Pazar ‘Gençler, kalbinizi korumak için âşık olun’

‘Gençler, kalbinizi korumak için âşık olun’

15.04.2012 - 02:30 | Son Güncellenme:

Kalp rahatsızlığı sonucu hayatını kaybeden gençlerin sayısında artış var. Prof. Dr. Bingür Sönmez: “Kalp spazmı geçiren gençlerin yüzde 90’ı adrenalin bağımlısı oldukları için hızlı araba kullanıyor. Oysa âşık olup endorfin salgılasalar daha iyi”

‘Gençler, kalbinizi korumak için âşık olun’

Geçen hafta 16 yaşındaki bir genç sınıfta otururken bir anda hayatını kaybetti. Haberlerde kalp krizi olarak geçen bu ölüm akla birkaç hafta önce YGS’den hemen önce kalbi duran genç kızı getirdi. Kalp krizi genellikle orta yaş ve üzerindeki insanları tehdit eden bir şey gibi algılanır bu nedenle peş peşe gelen bu genç ölümler kafamızı epey karıştırdı.
Biz de Türkiye’nin kalp cerrahisi dalında en tanınan ismi Prof. Dr. Bingür Sönmez’e danışmaya karar verdik. Sönmez hoca ile Şişli Memorial hastanesinin yoğun bakımında buluştuk. Uzun süren bir baypas ameliyatından çıkmıştı, çok yorgundu. Ancak genç ölümler onu çok endişelendirdiği için sorularımızı büyük bir istekle cevapladı. Bu arada hastasını kontrol etmeyi de ihmal etmedi.

Haberin Devamı

‘Gençler, kalbinizi korumak için âşık olun’

Pelin Çini, Bingür Sönmez

* Geçtiğimiz hafta 16 yaşında bir çocuk sınıfta otururken aniden kalp krizi geçirip öldü. Ondan birkaç hafta önce de üniversite adayı bir kızı aynı şekilde kaybettik. “Kalp krizi genç yaşta olmaz” yargısı sanırım doğru değil...

Ani ölüm çok özel ve önemli bir konu. Her ani ölüm kalp krizi sanılıyor oysa başka bir nedenden olabilir. Özellikle genç yaşta yaşananların çoğu kalp krizi değil. Mesela beyinde bir damar tıkanması, aort yırtılması, kalp ritminde yaşanan ani bir bozukluk da ölüm getiriyor. Gençlerde yaşanan ölümlerin çoğu da ritim bozukluğundan. Ancak ne yazık ki ülkemizde otopsi alışkanlığı yok. Aileler otopsiye izin vermiyor, o yüzden de genç ölümleri ile ilgili doğru bir istatistiki bilgiye sahip değiliz. Tüm bunların sebebi yeni yaşam koşulları, iş hayatındaki stres ve yaşantımıza yayılan adrenalin. Bu hormon kalbin en büyük düşmanlarından biri. Mesela sınavdan hemen önce kaybettiğimiz kızımız çok yüksek ihtimalle heyecandan yani fazla adrenalin yüklemesinden dolayı bir ritim bozukluğunun kurbanı oldu.

* Bahsettiğiniz ritim bozukluğunun belirtileri neler? Bu çocuklar hasta olduklarını fark edemiyorlar mı?

Bazı kalp rahatsızlıkları sessiz ilerler. Hiç belirtisi yoktur. Spor da yaparsınız, hızlı yaşarsınız ve kalbiniz hiç teklemez. Sonra bir anda göğüste bir ağrı belirir ve ardından da kalp durur. Yani bir doktor sizi kontrol etmeden hasta olduğunuzu asla anlayamayacağınız durumlar da var. Bence o iki gencin durumu da bu.

“Hiç teklemeyen kalpler aniden duruverebilir”

* Ne yapmak lazım? Kaç yaşından itibaren ve ne aralıkla kalp kontrolüne girmek lazım?

Hep söylediğim bir şey var: Kalp kontrolü anne karnında başlar. Artık hemen hemen tüm kadın doğum kliniklerinde hamileliğin üçüncü ayından itibaren bebeğin ekosu çekiliyor. Yani kalbin odacıklarının durumu, damarların durumu belli oluyor. İleride bir sorun çıkarıp çıkarmayacağı anlaşılıyor. Hatta bazı durumlarda gebeliğe son verilmesi bile gerekebiliyor. Bu kontroller çocuk doğduktan sonra da düzenli olarak devam etmeli. İlk beş yaş içinde mutlaka bir kez tekrarlanmalı,
5 yaştan sonra 20 yaşa kadar da en az beş kez kalp için kontrole gidilmesi lazım. 20’den sonraysa bence her yıl kontrol edilmeli. Bu kontrollerin içinde tansiyon, kandaki yağ oranı, kan şekeri var. Birçok aile “Benim çocuğum aslan gibi” diyerek bu kontrolleri ihmal ediyor. Oysa benim zorla ameliyat ettiğim ne aslanlar oldu. Adamın tahlilleri elimde, kalbi kötü durumda, bir an önce müdahale etmem lazım ama bir türlü inandıramıyorum. “Hocam o rapor yanlış, karıştırmışsınız. Bir daha bakın” diyor. Yani sizin anlayacağınız insanlar hastalıklı görünmedikten ve hastalık belirtisi yaşamadıktan sonra bir türlü bu ihtimale inanmıyorlar.

