Pazar “Hayır, ben aşk istemem diyeni görmedim hiç”

“Hayır, ben aşk istemem diyeni görmedim hiç”

11.10.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:

Moda Sahnesi’nin yeni Shakespeare uyarlaması “En Kısa Gecenin Rüyası”nın prömiyeri yapıldı. Başrol oyuncularından Melis Birkan ve Onur Ünsal’la aşkı konuştuk. Birkan “İstemiyoruz desek bile içimizde o istek mutlaka oluyor” diyor

“Hayır, ben aşk istemem diyeni görmedim hiç”

Melis Birkan altı ay kadar önce Moda Sahnesi’nin “Bira Fabrikası” oyunuyla ilk kez tiyatro sahnesine çıkmıştı. O zaman verdiği bir röportajda istenirse tiyatroya devam edebileceğini söylemişti. Öyle de oldu. Moda Sahnesi yeni sezonu bir Shakespeare uyarlaması olan “En Kısa Gecenin Rüyası” ile geçtiğimiz hafta açtı. Kemal Aydoğan’ın yönettiği oyunda başrolleri Mert Fırat ve Beyza Şekerci’yle paylaşan Melis Birkan ve Onur Ünsal’la yeni oyunu ve oyunun teması olan aşkı konuştuk.

Haberin Devamı

-Oyunu seyircili provada izledim. Yeni yeni mi uygulanıyor bu yöntem Türkiye’de?

Onur Ünsal: Oyunun pişmesi için oynanması gerekiyor. İlk iki hafta da biletlerimiz indirimli olacak. Gerçi o biletler bitti. Özellikle komedilerde biz oyunun ne kadar süreceğini bile bilemiyoruz seyirci karşına çıkmadan önce. Bu nedenle bu seyircili provalar meraklısı için oluyor. Doğru bir strateji.

Melis Birkan: Gerçekten seyirci karşısına çıkınca anlıyoruz biz de bazı şeyleri. Ne kadar prova yapsak da olmuyor. Bizim için prömiyer aslında bu.

-Seyirci şaşırttı mı sizi?

Onur Ü.: Her seferinde şaşırtıyor. Komedilerde “Burası komik miydi ki?” diye kaldığınız zamanlar bile oluyor.

“Mesleğe lanet ettirecek kadar heyecanlanıyoruz”

Haberin Devamı

-Ben izlerken biri inanılmaz kahkahalar attı...

Onur Ü.: Evet. Ulaş galiba o.

Melis B.: Bizden biri o, tiyatrodan... Sanırım o daha çok şaşırdı. Biz prova yaparken kimse izlemiyor. Tiyatroda çalışanlar da ilk defa izledi yani.

Onur Ü.: Komedi kimyayla ilgili bir şey. Biri kahkahalara boğulduğu zaman tüm seyircinin enerjisi yükseliyor. Tam tersi de oluyor. Kimse gülmeyince bazı seyirciler “Gülmeyeceğiz demek ki” deyip susuyor.

-Beklediğiniz yerde kahkaha gelmeyince sizin moraliniz düşüyor mu?

Onur Ü.: Eskiden çok düşerdi. Şimdi öğrendim. Gülmek sadece kahkahayla ortaya çıkmıyor. Kıs kıs gülmek diye de bir şey var. Bir de kaba espriler kadar ironik, ince espriler de var. Onların reaksiyonu da kahkaha olmuyor tabii ki.

-Prömiyerlerde aşırı heyecan oluyor mu hâlâ?

Melis B.: Olmaz mı? Oluyor.

Onur Ü.: Mesleğe lanet ettirecek, “Neden bu işi yapıyorum?” diyecek kadar bile oluyor.

Melis B.: Oyun bitince insana
“Oh, bugün de bitti!” dedirtiyor. Fakat ertesi gün aynı şeyleri tekrar yaşıyorsunuz. Bu sürekli yinelenen durum da ürkütüyor aslında insanı. Ama işin içinde olunca tadını çıkarmaya bakıyoruz biz bunun.

Onur Ü.: İstediğiniz kadar çalışın. “Ya bir şey kötü giderse?” fikri bir kıymık gibi bütün gün boyunca sizi rahatsız ediyor.

“Oyun için her gün iki saat spor yapıldı”

-“En Kısa Gecenin Rüyası” efor isteyen bir oyun ayrıca. Bayağı koşturuyorsunuz. Ben heyecan yaptım “Aman düşecekler merdivenlerden koştururken” diye...

Haberin Devamı

Onur Ü.: Ben Kemal Aydoğan’ın eforsuz bir oyununu hatırlamıyorum. Kondisyonerimiz var zaten: Yeşim Coşkun... Hem dans hem de kondisyon için onunla çalışıyoruz. Her gün en az iki saat spor yapıldı oyun için. O yönde hazırlıklar da yaptık yani...

