Pazar "Frida" cinsel cazibeyi yeniden tanımladı

"Frida" cinsel cazibeyi yeniden tanımladı

02.12.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Frida" cinsel cazibeyi yeniden tanımladı

Frida cinsel cazibeyi yeniden tanımladı



Frida cinsel cazibeyi yeniden tanımladı
Ressamlarla ilgili filmlerin iyi bir sicili olduğu söylenemez. Ed Harris 2000 yılında Jackson Pollack’ın hayatını filme taşıdığında eleştirmenler "Yaptığı en heyecan verici şey stüdyoya kapanıp resim yapmak olan birini beyazperdeye taşımanın çok güç" olduğunu söylemişlerdi.
Meksikalı ressam Frida Kahlo’nun hayatını anlatan bir film yapmak söz konusu olduğunda ise filmin hem başrol oyuncusu hem de yapımcısı olan Salma Hayek ile yönetmen Julie Taymor’u tam aksi yönde bir güçlük beklemekteydi. Saplantılı halde otoportreler yapan Kahlo’nun hayatı için pek çok şey söylenebilirdi belki ama "sıkıcı" bunlardan biri olmazdı kesinlikle. Güçlük; filmin sıkıcı olmasında değil, Frida’nın dramatik hayatının hakkının verilerek anlatılabilmesindeydi.
"Frida" adını taşıyan film 50’li yılların başında, Meksika’da ilk kişisel sergisine hazırlanan mutsuz, hasta Frida ile açılıyor. Sonra geçmişe, Frida’nın mutlu gençliğine dönüyoruz. O öğleden sonra bir otobüs kazası sonucunda omurgası zedeleniyor, iç organları parçalanıyor 19 yaşındaki Frida’nın. Ve onyıllar sürecek acıları başlıyor.

"Cinsel cazibe, boyanıp süslenmekten ibaret değil"
Yaşadığı tüm zorluklara rağmen tutkulu bir kadın Frida Kahlo. Ressam eşi Diego Rivera ile evliyken bir yandan onu kaybetmekten korkarak, bir yandan da heyecandan içi titreyerek Troçki’nin de aralarında bulunduğu pek çok kişiyle tutkulu aşklar yaşadığı biliniyor.
Filmde Frida rolündeki Salma Hayek’in kadınsı cilvelerle erkekleri baştan çıkardığı, özellikle de Leon Troçki’yi canlandıran Geoffrey Rush ve Diego Rivera’yı oynayan Alfred Morina ile birlikte olduğu sahneler cinsel cazibe kavramını adeta yeniden tanımlıyor.
Hayek "Frida inanılmaz seksi bir kadındı. İstediği her erkeği baştan çıkarabilirdi. Son yıllarda kadınlar cinsel cazibeyi boyanıp süslenmek ve diyet yapmaktan ibaret sanıyorlar. Oysa Frida’nın seksapeli bunların çok ötesindeydi. Bu film onlara bunu öğretecek" diyor.

Picasso: "Biz onun gibi insan yüzleri çizemiyoruz"
"Frida" projesinin hayata geçirilmesinde en önemli pay Salma Hayek’in. 90’lı yıllardan beri bu filmin hayalini kurduğunu söylüyor Hayek. "Aslında kimse bu filmi yapmaya yanaşmadı" diyor Hayek. "Yıllar önce Kahlo’yu oynamak için düzenlenen bir elemeye katılmıştım. Yapımcılar beni bu rol için çok genç bulmuşlardı. Düşünün, ben bu rolü canlandırmak için şimdi yeterince yaşlıyım. Ama onlar hâlâ bu projeyi gerçekleştiremediler."
Hayek’in Frida Kahlo’nun hayatının beyazperdeye aktarmak konusundaki ısrarının bir nedeni Pablo Picasso’ya bile "Biz onun gibi insan yüzleri çizmeyi bilmiyoruz" dedirtecek yeteneğiyse, bir diğer nedeni de Frida’nın artık efsaneleşmiş cinsel cazibesi.
Meksikalı olan Hayek ülkesinin bilinmeyen bir yönünü herkese göstermek istediğinin de altını çiziyor: "Frida ve duvar ressamı olan kocası Diego yaşadıkları dönemin çok ilerisinde insanlardı. Zaten o dönemde sisteme karşı çıktıkları için ülkelerinden kovulan pek çok aydın Meksika’ya geliyordu."