* Adrenalinin kalp düşmanı olduğunu söylüyorsunuz ama bağımlıları var. İnsanlar yamaç paraşütü, bungee jumping yapıyorlar ki adrenalin seviyeleri artsın...

Ailesinde kalp rahatsızlığı olan yani genetik olarak risk taşıyan biri adrenalin seviyesini artırmak için o sporları yapıyor, hızlı araba kullanıyorsa bile bile lades diyor. Adrenalin kalp hızını artırır, heyecan ve keyif verir. Adrenalin peşinde koşacağınıza kitap okuyarak, müzik dinleyerek, spor yaparak ve birini, bir şeyi ve hayatı severek endorfin salgılamayı tercih edin. İnanır mısın kalp spazmı geçirip acile gelen genç hastalarımın yüzde 90’ı adrenalin bağımlısı oldukları için hızlı araba kullanıyorlar. Onun yerine bir kitap okusalar ya da âşık olsalar daha iyi.

* Birçok röportajınızda “Aşk kalbe iyi gelir” diyorsunuz. Oysa aşk acısı diye de bir şey var ve insanı mutsuz ediyor. Mutsuzluk da kalp rahatsızlığı yaratmıyor mu?

Mutsuzluk kalbin en büyük düşmanlarından biri, haklısın. Ama aşk da en büyük ilaçlarından biri. Ben aşk derken illa fiziki aşkı ya da birine karşı duyulan aşkı kast etmiyorum. Tasavvuftaki aşk da bir çeşit. En basitinden insanın kendisini, işini, arkadaşlarını ve hayatı sevmesi de bir aşk. Diyorum ki bir şeylere sevgiyle bağlanın. Sevgi kalpten gelen ve kalbi iyi eden yegane duygu. Ama tabii ben aşk dediğim zaman akla ilk gelen şey cinsellik. Onda da kişinin kendini zorlamaması gerek, örneğin cinsel performansı artıran ilaçlar çok dikkatli kullanılmalı.

* Bu ilaçlar özellikle kalp hastaları için çok tehlikeli değil mi? Bu ilacın sebep olduğu ölümler oluyor...

Ne yazık ki öyle. Otel odalarında tek başına yaşanan ölümlerin çoğu bu ilaçlardan oluyor. Partner bir bakıyor ki karşısındaki kötü durumda, çekip kapıyı çıkıyor. Bu ilaçları kalp rahatsızlığı olanların asla almamaları gerek. Cinsel ilişki sırasında ölüm çok kötü bir olay. Benim hastalarım arasında eşine “Olur da ben seninle cinsel ilişkiye girerken ölürsem lütfen beni giydir ve aileme öyle haber ver” diyenler var. Acile hastalar geldiği zaman yaşı kaç olursa olsun kulağına eğilip bu ilaçlardan alıp almadığını sormak zorundayız mesela. Kulaklarına eğilmemizin sebebi de şu, utanır sıkılır ve yalan söyler diye. Fakat bu konuda giderek bilinçleniyoruz bence. Mesela benim sırf cinsel hayatı düzelsin, normal olabilsin diye ameliyat olan genç hastalarım var. Zaten ameliyat
sonrası yaptıkları ilk performans testi de bu oluyor. İlk soruları da “Ne zaman cinsel
ilişki kurabilirim?”dir. Libido hiçbir zaman ölmüyor sizin anlayacağınız.

Haberin Devamı

“Evde mutlaka bebek aspirini bulundurun”

Haberin Devamı

Kalp krizi ağrı ile başlar. Hastalar bu ağrıyı şöyle tanımlıyor: “Üzerime filler oturdu”. Yani kollarda ve göğüste büyük bir ağırlık hissi oluşuyor. Bunu fark eder etmez hemen iki tane bebek aspirini alıp ambulans çağırmak lazım. Yani evde bebek aspirini bulundurmalı. Kalp krizi genellikle gece yarısından sonra olur, ambulansı çağırdıktan sonra kapıyı açık bırakmak da önemli. Zira kendinizden geçmek ihtimaliniz yüksek ve görevlilerin içeri girerken harcayacağı o 5-10 dakika hayati dakikalar.

