Pazar "Hayatıma giren erkekler yazdıklarımdan daha arızalıydı"

"Hayatıma giren erkekler yazdıklarımdan daha arızalıydı"

25.01.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

Güler Kazmacı "Arızalı Erkekler" kitabında doğru adamı bulduğunu sanan ama onunla yatağa girdikten sonra fikrini değiştiren kadınların öykülerini anlatıyor. Hayli müstehcen ifadelerle...

Hayatıma giren erkekler  yazdıklarımdan daha arızalıydı

Kısa süre bir televizyon haber merkezinde çalışmıştım yıllar önce. Orada beni en şaşırtan şey, spikerlerin efendi efendi haber okurken VTR girince makyözlere, teknisyenlere fırça atmalarıydı. Aniden üslupları değişiverirdi. Spikerlerden açık saçık laflar, cinsel içerikli sözler beklemiyor insan her nedense.Güler Kazmacı buna kendisinin asla VTR sırasında bağırıp çağıran bir spiker olmadığını, zaten hiçbir zaman sadece bir spiker olmadığını söyleyerek karşı çıkıyor. Televizyon yıllarında da program yazarlığı yaptığını vurguluyor.Kazmacıya göre kitabında anlatılanları bir erkek yazsaydı ben bu kadar şaşırmayacaktım. Ama bir kadın yazınca şaşırıyorduk.Posta gazetesinde köşe yazarlığı da yapan Kazmacı "Arızalı Erkekler"de, aradıkları sevgiliyi bulduklarını sanıp sevinen ama bu adamlarla yatağa girdiklerinde yaşadıkları yüzünden onlardan kaçarcasına uzaklaşan kadınların hikayelerini anlatıyor. Anlattıklarının gerçek olaylardan yola çıktığını özellikle belirtiyor. Güler Kazmacının kitabı "Arızalı Erkekler"i bir gecede okudum. Kitabı kapadığımda biraz şaşkındım açıkçası. Biraz fazla gelmişti bir şeyler. Fazla açık, fazla müstehcen, fazla şakacı, fazla şiddetli, fazla gürültülü. Müstehcen en doğrusu olacak galiba. Sonra şaşkınlığımı artıran bir faktör olduğunu fark ettim. Güler Kazmacı benim için bir televizyon spikeri olarak kalmıştı. "Yataktaki patolojik durumu benden önce kimse yazmadı" Bunun nedeni mutluluklardan kitap çıkmaması. Bir de tabii 80den sonra asıl değerlerden uzaklaşıp para, dış görünüş gibi ölçütlere kayıldı ilişkilerde. Kimse kimseye fazla emek vermek istemiyor. Sevgiydi, anlaşmaydı, ruhsal yakınlaşmaydı gibi iç değerlerin yerine para, güç, sosyal statü gibi dış değerler geçti. Dolayısıyla sadece kadınlar değil erkekler de hırpalanıyor. Ben kadın olduğum için kendi gözlemlerimden ve kadın arkadaşlarımın gözlemlerinden yola çıkarak bunları yazıyorum. Diğer kadınlar da aynı nedenlerle bunları yazıyor. Ama hırpalanan çok erkek ruhu da olduğu kesin. Çünkü genel anlamda bir değişim, olumsuzluğa doğru bir değişim yaşanıyor. Orta yaşa gelen kadınlara ne oluyor? Bir "orta yaş kadını kitapları" dalgası başladı. Bunca yıl erkekler tarafından hırpalandıkları için mi artık dayanamayıp onların aleyhine dönüyorlar, yoksa tam da o zamanda aldatılmaya başlandıkları için mi? Ben kitabın önsözünde şunu söylemek istedim: Öyle çiftler oluyor ki, hiçbir konuda anlaşamıyorlar ama yatakta öyle bir ten uyumu yakalıyorlar ki, asla ayrılamıyorlar. Diğer taraftan iki kişi tanışıyor, birbirlerine aylarca sevgi, ilgi gösteriyorlar ama sonra yatakta öyle hastalıklı bir şey oluştuğunda itina ile kurulan her şey yıkılabiliyor. Bu hastalıklı, patolojik durum işte benim "arıza" dediğim durum. Zannediyorum bu duruma şimdiye kadar kimse değinmedi, ilk ben değiniyorum. İç değerlerden uzaklaşılıp dış değerlere yönelinmesinden yakınıyorsunuz ama siz de kitabın önsözünde yatakta uyumlu olmayan çiftlerin diğer konularda ne kadar uyumlu olurlarsa olsunlar asla ilişkilerini sürdüremeyeceklerini söyleyerek, kadın ile erkeğin beraberliğini sekse endeksliyorsunuz. Sadece seksi arayan erkeğin ya da kadının dış görünüşe, güzel