Pazar “Geçmişimizle övünmek istiyoruz”

“Geçmişimizle övünmek istiyoruz”

10.12.2017 - 01:30 | Son Güncellenme:

Sanat tarihçisi Nurhan Atasoy, 2017 Kültür Bakanlığı Özel Ödülleri sahiplerinden biri. Osmanlı sanatına dair yaptığı araştırmalarla tanıdığımız Atasoy, Türk halkının Osmanlı kültürüne olan merakı hakkında “Kimliğimizi bulmak ve geçmişimizle övünmek istiyoruz” diyor

“Geçmişimizle övünmek istiyoruz”

Sanat tarihi alanında şimdiye kadar çok sayıda araştırmaya imza atan gerçek bir çınar Nurhan Atasoy. Kitapların arasında geçirdiği bir hayatı olmuş hep. “Kolay bir hayat değildi ama ben hep inatçı ve çalışkan oldum” diyor. Enerjisi de o kadar yüksek ki… Röportaj için gittiğimizde hâlâ harıl harıl çalıştığını görünce şaşırıyoruz, “Ne yapayım, merak ediyorum” diye karşılık veriyor. Şimdilerde kaftanlar üzerinde bir araştırma yapıyormuş. Atasoy geçtiğimiz günlerde açıklanan 2017 Kültür Bakanlığı Özel Ödülleri sahiplerinden biri oldu. Bu vesileyle kendisini ziyaret edip sanat tarihinden ve Osmanlı kültürüne olan merakımızdan konuştuk.

Haberin Devamı

Kültür Bakanlığı’nın verdiği özel ödülün gerekçesinde sizi “yaşayan bir mektep” olarak nitelemişler.

Büyükbabam ‘Bazıları öğretmendir, bazıları öğretmemdir’ derdi. Bazıları öğretmen doğar ve bütün hayatı boyunca etrafına bir şeyler öğretir; bazıları da öğretmen bile olsa bunu yapamaz. Ben hep sevgiyle yaptım bu işi. Paylaşma zevkinden kendimi mahrum etmek istemiyorum hiç. Onun için “yaşayan mektep” demeleri doğru belki de.

Sizin okuduğunuz dönemde sanat tarihi çok yaygın bir bölüm olmasa gerek. Siz nasıl merak saldınız?

Ben ne kadar uçarı bir insandım bir bilseniz. Annemin “dokunma” dediği her şeyi yapardım çocukken. Çok değişik meraklarım vardı. Lisede Türk desenleri hoşuma gitmeye başladı. Sonra ablam “Sanat tarihi bölümü varmış, belki sen ilgilenirsin” dedi bir gün. Liseden mezun olunca nasılsa üniversiteye gidecektim. Ben de bir gün kimseye danışmadan İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne gittim ve sanat tarihi bölümüne kaydoldum.

Haberin Devamı

Biz sanat okumalarını çoğu zaman ürkütücü bulmuş ve bunu hep aydınlara bırakmış bir toplum olduk. Hakikaten bu denli zor mu sanata ulaşmak?

Bazı kitaplar vardır ki hakikaten çok zor okunur. Çünkü bazıları kendilerini başka türlü ifade edemezler, bazıları da bilimsel görünmek için böyle yazmak gerektiğini düşünürler. Ben katiyen böyle düşünmüyorum. Hele ki sanat tarihi için yazılanların herkesin kolayca anlayabileceği üslupta olması gerekiyor. Bu kültür işleri damla damla oluyor. Öyle hop diye bir şeyleri değiştiremezsiniz. Nasıl Osmanlı kültürüne ve tarihine merak uyandı, birçok insan daha fazla tarih kitabı okumaya başladı, sanat tarihi yayınlarının da zamanla aynı merakı uyandırabileceğini düşünüyorum.

“Trenle bütün Avrupa’yı, deli gibi gezdim”

Sanata dair ilk keşiflerinizi hatırlıyor musunuz?

