Pazar “Hayatımda ilk defa muhtaç duruma düştüm”

“Hayatımda ilk defa muhtaç duruma düştüm”

09.06.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:

AKUT başkanı Nasuh Mahruki ve ekibi yıllardır felaketten felakete koşup insanlara yardım ediyor. Geçtiğimiz hafta Gezi Parkı olaylarında da insanların yardımına koştular. Bu sırada büyük bir kaza atlatan ünlü dağcı bu kez yardım eden değil, yardım edilen oldu. Mahruki: “Bu gerçekten çok zor. Gardın çok düşüyor. Ben hayatımda ilk defa muhtaç duruma düştüm”

“Hayatımda  ilk defa muhtaç duruma düştüm”

Ne zaman bir yerde kaza, deprem, felaket olsun AKUT (Arama Kurtarma Derneği) sahnede. 1999 depreminden beri, başta başkanları Nasuh Mahruki olmak üzere, halk kahramanı onlar.
Türkiye’yi sokağa döken eylemlerin daha ikinci gününde Nasuh’un yaralandığı haberini aldım. Hemen hastaneye koştum. Sağ tarafı olduğu gibi sarılmış, destekle kaldırılmış. Üç hafta sonra baba olacak ama o eşinin yanında değil, hastanede. Gözü
bir yandan önünde açık olan Halk TV’de, bir yandan yatağın üzerindeki dizüstü bilgisayarda, yatağın kenarındaki gazetelerde... Duvarda bir Türk bayrağı asılı... AKUT’çular getirmiş. Konuşmamız defalarca doktor ve hemşireler tarafından kesilse de Nasuh, o yüksek adrenalinli halini kaybetmeden makineli tüfek gibi konuşmaya devam etti. Nasuh Mahruki ülkesini seven, Atatürk’ü referans almış, kişisel hak ve özgürlüklere inanan ve gençlerden beklentisi yüksek bir genç adam.. Umudu, dilinden şöyle dökülüyor: “Biz şu anda demokrasiyi, bireysel hak ve özgürlükleri savunmak gerektiğini öğreniyoruz. Bundan sonra Türkiye çok güçlü bir demokrasiye sahip olacak. Ben inanılmaz umutluyum” diyor.
Sözü Nasuh Mahruki’ye bırakıyor, ülkeme huzur ve barış dolu pazarlar diliyorum.

Önce nerende, ne kırık var anlatır mısın? Sağ tarafım iptal dedin...

Sağ tarafımı çarptım her yere. Diz altı fibula ve tibia kemiklerinin ikisi de kırık. Allah’tan kemikler kasın içine girmiş ama dışarı çıkmamış. Damarları kesmemiş. En önemlisi bu, yoksa sakat kalabilirdim, ölebilirdim de o hengamede. Sağ dirseğim kırık. Bir de sağ omzumun üstünde böyle ince bir çatlak oldu. Dirseğime ve bacağımdaki kemiklere titanyum plakalar takıldı. Üç ay sonra filan normale yakın hale gelir, beş ayda iyileşirim. Hastanede üç-dört gün daha kalacağım. Ama sonra uzun bir fizik tedavi sürecek.

Haberin Devamı

O kadar dağa tırmandın, bu kadar arama kurtarma çalışmasında bulundun. Başına böyle iş geldi mi?

80 ülke gezdim, 7 kıtaya gittim. Motosikletle dünyayı gezdim. Yetişkin hayatımda ilk kez böyle kemiklerim kırıldı.

Anlatır mısın nasıl oldu olay?

“Hayatımda  ilk defa muhtaç duruma düştüm”

Cumartesi, zaten olayların ilk patlak verdiği akşam. Biz de baktık durum ciddi, insanlar yaralanıyorlar, biber gazı insanları zehirliyor, gidelim ve insanlara ilkyardım desteği verelim dedik. AKUT’un varlık sebebi insanlara hizmet etmek. Protesto
için değil, ilkyardım için gittik.

Çok yaralı var mıydı? Ne kadar ciddiydi durumları?

Çok yaralanan vardı. Rakamlar açıklanıyor ya 79 yaralı vesaire... Yalan. Mümkün değil... Ben de ekibin yanına gideceğim. İşte, motorla çıktım. “Taksim’e bir bakalım” dedim, halbuki Osmanbey’den gitmeliydim. Geldiğim taraf da polislerin tarafıydı. Polisler burada, TOMA’lar, biber gazları, tazyikli sular... Karşı tarafta da göstericiler... Biz polislerin tarafından geldik Kuzen Emir’le beraber, o da arkamda.