vücutlara dikkat kesilmesi doğal değil mi? "Cinsellik kimi zaman hayatın tamamı haline gelebiliyor" Evet ama buradakiler çok vahim durumlar. Bir erkeğin bir kadınla yatmadan önce dansöz kıyafeti giyip göbek atması, öykülerimden birinde olduğu gibi kabul edilebilir bir durum. Zaten bu öyküdeki kadın bunu kabul ediyor hatta bundan hoşlanıyor. Ama sonra aynı adam bu dansöz kıyafetleriyle kadına tecavüz ediyor. Bana göre aşk hastalıkların, manyaklıkların denk düşmesidir. Denk düşmediği zaman ilişkiyi bitiriyor ama bu hastalıklar. İki insan sado-mazo ilişkiden hoşlanıyorsa kimse bir şey diyemez. Benim öykülerimde hastalıklar denk düşmüyor. Eğer "arıza"dan kastettiğiniz patolojiyse cinsellik gibi karanlık ve bastırılmış bir şey biraz da zaten patolojilerden oluşmaz mı? Size göre "arızasız" bir erkek ya da kadın kimdir? Evet bu durumdaki kadınlar bir ilişkiye başlama ihtiyacında olurlar eğer yalnızlarsa. Kitabınızdaki kadınlar hep kariyerlerini kaybetmiş, bir nedenle dönemsel olarak işsiz kalmış orta yaştaki kadınlar. Bu duruma gelince hayatları için bir erkek arıyorlar. İlişkiye. Kitaptaki kadınlar hep "Ne kadar iyi adamdı, benin sorunlarıma sahip çıkmıştı, ondan işte bırakmadım yatağa kadar" diyorlar. İlişkiye mi, seks ilişkisine mi? Mutlaka öyle ilişkiler de oluyor, sürüyordur. Ama benim konu ettiğim olaylar cinsellik yüzünden bozulan hayatlar. Benim burada ilk kez konu ettiğim cinselliğin hayatın bir parçası olduğu ama çoğu kez tamamı olabildiği. O zaman böyle zor bir dönemdeyken ona iyi davranan, sorunlarına sahip çıkan bir erkeği yataktan sonra da bırakmasın. Mesela o penisine hayran adam çıkarsın göstersin bazen kadına, ne olacak? "Köşe yazarı olunca Sarışınlar ciddiye alınmaz, saçını boyat dediler; inadına daha sarı yaptım" Evet, 1.80 boyunda olan ve dikkat çeken bir kadını bir yere oturtamıyorlar. İlk kitabım, ilk yazılarım çıktığında "Senin kültürlü bir kız olduğunu biliyorduk ama bu kadarını beklemiyorduk" dediler. Evde bir davet verdim, yemeklerimi yiyince "Senden bu kadarını beklemezdik" dediler. Bunların nedeni uzun boylu, tanınan ve sarışın bir kadın olmam. Ben köşe yazarı olduğumda "Saçını boya, sarışın kadınlar bizde çok ciddiye alınmaz" diyen insanlarla karşılaştım ve inadına gittim saçımı daha sarı yaptım. Bütün önyargılardan nefret ederim. "Güzel ve uzun boylu kadınlar entelektüel devrim yapamaz, kendisiyle ilgilenir, sarışın kadınlar ciddiye alınmaz, yalnız kadınlar hafiftir. Evli kadınlar namusludur" gibi saçma önyargılardan nefret ederim. Konuyu biraz değiştirelim. Türkiyede uzun boylu kadın olmak adaba aykırı bir şey midir? Sizin bu konudaki deneyiminiz nedir? Televizyonda ünlendiğimde iki şık belirdi karşımda. Benim şarkı sesim çok güzeldir. Çok dikkat çeken bir tipim olduğu için şarkıcı olmamı çok istediler. Ama kendime "Bu bir yaşam tarzı" dedim. Yapsaydım çok büyük paralar kazanırdım. Ama kendimi orada göremedim. Yazmak istedim. Söyleyecek sözüm olduğuna inandım. Bana bu yüzden "Sen salaksın. Hem fiziğe hem sese sahipsin, trilyoner olurdun" diyenler oldu. Ama ben hep "Salaklığım onurumdur" derim. Şarkı piyasası benim tarzım değil, benim tarzım medya. Spiker olarak şöhretinizin en üst noktasındayken kendinize başka türlü bir hayat inşa etme fırsatı da çıktı mı karşınıza? "Zor bağlanıyorum, zor ayrılıyorum" Tabii. Siz de arızalı erkeklere denk geldiniz mi kendi hayatınızda? Daha da vahimdiler. Benim hayatımdaki erkekler bir öyküye sığmaz, her birine bir roman yazılır. Çünkü bayağı detaylı arızalar yaşadım ilişkilerimde. Ben zor bağlanıyorum, zor ayrılıyorum. Kitabınızdakiler kadar vahim miydiler?