Pazar “Günlük hayata dönmezsek fobik bir toplum olacağız”

“Günlük hayata dönmezsek fobik bir toplum olacağız”

20.03.2016 - 02:30 | Son Güncellenme:

Ankara’da beş ay içinde yaşanan bombalı üç terör saldırısı toplumdaki endişe düzeyini artırdı. “Metroya binmeyin”, “AVM’lere gitmeyin”, “Şu tarihte sokağa çıkmayın” çağrılarını duymazdan gelemesek de Psikiyatrist Prof. Dr. Ayhan Kalyoncu uyarıyor: “Yaşam alanlarını kısıtlamak, terörü büyütür ve biz fobik bir toplum oluruz”

“Günlük hayata dönmezsek  fobik bir toplum olacağız”

Ankara, Güvenpark’ta 13 Mart Pazar günü yaşanan bombalı saldırı yine sivilleri hedef aldı. Beş ay içinde üç defa terör saldırılarıyla karşı karşıya kalan Ankaralıların, ulaşım ağına yakın noktalardan evlerini taşıdıkları söyleniyor. İstanbul’da yaşayan birçok kişi de metroya binmiyor, kalabalık yerlere gitmiyor. İnternette dolaşan “Şu gün patlama olacak, sokağa çıkmayın” uyarıları da cabası. Her an endişe eden bir topluma dönüşmeye başladığımıza Psikiyatrist Prof. Dr. Ayhan Kalyoncu’yu aradığımda bir kere daha emin oldum: “Danışanlarımın çoğu Taksim’e gelmekten endişe ettiği için randevularını iptal etti. Yoksa size bu kadar kolay vakit ayıramazdım. Buyrun, beklerim.”

Haberin Devamı

Söze teröristlerin psikolojisini ele alarak başladık, toplumun şu anki psikolojisinin ne halde olduğuna kadar konuştuk. Bütün röportaj boyunca bir şeyin altını özellikle çizdi Kalyoncu: “Herkes bir an önce normal yaşantısına dönmezse, gerilim yükselir, şiddet şiddeti doğurur. Şu an ikiye bölünen halk arasında oluşan gerilim sözel de olsa bir süre sonra fiziki şiddete dönüşür ve terör amacına ulaşır.”

- Terör eylemlerine gönüllü olarak katılan insanların psikolojisi nedir?

Artık dünya öyle bir hale geldi ki mağdur olduğunu düşünen bazı gruplar kendilerine mücadele alanı olarak terörü seçiyorlar. Çünkü başka bir alanda mücadele ederek kendileri için bir şey yapmaları mümkün değil. Bu mücadelelerinde kendilerinde haklı gördükleri bir platform oluşturuyorlar. Teorik, duygusal ve yaşanmışlıklar olarak kendilerini hak içinde hissediyorlar. Bu haklarını elde etmek için de genellikle bir ya da birkaç liderin etrafında toplanarak eylem planlıyorlar. Bunlar çok fazla destekçisi olmayan, daha küçük topluluklar oluyor. Dolayısıyla yandaş toplayamadıkları durumda eylem alanı terör oluyor. Terör saysesinde kendilerini duyurup içinde bulundukları topluma varlıklarını gösteriyorlar.

Haberin Devamı

- Bunu yaparken de insanların ölmesine sebep oluyorlar.

Evet. Çünkü karşısındakinin insan olduğu düşüncesine sahip değiller. Onlar sadece nefretin karşısındaki objeye yani düşmanlarına karşı eylem yaptıklarını düşünüyorlar. İnsanlara zarar vermek için gidiyoruz diye bir düşünceleri yok, düşmanı yok etmeye gidiyorlar. İnsana zarar vermeye gitmekle düşmana gitmek farklı şeylerdir. Liderleri, bu insanları düşman terminolojisi üstünden yönlendiriyor. Onlara göre ne kadar çok düşman ölürse kendi içlerinde o kadar yücelmiş oluyorlar.

“Kendisini şehit olan biriyle eş tutuyor”

- Sonunda kendileri de ölüyor.