Haberin Devamı

“Sakin olun, bacağım kırık, hastaneye gitmem lazım”

Siz nasıl etkilenmiştiniz gazlı ortamdan?

Biber gazı çok rahatsızlık verdi.
Hiçbir şey göremedik bir ara. Ben
“Şu aradan hızlıca kaçayım” dedim. Keşke demeseydim. Bana kimse bir şey atmadı, hedef gösterip... Ama yerler inanılmaz kayganmış. Biber gazı ile su birleştiği zaman tahmin edilemeyeceği kadar kaygan oluyormuş. Kontrolümü kaybettim. Yandaki tretuvara vurduk;
direkt bacağıma geldi. Kemikler orada kırıldı zaten. Beş-on metre sürüklendik. Bir ağaç vardı, ona doğru savrulurken can havliyle tabii yüzümü, gövdemi çarpmayayım diye dirseğimi çıkartmışım öne. Dirseğim kırıldı orada. Omzumu da vurmuşum o sırada işte. Ağaçtan sekip yere düştüm. Bir baktım ayağım arkaya dönük durumda. Felaket yani.

Yardıma gelen kimler oldu?

Hemen vatandaşlar yetişti. Müthiş organizeler ve dayanışma içindeler. Bildiğin halk. Parti yoktu. Bir tane doktor vardı. Herkes panik oldu. Dedim “Sakin olun, bacağım kırık. Açık kırık var. Dirseğim kırık ve benim hemen hastaneye gitmem lazım”. Doktor hemen bir atel uydurdu, mukavvadan bir şey. Bir de örtü gibi bir şeyle sardı ayağımı, öyle tuttu. Eğer bıraksaydı ben sakat kalırdım. Boşta kalan kemiğin damar kesmesi ölümcül olabilirdi.

Haberin Devamı

Ekibin uzakta mı o anda?

250 metre ilerideler. Bana yardım edenler beni AKUT ekibine doğru taşırken bir yandan bağırıyorlar polislere sürekli “Yaralı var, yaralı var, bomba atmayın” diye. Allah’tan üstümüze gelmedi bombalar o karambolde. Bizim ekip de bir ihbar almış, bir yaralıya doğru ilerliyorlardı tesadüfen; ortada buluştuk. Ambulans yok, araç yok, taksi yok. Eğer orada AKUT’un aracı olmasaydı ben sakat kalırdım. Ya da saatlerce, beş saat filan kıvranırdım.

Sen hep kurtaran olmaya alışkınsın. Başkaları tarafından kurtarılmak nasıl bir his?

Ben hayatımda ilk defa muhtaç durumuna düştüm. Şu an tuvalete gitmek için insanlara ihtiyacım var. Bu gerçekten çok zor. Gardın çok düşüyor...

Haberin Devamı

“Ne biber gazıymış, bitmedi yahu!”

Biber gazının miktarı, atılış şekli, buna maruz kalanları nasıl bir tehlikeyle baş başa bırakıyor?

Tamam, olaylarda biber gazı kullanılır. Ama bunun bir oranı vardır. Yüz metrekare içerisinde şu kadar biber gazı atabilirsin, şu kadar insanın üstüne diye. Bu sınırların hepsinin katbekat aşıldığına ben adım gibi eminim. Ne biber gazıymış! Bitmedi yahu. Demek ki bunun hesabını yapmış, “Yarın bir gün bir şey olursa, biz de biber gazıyla bunları bir ay boyunca gazlarız” gibi bir stok yapmışlar herhalde. Ama bak çocuklar nasıl uyanıklar. O gazların Brezilya’dan geldiğini biliyorlar. Hemen mesaj atıyorlar “Yollamayın bu biber gazlarını, bunları bize karşı kullanıyorlar” diye. O kadar akıllılar ki bak, senin benim aklıma gelmez.

“Başbakan herkesin içindeki ‘Çılgın Türk’ü ayağa kaldırdı”

Sen oradaydın. Eylemcilerin profili ne? Kim onlar?

Aslında her yerden herkes. Çünkü orada bir siyasi parti yok. Vatandaşa soruyorsun, bir yaşında çocuğuyla gelmiş, teyzeler, anneler, genç kadınlar... Kırıp dökmeye gelse, çocuğuyla mı gelir? Sonra... Lise öğrencileri ayağa kalktı, yahu! 16 yaşında hangi siyasi düşünce olabilir yani. Çocuk neyin peşinden bu kadar militanca gidebilir?

Haberin Devamı

Peki bunlar Ak Parti karşıtları mı?