-“Ben terden sırılsıklam olmuştum şimdiye” diye düşündüm hep...

Onur Ü.: Hepimizinki oluyor. İçlikler, yedek gömleklerle idare ediyoruz.

-Melis hanım, “Bira Fabrikası” sizin ilk tiyatro oyununuzdu. O sıralar verdiğiniz bir röportajda tiyatroya devam edebileceğinizin sinyallerini vermiştiniz. Nasıl ikna oldunuz?

Melis B.: O zaman “Kemal (Aydoğan) abi de isterse ben devam etmek isterim” demiştim. Kemal abi istedi ki arkasından bu oyun geldi. Ben hâlâ mutluyum. İnşallah onlar da mutludur. “Bira Fabrikası” devam edecek. Bir anda iki oyunu
olan bir oyuncu oldum. Benim için de sürpriz bu.

-Tiyatro için hep “er meydanı” benzetmesi yapılıyor. Doğru muymuş?

Haberin Devamı

Onur Ü.: Direkt er meydanı bence. Çünkü yoğunluğu fazla. Kompakt bir
2-3 saat. Kaldırması zor iş.

Melis B.: Geriye alıp ya da silip tekrarlayabileceğiniz bir şey değil çünkü.

“Aşk bir insana her şeyi yaptırır”

-Bu oyundan söz ederken aşktan bahsetmemek olmaz. Melis hanım sizin karakteriniz Helena karşılıksız bir aşk yaşıyor. Hatta deli divane olmuş durumda. Acaba karşılıksız olması aşkın değerini artırıyor mu?

Melis B.: Biz de Helena karakterini çözümlerken aynı şeyi konuştuk. Hepimizin hayatında yaşadığı, karşılığı olmayan, buna benzer durumlar var. Aşk her zaman mantıkla beraber işlemiyor. Aşk mantığın önüne geçince insanı deli divane ediyor. Biz bu oyunda aşırıya kaçıyoruz gibi görünsek de hayatınıza ya da çevrenize baktığınız zaman bunların yapılabilir, olabilir şeyler olduğunu görüyorsunuz. Ben de karakteri okurken bunu düşündüm, “Ya insan bu kadar mı deli divane olur? Bir yerde durmaz mı?” diye. Ama üzerine düşününce anladım ki duramayabiliyorsun... Aşk insana
her şeyi yaptırır.

Haberin Devamı

-Helena oyunda yerlerde sürünüyor aşkından. Bu bana hiç aşırı gelmedi mesela.

Onur Ü.: Bize anlatmak ister misin derdini? Açılmak filan...

-Yorum yok!

Onur Ü.: Çalıştırayım mı kayıt cihazını?

-Tamam, anladım. Zor oluyormuş.

Melis B.: Deli divane olduğunuz zaman kendinizi göremiyorsunuz, objektif olamıyorsunuz. Bu biraz kaybolma hali... Aklınızla yüreğiniz arasındaki koordinasyon bozukluğu kaybolmanıza neden oluyor. O zaman her şey mümkün oluyor: Sürünürsünüz de uçarsınız da...

Onur Ü.: Bu oyunda Shakespeare, Helena’ya aşk için “Kanatlı körlük” dedirtiyor. Çok ilginç değil mi? Hem kanatlı olmak hem de kör olmak nasıl
bir cezadır?

“İnsan biraz da her şeyin kendisi için var olduğuna inanıyor”

-Melis hanım bir röportajda “Aşk içine gönüllü atladığımız bir çukur” demiş. Gönüllü müyüz gerçekten o çukura atlamaya?

Melis B.: İstemiyoruz desek bile aslında içimizde o istek oluyor bence. Karşısına çıkınca “Hayır, ben istemiyorum” deyip kaçanı ben görmedim mesela.

Onur Ü.: Hele şu zamanlarda o arama durumu hiç bitmiyor. Burada bir tuhaflık var bence. Sonsuz seçeneği olan bir hayatımız var. Artık aşk sınıfsal değil. Öyle bir şey kalmadı. Kemal abi de söylemişti: “Bir şey çoksa kıymetsiz olur. Azsa kıymetlidir.” Sadece aşk da değil erotizm, cinsellik... Bunların hiçbiri sınıfsal değil. Biz bu oyuna hazırlanırken bir sürü kitap okuduk. Onları okuyunca “Ben hiç âşık olmamışım ki” dedim. Bir de ne yok biliyor musunuz? Shakespeare bu oyunda o kadar çok doğa tasviri yapıyor ki, hiçbirini anlamıyoruz.

