28.08.2011 - 02:30 | Son Güncellenme:
Pelin Çini / pelin.cini@milliyet.com.tr
Fotoğraflar: ERCAN ARSLAN
Tuba Ünsal ile ortak arkadaşlarımız vasıtasıyla tanışıyoruz yani röportaj vesilesiyle bir araya gelip samimi olan gazeteci-oyuncu ikililerinden değiliz. Onun Los Angeles’daki ev partilerinin en eğlenceli kızı olduğunu, birkaç kadeh içince kahkahalarını durduramadığını, fotoğraf çekmeye bayıldığını, iyi bir poz yakaladığında deli gibi heyecanlandığını ve sinirinizin feci bozuk olduğu anlarda o boncuk gözlerini yüzünüze dikip kıkırdama benzeri bir ses çıkararak sizi güldürmek için saatlerce uğraşabileceğini biliyorum. Kısacası benim tanıdığım kız ekranda, sinema perdesinde ya da magazin programlarında görmeye alışık olduğumuz “Tuba Ünsal” dan farklı biri. Zaten o da “ünlü Tuba”yı daha doğrusu tanınmış biri olmayı pek umursamıyor. Haksız da sayılmaz çünkü yıllardır göz önünde yaşıyor. Hayatımıza bir modellik yarışmasıyla girdiğinde 16 yaşındaydı. Ardından reklamlar, diziler ve sinema filmleri geldi. O küçük kız gözümüzün önünde büyüdü. Teyze ve amcalar onu sokakta gördüklerinde hâlâ “Aa bizim küçük kıza bak yahu” deseler de o çoktan büyüdü ve anne oldu. Tuba ile sekiz aylık kızı Sare’nin hayatına girişini, eşi Murat Pilevneli ile ilişkisini ve oyunculuk kariyerini konuşmak için buluştuk. Bir yandan iki arkadaş olarak bol bol dedikodu yaptık bir yandan da “sen”den “siz”e terfi edip bir gazeteci ve oyuncu gibi röportajımızı gerçekleştirdik.
“Satın aldığım ilk eser Fahrelnissa Zeid’in bir tablosuydu”
* Koleksiyoner olduğunuzu biliyoruz. Çağdaş sanata karşı merakınız nasıl başladı?
Beni ilk sergiye götüren, ilk resmimi aldıran ressam Sema Cantaş’tır. İlk aldığım eser de Fahrelnissa Zeid’in bir tablosu idi. Benim için çok anlamlıydı çünkü Zeyd Türk tiyatrosu için çok önemli bir isim olan Şirin Devrim’in annesidir. İşte her şey o tabloyla başladı.
* Haluk Akakçe de çok yakın arkadaşınız. Bir dönem magazin basınında çok sık ikinizin fotoğraflarına rastlıyorduk...
Ben üniversitedeyken İstanbul Modern’de “Çekim Merkezi” adında bir sergi vardı. Sergide Haluk’un da “Sanatın Doğuşu” isimli bir işi bulunuyordu. Ben o iş üzerine bir tez yazdım. Birkaç ay sonra Londra’da bir arkadaşımın evinde tesadüfen Haluk’la tanıştım. Zamanla çok yakın arkadaş olduk. İstanbul’a geldiğinde birlikte dışarı çıkıyorduk. Bu arada Haluk ile resimlerimizin altına “Tuba Ünsal ve arkadaşı” yazıldığını hatırlıyorum. Trajikomik, yanımdaki dünyaca ünlü bir sanatçıydı ve bizim basınımızda kimse onu tanımıyordu.
“Twitter sayesinde hakkımızda çıkan haberler düzeldi”
* Twitter’da da çok aktifsiniz. Takipçilerinizle nasıl bir ilişkiniz var? Mesajlara cevap veriyor musunuz?
Sosyal medya çok önemli. Ondan doğru şekilde faydalanmak gerek. Ben hem Twitter hem Facebook hesaplarımı kendim kontrol ediyorum. 60 bine yakın takipçim var. Çok da güzel tepkiler alıyorum. Dolu bir kitle. Mesela geçenlerde “Patti Smith’in ‘Çoluk Çocuk’ kitabını okuyorum” dedim. Hemen Beat kuşağından farklı kitaplar tavsiye ettiler. Hepsine cevap vermeye çalışıyorum. Bir de Twitter sayesinde artık hakkımda asılsız haberler yapılamıyor. Yanlış bir şey yazıldığı zaman Twitter’dan itiraz edip gerçekleri söyleyebiliyorum. Dikkat et, sosyal medyada aktif olan ünlüler hakkında yapılan haberler eskiye oranla çok daha düzgün.
“Murat beni sevgili olmaya ikna etti”
* Eşiniz Murat Pilevneli ile tanışma hikayenizden bahsedelim. Aşkınızın başlangıcını birçok kişi merak ediyor...
Yedi senedir sanat koleksiyonu yapıyorum. Türkiye’deki sanat camiasıyla da ilgiliydim, dolayısıyla Murat Pilevneli’yi tanıyor ve takip ediyordum. Karşılaştığımız zaman selamlaşırdık o kadar. Murat insanlara karşı mesafeli duran, soğuk görünen biridir. Ona hayranlık besliyordum ama sevgilim olabileceği aklımın ucundan geçmemişti. O beni buna ikna etti. İlişkimizi inşa eden kişi Murat’tır.
* Çocuk sahibi olduktan sonra ilişkinin eski heyecanını kaybettiği söylenir. Bu klişe sizin hayatınızda ne kadar var?
Hamile olduğumu öğrendiğimde bu bebeğin beni de hayatımı da değiştirmeyeceğine dair bir söz verdim. Tamam, bebek sahibi olmak inanılmaz bir his, ben de saatlerce Sare’nin ayaklarına bakarak vakit geçirebilirim ama unutmamam gereken bir de Tuba var. Murat ile ilişkimizde de hiçbir şeyin değişmemesi için mücadele veriyoruz. Sare’nin annesi ve babasıyız ama aynı zamanda Murat ve Tuba’yız. Birçok kadın ne yazık ki anne olduktan sonra kendini bırakıyor. Hatta yapılan bir araştırmada anne olduktan sonra kadınların zekalarında belli bir gerileme olduğu dahi tespit edilmiş. Ben buna izin vermeyeceğim. Üstelik çocuğumla da her anne kadar vakit geçiriyorum. İş günümde ya da tatil günümde en az 10 saatim Sare ile geçiyor.