Hayır, hayır. Herkes bireysel hak ve özgürlükler için çıktı sokağa. Burada
bir siyasi ideoloji yok, karşıt fikirlilik yok, hır çıkarma niyeti yok. Bu ille de Ak Parti’ye karşı olmak değil, dayatmaya karşı olmak.
Yani bunları üst üste koyduğunda insanlar artık
şu noktaya geldiler: Bu doğrudan bir yaşama biçimini dayatma noktasına geldi. E ben istemiyorum bunu. Zorla mı isteyeceğim?

“Geriye dönüş yok, bu büyük bir hareket” diyorsun. Ne bekliyorsun bundan sonra? Başbakan geri adım atmıyor, “Adres sokak değil, sandık” diyor. Seçimleri etkileyecek bir sonuç çıkar mı?

Her ne kadar Başbakan geri adım atmaya hiç yanaşmadıysa da hükümetin yetkileri özür diliyorlar.
Ak Parti’nin kurmay heyeti bir şekilde Başbakan’ı ikna edecek. Başbakan herkesin içindeki o “Çılgın Türk”ü ayağa kaldırdı, dışarı çıkardı. Bu insanlar özgürlük için mücadele edilmesi gerektiğini fark ettiler.

“Gezi Parkı bardağı taşıran son damla”

Önünde gazetelerin var, bir yandan bilgisayar... Kopamadığın belli oluyor gündemden.

Tabii takip ediyorum. Bir kere, şu süreç Türkiye tarihinin en önemli sürecidir. Son 10 yıllarda bundan daha önemli bir şey yaşanmadı.

Neden?

Çünkü ilk defa Türk milleti gençlerin üzerinden kendi bireysel hak ve özgürlüklerini savunmak için ayağa kalktı. İlk defa! Bu artık bir daha geri konulamayacak bir şey. Cin şişeden çıktı. Demokratik hak ve özgürlüklerin öyle bedava dağıtılmadığını, bunu hak etmek gerektiğini ve ne kadar hak ederse o kadar özgür olabileceğini anladı herkes.

Kitlelerin sokağa dökülmesi iktidar ve ona destek verenlerce farklı yorumlanıyor. İnsanlar ideolojileri nedeniyle sokağa çıkmış olmakla, farklı odaklara hizmetle, darbe şakşakçılığıyla suçlanıyor. Sence neden büyüdü olaylar?

Bir kere bu iş 20 yaşındaki çocuklarla, Gezi Parkı’yla başladı. Ama park bir sembol. Bardağı taşıran son damla. Çünkü özellikle son zamanlarda müthiş bir birikim olmuştu hepimizin hayatında.
İşte Gençliğe Hitabe’nin kaldırılmasından tut da ülkenin adındaki T.C.’nin değiştirilmesine kadar... Andımızın okullardan çıkartılmasından sudan sebep bahanelerle 19 Mayıs, 23 Nisan,
29 Ekim’lerin kutlanılmamasına kadar... Atatürk’ün çocukları bunlar, sevgiyle saygıyla bağlılar Atatürk’e. En son bu alkol satışı meselesi, işte akşam 22’den sabah 6’ya kadar yasaklanması... E bir de Gezi Parkı’nda ağaçların kesilmesi ve Başbakan’ın son derece kibirli ve uzlaşmaz tutumu bardağı taşırdı.

“Başbakan’ın bu tutumu herkesi gerdi”

Sabahın köründeki gaz baskını ve çadır yakma olayının yeri ne bütün olan bitende?

Çok önemli bir kırılma noktası. O çocuklara bir giriştiler... Bunlar daha 20 yaşında, gitar çalan, kitap okuyan, şarkı söyleyen çocuklar. Mücadeleleri İstanbul’un doğası için, bizim için. Onlara biber gazı
ve aşırı şiddetle girişilmesi herkesi zıvanadan çıkarttı.

Şiirli, şarkılı eyleme polisin şiddetli müdahalesi, kendini baskı altında hisseden kitleleri de sokağa döktü diyorsun.

Tabii. Ama buradaki o son damla Başbakan’ın tutumudur:
“Siz ne derseniz deyin, ben bunu yapacağım!” Bu o kadar gerdi ki herkesi... Hep o kafada ya zaten,
her seferinde öyle konuşuyor ya... Ne konu tartışılıyorsa, “Ben bu kararı aldım, bitti!” diyor. Ya bir oturalım, müzakere edelim, biz de karşı görüşlerimizi söyleyelim, orta yolu bulalım. Hiç bunlara yanaşmıyor. O tavrını bir de abartarak devam ettirdiği için
bu son süreçte film koptu.