili oluyor bu da, o genel, bilinen kodların dışında kalıyorsa, o karakteri sevmeyebiliyor Türk seyircisi.

Sizin oynadığınız kadınlar genellikle o kodların dışında. Onları nasıl seviyorlar?

Haberin Devamı

Evet, hiç düşünmedim böyle.

Hele “Avrupa Yakası”ndaki Fatoş mesela...

Fatoş çok acayip bir karakterdi. Çok uçlarda ama bir o kadar da sevilen bir karakter oldu.

Son filminiz “Kasap Havası”ndanki Leyla çok sahici bir karakterdi.

Zaten Leyla’nın açmazları ve zaaflarıyla birlikte filmde olması benim için çok önemliydi. O da bu toplum tarafından dışlanmış ve ayakta durmaya çalışıyor olmanın dışında bayağı zaaflarını gördüğümüz bir kadın, özellikle aşkıyla ilgili. Terk edilmiş ama o adamı unutamamasının nedeni film boyunca çözülemiyor.

“Ben çocuk ruhluyum”

Twitter’da “Şenay Gürler ne zaman yaşlanacak acaba?” diye soruyorlardı.

Tabii ki yaşlanıyoruz, tabii ki çizgilerimiz oluyor ama ben çocuk ruhluyum, çocuksuluk çok değerli bir şey. Hepimiz onu kaybediyoruz, suratlarımız asılıyor, tamam benim de suratım asılıyor, ben de ağlıyorum, kapanıp yataktan çıkmadığım oluyor. Ama bir yandan da o çocuksuluğu, bazı şeylerle dalga geçmeyi, kendinle dalga geçmeyi hiçbir zaman bırakmamak gerekiyor, oyun oynamayı. Hayat oyun oynamak üzerine kurulu bence, bir roldesin, oyun oynuyoruz hepimiz.