Kendilerini fark ettirmek için bir şekilde toplumu rahatsız edip, huzurunu kaçırıp tedirginlik yaratıyorlar. Ve evet, kendi de ölüyor ama kendi bakış açısında yüceleştirilmiş oluyor. Kendini vatanı için savaşırken ölen ve şehitlik mertebesine erişen biri olarak görüyor. Zaten bu eylemleri gerçekleştiren insanların asıl problemleri bu. Psikolojileri incelendiğinde geçmişte örselenmiş insanlar olduklarını görüyoruz. Çoğunun çocukluk travmaları mevcut. Çok kötü ekonomik şartlar içinde yaşamış, dayak yemiş ya da cinsel anlamda kötüye kullanılmış insanlar. Kendilerini çocukluktan itibaren rahatça ifade edemeyen insanlar. İçlerinde ciddi bir şekilde öfke biriktiriyorlar. Bu biriken öfkeler herhangi bir terör grubuyla tanıştıkları anda kaynaşmalarına sebep oluyor. Terör grupları nefretin birbirine yakınlaştırdığı insanlardan oluşan küçük gruplardır. Nefret duygusu çok fazla insanı bir araya getiremez. Nefret olumsuz bir duygu ve insanların çoğunluğu bu duyguyla yaşamaktan memnun olmaz. Dolayısıyla nefret duygusuyla birleşen insanlar kendi varlıklarını belli etmek için de nefreti eyleme dökerler ve ortaya terörist eylemler çıkar. Bazen dini bazen siyasi düşüncenin etrafında toplanırlar ama bunlar kabul gören yaygın görüşler değildir. Kıyıda köşede kalan, daha az taraftarının olduğu görüşlerdir.

Haberin Devamı

- Toplumda yarattıkları huzursuzluk hepimizin dengesini bozdu, aslında ne hissediyoruz?

Haberin Devamı

İnsanlar normal yaşantılarında hep bir güvenlik arayışı içindedirler. İnsanlığın ilk gününden beri nerede daha güvenli olacağımızı aramışız. Önce mağaraya girmişiz, sonra direklerin üzerinde evler yapılmış, daha sonra kaleler içinde yaşanmış çünkü insan öleceğini bilerek yaşayan tek canlı. Diğer hiçbir canlı bunun farkında değil. Bizi tehdit eden bir olgunun farkındayız. Ölüm kaygısı insanların en önemli kaygısı. Biz artık toplum olarak bu ülkede yaşarken kendimizi güvende hissetmiyoruz. Sokağa çıkarken, metroya bindiğimizde, sinemaya, tiyatroya, kalabalık bir aktiviteye gittiğimiz zaman buralarda kendimizi daha da tedirgin hissediyoruz.

- Üst üste yaşanan terör saldırıları endişeyi katlıyor öyle değil mi?

Tabii, üst üste gelmeye başladıkça gerginlik ve huzursuzluk arttı insanlarda. Önce kendimiz sonra çocuklarımız, anne-babamız ve yakınlarımız için tedirgin oluyoruz, endişe duyuyoruz. Toplum yaşam alanı anlamında rahat ve huzurlu olma durumundan çıktı. Güvensizlik başladı. Bu güvensizlik aslında teröristlerin tam da istediği şey. Huzursuzluk oluşturup kendilerinin farkında olunmasını sağlamak... Böylece de terör amacına ulaşmış oluyor.

Haberin Devamı

- İnsanlardaki güvende hissetmeme, sokağa çıkmama, güzergah değiştirme ve sürekli endişe hali toplumu yalnızlaştırmaz mı?

Aslında tam tersi. Gerginlik, huzursuzluk ve stres düzeyini artırıyor ama insanlar güvensiz hissetikleri için hemen kendini güvende hissedeceği insanları aramaya başlıyor. Herkes arkadaşlarını kontrol ediyor, uzun süredir aramadığı kişileri arıyor. Olumlu ya da olumsuz olmasını değerlendirmek çok anlamlı değil ama toplumu birbirine yakınlaştırmaya teşvik ediyor. Bir yandan da günlük hayatımızı aksatıyor. İnsan çocukken korktuğunda gider hemen annesinin eteğinin altına girer. Bizde bir nevi geri dönüşe neden oluyor. Herkes birbirine yakınlaşmak istiyor. Fakat sağlıklı bir yakınlaşma değil bu. Gerginlik seviyesi yükseldikçe vücuttaki kortizon seviyesi de artıyor. Bu stresin de muhakkak ikincil olarak birtakım komplikasyonları orataya çıkacak.

“Psikosomatik hastalıklar için uygun bir zemin”

- Nedir onlar?

Başta psikosomatik hastalıklar. Toplumun içinde bulunuduğu durum, depresyon, kaygı bozuklukları, tansiyon, şeker, bağırsak bozuklukları, ülserden astıma kadar birçok hastalık için uygun bir zemin.