Melis B.: Çuha çiçeği diyor mesela. Biz Google’dan bakmak zorundayız.

Onur Ü.: Shakespeare neler kaybettiğimizi anlamamız için iğrenç bir referans. Bir hava olayından bahsediyor, ben hiç öyle bir his hatırlamıyorum. Bunlar yüzünden aşkta da çok şey kaybediyoruz.

Melis B.: İnsan biraz da her şeyin kendisi için var olduğuna inanıyor ya...

Onur Ü.: Biraz antihümanist
olmak mı lazım acaba? Doğanın üstünlüğüne inanmak...

-Oyunun finalinde bir dans sahnesi var. Melis hanıma daha yakın...

Melis B.: Beyza (Şekerci) da dansçı, ben de... Mezun olduğumdan beri dans etmiyorum ama... Uzun zaman oldu.Bu işe de dans var diye girmedik zaten.
Öyle gelişti. Fakat bence iş Onur ve Mert’te (Fırat) bitiyor. Onlar gerçekten dansçı gibi davranıp çalışıyorlar... Bu
çok önemli.

Onur Ü.: Ben çok eğlendim. Fakat seyirciyi duymadım. Nasıl tepki verdiler?

Melis B.: Seyircili provada Mert ve Onur dansa başlayınca güzel bir alkış koptu. Biz de Beyza’yla birbirimize bakıp anneleriymişçesine gururlandık.

“Şu an sadece tiyatro...”

-Nasıl geçecek bu sezon sizin için? Moda Sahnesi’nde programınız yoğun ama televizyon ya da sinema da olacak mı?

Onur Ü.: “Bira Fabrikası” var Melis’le birlikte benim Moda Sahnesi’nde rol aldığım. Bir de “Hamlet” var. İkisi de yorucu aslında. Üç oyun oldu. Ayda en aşağı 14-15 oyun oynayacağım.

Melis B.: “Hamlet” bir tane mi bu ay?

Onur Ü.: Evet.

Melis B.: Benim de 13-14 oyun o zaman. Benim bunlar dışında bir projem.

-Zaman kalır mı ki zaten?

Melis B.: Benim başka bir işle birlikte bunları yapmam pek mümkün gelmedi bana. Bu kararı “Bira Fabrikası” zamanında da almıştım. Çok doğru gelmişti. Ben bu süreci sadece oyunları çalışarak geçireceğim. Şu anda tiyatroya devam edeceğim.

Onur Ü.: Ben iki kısa film çektim arada... Çok mutluyum onlardan. Şimdi bağlanıyorlar. Yakında gösterilecekler.

“Herkes patlamaya hazır bomba gibi”

-Bir röportajda “Elimde sihirli bir iksir olsa aşk yerine vicdan için kullanırım” demişsiniz Melis hanım. Biraz acıklı değil mi?

Melis B.: Oyunda iksirimizi aşk için kullanıyoruz, doğru. Fakat benim elimde şu an bir iksir olsaydı aşk için kullanmazdım. Bana ağır gelirdi. İnsan kendi kendine kaldığında da bu ağır gelebilir. “İksir yüzünden beni seviyor” dediğiniz anda bu vicdanı yaralar. Ama herkeste, bazen üstünü örttüğü bazen görmezden geldiği bir vicdan var.

-Ben o röportajı okuduğum zaman bunu Türkiye’de ve çevresinde yaşananlarla ilgili olarak söylediğinizi düşünmüştüm...

Melis B.: Kesinlikle öyle. Hepsi bunun içinde. Vicdanımız olmasaydı bir şeyleri yapmak ya da bir şey hakkında karar vermek çok kolay olurdu. Elimde iksir olsaydı herkese eşit miktarda vicdan vermeyi tercih ederdim demek istiyorum. Öyle olsaydı birbirimizle bir şeyler üzerine tartışmak bile daha anlamlı olabilirdi.

Onur Ü.: Bize bugünleri yaşatan şey sadece vicdansızlık mı bilmiyorum. Ben sevgi sıkıntımızın olduğunu da düşünüyorum; biraz klişe ama... Kimse sevmemiş ya da sevilmemiş gibi. Nasır tutmuşuz. Politik laf etmek istemem ama kamu yaşantımıza baktığımız anda insanların çok sevgisiz olduğunu görüyoruz. Herkes patlamaya hazır bomba gibi. Hiç kimsenin hiçbir şeye tahammülü yok. Kendimi de dahil ediyorum. Bir ara biz provaya gidiyoruz ama bir bakıyoruz biri ölüyor, diğerinin kafası kesiliyor... Canımızdan can gidiyordu provada aşk konuşurken... Dünya ayağımızın altından kayıyordu.