20’li yaşların başında Avrupa’ya gidip müzeleri gezmek için babamdan zar zor izin aldım. Trenle bütün Avrupa’yı deli gibi gezdim. Şartlar çok zordu. Aklı olan parası yettiği kadar gezer, geri dönerdi. Ama yok, yapar mıyım? İpimi koparmışım bir kere. Benim kişiliğimi geliştirmeme fevkalade yardımcı olan bir gezi oldu. Çok komik şeyler yaşadım.

Haberin Devamı

Ne gibi?

Mısır gevreğini ilk kez orada görmüştüm mesela. Aldım, cips gibi yiyorum. Kaldığım hostelde çalışan ve “Gel gezelim senle?” diye yaklaşmaya çalışan bir delikanlı vardı. Bana “Onun üzerine süt koysan da öyle yesen” dedi. Ben de ona yüz vermeyeceğim, mısır gevreğini ilk defa gördüğümü belli etmeyeceğim ya “Ben böyle severim” dedim. Bunun gibi daha birçok şey oldu. Yalnız sanat tarihi değil, çok şey öğrendim o seyahatte.

Siz özellikle Osmanlı sanatı üzerine yaptığınız çalışmalarla tanınıyorsunuz. Türk toplumu olarak Osmanlı kültürüne özel bir merakımız var sanki. Bunun nedeni ne sizce?

Kimliğimizi bulmak ve geçmişimizle övünmek istiyoruz.

Osmanlı dizilerinin de bu merakta payı var mı dersiniz?

Fevkalade. Bu dizilerin hem çok faydası hem de zararı oldu. O “Muhteşem Yüzyıl”ı seyredemedim ben örneğin. Gördüğüm kadarıyla çok rahatsız oldum.

Ne rahatsız etti sizi?

Tabii bu bir belgesel değil, tarihe tam olarak uymak diye bir şey yok. Fakat ortada bir harem yaşamı var. Harem o kadar kapalı bir şey ki elimizde dosdoğru yazılı bir kaynak yok, kırıntı bilgilerimiz var. Ancak o kırıntı bilgilerin ışığında bile bilinir ki haremde bazı şeyler olamaz. İşte o kuralları çok aşan şeyler gördük. Keşke İngilizlerin ve Fransızların yaptığı tarihi dizileri örnek alsalar biraz. Kıyafetlerden tutun da mobilyalara tarihle bir uyum var o dizilerde.

Haberin Devamı

Siz hiç danışmanlık yaptınız mı bu dizilere ya da bir teklif geldi mi?

Hayır. Bir tek Ferzan Özpetek’in “Harem Suare” filmi için danışmanlık yaptım. Orada da kadın kıyafetleri tıpa tıp aynı değildi. Ben zaten demiyorum ki birebir aynı olsun. “Harem Suare”de kullanılan kıyafetlerin dikim evine gittim, baktım. Kumaşlarından modellerine çok ölçülüydü her şey.

“Çok az keşkelerim var”

Yaşınıza rağmen gencecik bir ruhunuz var. Nereden geliyor bu enerji?

Çocukluğumdan beri hep çok hareketliydim. Hiç mıymıntı olmadım. Yaramazlıksa çok yaramazlık yaptım. Bir taraftan da çok iş yaptım ama, çok çalıştım.

Haberin Devamı

Peki o çok çalışma hali içinde bir şeyleri kaçırdığınızı hissettiğiniz oldu mu?

Tabii. Normal hayatta başkalarının yaptıkları bazı şeyleri yapmaya vaktim olmadı ama onun yerine hiç kimsenin yapmadığı şeyleri yapabildim.

Geriye dönüp baktığınızda keşke dediğiniz durumlar var mı?

Hayır. Çok az keşkelerim var. Zaten huyum değil. Geçmiş benim için geçip gitmiştir. Hep ileriye baktım ben. Geçmişe bakıp da vah vah demedim hiç.