- Terörün insanlarda yarattığı korkunun bir süre sonra o insanları saldırgan hale getirdiğini okumuştum, doğru mu? Saldırganlaşacak mıyız?

Kesinlikle doğru. Şiddet şiddeti doğurur. Bu savaş psikolojisinde de böyledir. Bir asker elinde tüfekle savaşa gönderildiği zaman önce çok fazla korkmaya başlar. Bir müddet sonra üzerinizden mermiler atılırken o korkuyla yaşamak çok daha zor olur. Filmlerden de hatırlarsınız, cephede bir anda en çok korkak olan adam silahını alıp saldırmaya başlar ve kahramanlık öyküleri böyle çıkar. Çünkü korkuyla yaşamak çok zordur. Doğada da bu böyledir. Kediyle köpeği karşı karşıya getirdiğinizde kedi önce kaçar ama köşeye sıkıştığı anda saldırmaya başlar. Bu durum terör için de geçerli. İnsanlar terörle ilişkilendirdikleri her şeye saldırmaya başlayacaklar.

- Evet, bu saldırı henüz fiziksel olmasa da sosyal medyada başladı bile.

Sosyal medyada çok yakın zamana kadar ölüm cezalarına karşı olduğunu bildiğim insanlar, teröristlere ölüm cezası uygulanması istediklerini ifade etmeye başladılar. Maçlarda bile bağırmaya başladı insanlar, “Bunun karşılığını vereceğiz” diye. Toplumdaki şiddet düzeyi terörle artıyor. Aslında terör de bunu istiyor. Herkes silahını alıp sokaklarda gezmeye başlarsa ülke vahşi bir hale dönecek.

“Her Suriyeli mülteci değil, stresten kaçıyorlar”

- Bir de anlattığınız tüm bu kaygı durumları insanları il ya da ülke dışına taşınmaya sevk ediyor...

Stres, kaygı ve endişe düzeyi arttıkça insanlar daha güvende hissettiği yerlere yönelmek istiyor. Kendini ve aliesini toplumdan uzağa çekmeye çalışıyor. Bugün Türkiye’deki Suriyeli mülteciler gibi bir durum yaşanıyor. Suriye’den gelen herkes mülteci değil aslında, oradaki gerginliğe dayanamadığı için kaçıp kendilerini daha huzurlu hissedecekleri ülkelere doğru yöneliyorlar. Bizde de şu an imkanı olan insanlar başka ülke alternatifleri aramaya başladı. Ne iş yapabileceklerine, nerede huzurlu yaşayabileceklerine karar vermeye çalışıyorlar. Uygun şartları sağlayanlar gitti bile. Ya da ülke içinde daha sakin, terörden uzak olduğunu düşündükleri yerleri tercih ediyorlar. -

“Travmanın etkisini azaltmak için...”

- Sosyal medyada, teröre karşı olan insanların da kendi içinde bölündüğünü görüyoruz. Yaşadığımız agresyon bizleri birbirimize kırdırıyor. Psikolojimiz bozulmaya başladı diyebilir miyiz?

Kesinlikle. Genel bir değerlendirme yapınca psikolojimiz olumsuza doğru gidiyor. Stres, kaygı ve endişe düzeyi artıyor. Gerginlik ve stres insanlarda farklı reaksiyonlara sebep oluyor. İnsanlar medenileştikçe ilişkilerinde yumuşak iletişim yolları kullanırlar. Geriye gittikçe ise bu iletişim yolları sertleşir. Toplumda da cepheleşme başladı. Herkes kendini güvende hisedebileceği bir yere yönelmek istiyor.
- Toplum olarak ne yapmamız gerekiyor? Psikolojimizi nasıl koruyacağız?

Bunun yolu günlük hayatın normal akışına bir an önce geri dönmektir. Ne kadar çabuk geri dönerse travmanın etkisi o kadar azalır. İnsanların hiçbir şey olmamış gibi hayatını sürdürmesi lazım yoksa toplumsal yaşam da zedelenecek. Bunun için de yönetici konumunda olan insanların topluma bilgi aktarımında bulunması ve kendilerini güvende hissettirmeleri lazım. Kişisel olarak insanlara önerim, terörü hakim ve galip kılmamak için yaşantılarını olduğu gibi devam ettirmeleri. Yaşam alanlarını kısıtladıkça terör arkası giderek büyüyen bir sorun haline gelecektir. Bu durum da kayıgılı, endişeli ve fobik bir topluma dönüştürür bizi.