Haberin Devamı

“En zor an, beklenmeyen ölümü aileye haber vermek”

Haberin Devamı


* Çocukken birçoğumuz ya doktor ya da öğretmen olmak isteriz. Bu meslek sizin de çocukluk hayaliniz miydi?

Ben doktor olmaya ortaokul ikinci sınıfta karar verdim. O yıl A. J Cronin’in “Yeşil Yıllar” isimli kitabı beni çok etkiledi. Orada tıpta okuyan bir çift vardı. Tıp fakültesine girdiğimdeyse cerrahlığı seçtim. Genel olarak herkesin yapmadığı şeyleri yapma eğilimim vardır. O zamanlarda kimse kalp cerrahı olmak istemiyordu. Ameliyatlar çok uzun sürüyordu ve çok başarısızdı.1976’dan bahsediyorum. Ama ben bu dalın ilerleyeceğine
o kadar emindim ki gözümü kırpmadan seçtim.

* Sizin ölüm ve yaşam arasında gidip gelen bir hayatınız var. Şu an yoğun bakımdayız biraz önce riskli bir ameliyat olan hasta ötemizde yatıyor.

Biz burada sohbet ediyoruz. Garip geliyor bana...
Sana garip gelebilir ama ameliyat sırasında şarkı söyleriz, sohbet ederiz, fıkra anlatırız, günlük olayları konuşuruz. Böyle olmazsa yani işimizi normalleştirmezsek yaşayamayız. En az beş saat süren operasyonlardan bahsediyoruz burada. Hastanın kanıyla sizin teriniz bir oluyor. Benim ameliyathanede en çok önemsediğim şey pozitif enerji. Ekibimde kimse kimseyle kavga etmez, sesini dahi yükseltmez. Gülerek mutlu bir şekilde yaparız operasyonu. Amacımız da hastayı kurtarmaktır.

* Bazen de hastayı kurtaramıyorsunuz. O zaman neler yaşanıyor? Ameliyathaneden çıkıp hasta yakınlarına kötü haberi vermek...

Hasta yakını “Herkesin anne-babası ölür ama benimki ölemez” diyor ve kabullenmiyorlar. İki çeşit hasta vardır. Biri zaten risklidir ve ailesine bu ihtimal söylenmiştir. Biri de genceciktir, risk yoktur, siz ona ameliyata girmeden önce “Seni çok iyi yapacağım” diye vaat etmişsinizdir ve ameliyathanede bir şey olur ellerinizden kayar gider. Bir hekimin en zor anıdır o. Bu gibi durumlarda aile ameliyat ortasında işler kötü gitmeye başladığı an bilgilendirilir. Alıştırılır. Çıkışta da gider söylersiniz. Acı çok acı bir an. Kimi sizi suçlar “Çocuğumuzu öldürdün” der. Oysa biz doktorların tek amacı, Tanrı ile insanlar arasındaki satranç oyununda insanlara yardım etmek. Biraz daha geç mat olmalarını sağlamak.

* Kendinizi çok güçsüz hissettiğiniz oluyor mu? Elinizden geleni yapıyorsunuz ama sizin kontrolünüzde değil...

Bizim rakibimiz Azrail. Tanrı’ya karşı savaşıyoruz, tabii ki güçsüzüz. Bazen operasyon boyunca her şey çok iyi gider, her şeyi doğru yaparsınız, hasta iyidir. Derken bir dakika sonra pat diye hiçbir neden yokken ölür. Birileri gelir onu alır ve durduramazsınız.
O anlarda Tanrı’ya “Allahım sen bu kulunu gözden çıkarmışsın belli ama ne olur beni buna vesile etme” diye dua ederim. Neyse ki çoğu zaman dualarımı duyar, cevap verir.

“Güzel olan şeyleri önce Tanrı sonra dinler, sonra da doktorlar yasaklar”

Neyse ki diyet listelerine eskisi gibi bağımlı değiliz. Artık şüphe ediyoruz. Zaten geçmişte söylenen birçok şeyin yanlış olduğu ortaya çıktı. Yumurtadan özür diledik, kırmızı etten özür diledik, tereyağından özür diledik değil mi? Aslında “Ne yiyip ne yememek gerekiyor?” sorusunun cevabı basit. Kırmızı her şey sağlığa ve kalbe yararlı. Çilek, kırmızı lahana, domates, ahududu, şalgam suyu gibi. Beyaz her şey de zararlı. Un, şeker, tuz ve ondan yapılanlar yani güzel olanlar. Zaten güzel olan şeyleri önce Tanrı, sonra dinler, sonra da doktorlar yasaklar!

Yazarlar