Hayek’in şu sıralar gündeminde "Once Upon a Time in Mexico" var. Bu arada "The Maldonado Miracle" adlı şov programında ilk yönetmenlik denemesini gerçekleştiriyor.
Salma Hayek’in sinema kariyerinin dönüm noktası İspanyolca bir talk show’da Robert Rodriguez tarafından keşfedilmesi. "O sıralar ‘Desperado’yu yazıyordum" diye anlatıyor Rodriguez. "Yeni birini keşfetmek zorunda olduğumu biliyordum. Ve o sıralar Latin aktris bulmak şimdiki gibi kolay değildi. Salma’nın keskin zekasını hemen fark ettim ve onunla çalışmak istediğime karar verdim."
Bu sayede "Desperado" ile Hollywood’a adım atan Hayek, 1997 yılında Revlon’un reklam kampanyasında görev aldı, ardından da Tarantino’nun "Günbatımından Şafağa"ında bir yılanla dans ederek dikkat çekti. Hayek daha sonra "Ahmaklar Acele Eder", "54", "Fakülte" ve "Vahşi Vahşi Batı" gibi filmlerde önemli roller üstlendi.
Ünlü oyuncu Edward Norton ile birlikte olan Hayek özel hayatı hakkında konuşmamasıyla, yorum yapmamasıyla tanınıyor.

Otoportreleri, asi bakışları, aşkları, fikirleri, giyim tarzı ve çektiği acılarla film gibi bir yaşam süren Meksikalı ressam Magdalena Carmen Frida Kahlo Calderon 1907’de doğdu.
Geçirdiği trafik kazasının ardından yatağa bağlanan Kahlo’nun canının sıkılmasını önlemek için annesi, yatağının üzerine bir ayna yerleştirdi. Aynada sürekli kendi aksini görmek onda resim yapma hissi uyandırdı. Ve kendi portrelerini çizmeye başladı.
Hayatının erkeği Diego Rivera ile komünist Meksika sanat çevreleriyle görüşmeye başladıktan sonra tanıştı. Patlak gözlü, çürük dişli, çirkin, şişman, uzun Diego için her sevgili bir model, her model bir sevgiliydi. Evlendikten sonra da Diego zamparalıklarına devam etti. Ve Frida da bu konuda ondan aşağı kalmadı.
47’nci doğum gününü kutladıktan kısa bir süre sonra, 13 Temmuz 1954’te ölen Kahlo’nun yaptığı son tablo kıpkırmızı karpuzları resmettiği bir natürmorttu. Tablonun adı ise "Yaşasın Yaşam". Ölümünden kısa bir süre önce de günlüğüne "Çıkış yolunun güzel olacağını ve asla geri dönmeyeceğimi umarım" diye yazmıştı Kahlo.
Ressamın 70 tablosundan 50’si bugün, büyük bir Kahlo fanatiği olan Madonna’nın koleksiyonunda bulunuyor.
Kahlo ölümünden sonra da sanatçılara ilham vermeye devam etti. Ünlü Fransız modacı Jean-Paul Gaultier 1998’deki defilesinde Kahlo stilini sergilemişti. Bu defile dünya basınında büyük yankı uyandırdı.
Geçtiğimiz günlerde Türkiye’de de Frida Kahlo hakkında bir kitap yayımlandı. Raunda Jamis’in yazdığı "Frida Kahlo: Aşk ve Acı" Everest Yayınları’nın "Unutulmayan Kadınlar" serisinden çıktı.