03.08.2008 - 01:00 | Son Güncellenme:
ASU MARO
“Bizim sülalede müzik anadil gibi bir şey”
“Karadeniz” adlı yeni bir albüm çıkaran Şevval Sam: “Müzik eğitimi almadım ama bizim bütün sülale müzisyen. Ben öyle doğdum. Müzik bizim için bir dil, anadilimiz gibi bir şey. Biraz elim tutmaya başladıktan sonra beste yapmaya başladım. Sonra onların üzerine sözler gelmeye başladı”
Süper Baba”da yeni bir yüz olarak ortaya çıkalı 15 yıl oldu. Öğrendik ki “Leman Sam’ın kızı”ymış. Beşiktaşlı futbolcu Metin Tekin’le evlenince ikinci yaftasını taktı boynuna...
Tam kendisini oyuncu olarak kabul ediyorduk ki bir de müzik işi çıktı karşımıza. “Gülbeyaz” dizisi başladı sonra, Karadeniz müziğiyle tanıştı, Kazım Koyuncu’yla “Ben Seni Sevduğumi”yi söyledi, bambaşka bir kapı açıldı önünde... Artık herkes ondan bir Karadeniz türküleri albümü bekler oldu. Ama o usulüne göre söylenmiş alaturka parçaları içeren “Sek” albümünü çıkardı. İddiasız iddiasıyla beklenmedik şekilde çok sattı albüm.
Bir buçuk yıl içinde “Sek”in üstüne “İstanbul’s Secrets” ve nihayet meşhur “Karadeniz” albümü geldi yine Kalan Müzik’ten. Gene çok kendi gibi, çok sade bir müzik... Otoyolla bağrı yarılmış Karadeniz’e bir ağıt gibi albüm, bir de Kazım Koyuncu’ya...
Şevval Sam şu sıralar Kanal D’de yayınlanan “Derman” dizisinin setinde yaşıyor basbayağı. Epeydir kimse “Leman Sam’ın kızı”, “Metin Tekin”in ‘eski’ karısı diye anmıyor onu. Sadece Şevval Sam artık.
Yıllardır beklenen albüm nihayet çıktı.
Evet, bir baskı vardı “Gülbeyaz” dizisinden beri. Ben “Sek” albümünü yaptığımda birçok insan kısa süreli bir şok yaşadı alaturka olması nedeniyle.
Alaturka ile ilgilenen biriydiniz halbuki ama pek de bilinmiyordu bu. Radyo programınız vardı hatta...
Ben hiçbir şeyi çok ortalıkta yaşamadığım için bunları bilmesi imkansız insanların. Kendi içimde var olan bir yerden başladım, olması gereken yerden başladım. Radyo programım vardı, “Vakt-i Keraat” diye, zaten o benim eğitim sürecimdir. Kalan Müzik’le, Hasan’la tanışmam da o zaman. Ondan piyasada olmayan öyle şarkılar, öyle versiyonlar dinledim ki bugünküleri dinleyemez oldum. Zannediyorum o döneme ait başka bir şifreyi çözdüğüm için insanlar “Sek”i bu kadar beğendiler. Eskilerin şarkıyı nereden söylediklerini çözdüm bana göre. Çünkü söylerken içim titriyor, içim katılıyor. O kadar kaptırıyorum ki bazen şarkıya giremiyorum. Zaten belki de bu yüzden Müzeyyen Senar onca adam varken “Benden sonra Şevval var” dedi. Muhtemelen biz aynı yerden söyleyebiliyoruz.
Söylediğiniz her şarkı için geçerli mi bu?
Sevmediğim bir şarkıyı söyleyemiyorum. Zaten mesela bana bir yerde sordular, hem sıkılıyorsun hem bunu işi yapıyorsun diye. Düşündüm niye hem bu işi yapıp hem de bu işin medyatik tarafından sıkılıyorum diye. Ben sadece şarkıyı söylerken, oyunculuğu yaparken zevk alıyorum. Yoksa ben işin patlaması meselesiyle çok fazla ilgilenseydim muhtemelen ilk albümüm alaturka değil “Karadeniz” albümü olurdu.
Ama siz o kısımla ilgilenmeseniz de yaptığınız işler satış anlamında da karşılığını buluyor...
Ben çok bana ait şeyler ortaya çıkardım. Ne yapayım, yedi kişi alırsa yedi kişi için yapmış olurum diye düşündüm. Fakat zannediyorum bu samimi hal birçok insanda karşılık buldu. Çünkü insanlarda genel olarak bir güvensizlik de söz konusu. Bir yandan beğenip tüketip, bir yandan onlardan nefret de ediyorlar. “İster alırım ister satarım, o benimle var, o benim” diyorlar. Ben seninle var değilim, beğeniyorsan alırsın, beğenmiyorsan alma gibi bir tavır karşısında saygı duyuyor insanlar. Ve bunu özlemişler.
Televizyonda hiç programa çıkmayan ve seyrek röportaj veren biri olarak hâlâ reytingleri birinci giden bir dizinin ve çok satan bir albümün sahibi olmam, insanlarda bir şaşkınlık yaratıyor. Yani ben diyorum ki sağlığımı kaybetmediğim sürece bana karada ölüm yok. Gidip sokakta önüme bir mendil açıp şarkımı söylersem bir çorba parası atarlar. Çok fazla harcamam yok, lüksüm yok.
Albüm iyi satıyor değil mi?
Çok kısa sürede dört numaraya yükseldi ki hiç promosyon yapmadık. Klip yok, reklam yok, afiş filan hiç yok. Ben fısıltı gazetesine o yüzden çok inanıyorum. “Sek”te hatta, piyasaya attık ve ben kaçtım. İnsanlardaki karşılığını dayatmasız görmek istiyordum. O albümün satışları altı ay sonra patladı. Gören aldı, alan birine tavsiye etti ve efsaneye dönüştü. Şimdi “Karadeniz” de öyle...
“Sek”le bu albüm arasında bir kan bağı var aslında.
Olmaz mı! Şimdi bana soruyorlar, “Sek” alaturka, “İstanbul’s Secrets” dünya müziği, e “Karadeniz” türkü. Yani insanlar o kadar alışmışlar ki kategorize olmaya, halbuki enteresan biçimde organik bir bağ var aralarında. Hepsi bana ait farklı renkler, benim hayatı algılayış fikrim... İnsan sadece aynı cümleyi söyleriz hayatta. Bir gün saçımı kazıtıp dövmelerle gezen, ertesi gün alaturka edasında kostümler giyen bir kadın değilim ki! Ben alaturkayı da lastik ayakkabılarla, eşofman üstüyle söylüyorum.
Müzik eğitimi almadınız değil mi?
Hayır. Ben öyle doğdum. Bunu söylemek zorundayım çünkü bizim bütün sülale müzisyen. Müzik bizim için bir dil, anadilimiz gibi bir şey. Biraz elim kalem tutmaya başladıktan sonra beste yapmaya başladım. Sonra onların üzerine sözler gelmeye başladı.