Pazar "Her an yaşamla ölüm arasındayım"

"Her an yaşamla ölüm arasındayım"

25.07.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

Beyin cerrahisi konusundaki araştırmalarıyla ABDde "İkinci Gazi Yaşargil" diye anılan Dr. Murat Günel, "Yoğun bakımda ya da beyin ameliyatında haftada iki-üç insanın öldüğünü görüyorum. O nedenle hep savaş psikolojisini yaşar gibiyim" diyor

Her an yaşamla ölüm  arasındayım

Murat Günel, ABDdeki dünyaca ünlü Yale Üniversitesi Tıp Fakültesinde öğretim üyesi ve beyin cerrahı olan başarılı bir bilim adamı. Çapa Tıp Fakültesinden mezun olduktan sonra 1991de ABDye giden ve henüz 37 yaşında olmasına rağmen üç yıldır nörovasküler cerrahi bölüm başkanlığını yürüten Doçent Dr. Günel, beyin kanamalarına neden olan geni bulmak için bir araştırma laboratuvarı kurdu ve bunun için Amerikan hükümetinden 2 milyon dolarlık ödül aldı. Beyin ve damar cerrahisi yoğun bakım ünitesi direktörlüğü de yapan Dr. Günel, Türkiyeden sık sık yanına asistan getirtip yetiştiriyor, yazıları pek çok bilim dergisinde yayımlanıyor ve konferanslar veriyor. Prof. Dr. Gazi Yaşargilden sonra beyin cerrahisinde dünya çapındaki ikinci uzman Türk olarak tanınıyor, hatta kendisine kısaca "ikinci Yaşargil" deniyor. İsmi kısa süre önce Ankara Ticaret Odasının (ATO) yayınladığı "Türk Beyin Gurbetçileri" raporunda yer alan Dr. Günelle, ABD Başkanı George W. Bush ve Demokrat rakibi John Kerrynin de mezun olduğu Yale Üniversitesinin tarihi kampusunun bahçesinde söyleştik. Haftada genellikle dört-beş ameliyat oluyor. Fakat şimdi sistem biraz değiştiği için ben sadece daha ağır ve zor ameliyatlara giriyorum. Bu sayı yılda 200-250 ameliyata kadar varabiliyor. Daha fazla bilimselliğe yer vermeye, hasta verileri toparlamaya, düşünceye daha fazla zaman ayırmaya çalışıyorum. 2001den beri bölüm başkanıyım. Sanırım bu alandaki en gençlerden biriyim. Burada vasküler bilim dalı, genelde hep Amerika çapında bilinen insanların, kariyerlerinin orta veya son zamanlarında üzerlerine aldıkları bir şey. Bu alanda sıkı bir rekabet var. İhtisası bitirdikten üç sene sonra anabilim dalı bana verilince çok şaşırdım. Haftada ya da yılda ortalama kaç ameliyat yapıyorsunuz? Evet, iki çeşit program için gelenler oluyor. Birincisi kliniğe gelenler, yani ameliyatlara girenler. Bunlar buradaki asistanlar kadar, yani yılda 40-45 bin dolar kadar maaş alıyorlar. Bir de laboratuvara gelenler var. Hem temel bilimlerden hem de klinik alanlardan geliyor bu genç doktorlar. Türkiyeden de yanınıza gelen asistanlar var mı? "Beyin kanamasına yol açan geni kesinlikle bulacağız" Beyin kanamalarının nedenlerinden biri anevrizma dediğimiz damarlardaki bozukluklar. Bunların genetik bir nedeni var. Fakat genetik model olarak karışık bir model ve bunu anlamak için teknoloji hâlâ yeterli değil. Son 20 yıldır nöroşirürji literatürüne bakarsanız, Dr. Yaşargil mikrocerrahiyi getirerek çok büyük bir katkıda bulundu ama ondan sonra gerçekten yeni bir tedavi çıkmadı. Hâlâ ilk kanamadan sonra hastaların yüzde 50si ölüyor, yaşayanların da yüzde 50si sakat kalıyor. Tıp teknolojisi o kadar ilerlediği halde beyin kanamasında yapabildiğimiz tedavi ve gelişmeler durdu. 1980lerde neredeysek, 2004te hâlâ aynı yerdeyiz. O yüzden bu olaya yeni yaklaşımlar getirmek ve erken tanı yöntemi bulmak lazım. İşte bizim laboratuvarda yapmaya çalıştığımız bu. Anevrizma, damar hastalıkları ve beyin kanaması neden oluşuyor, moleküler seviyede hiç bilinmiyor. Eğer bunlar biyolojik açıdan anlaşılabilirse, hem erken tanı şansı olacak hem de yeni tedavi yöntemleri geliştirilecek. Gen tedavisinden tutun, hücre tedavisi ve şu anda düşünemediğimiz birçok yeni tedavinin ortaya çıkması söz konusu. Yani kısa dönemde amaç hastanın biyolojisini ve genlerini anlayabilmek, uzun vadede bunlara bağlı olarak yeni moleküler tedavi teknikleri bulabilmek. Biz de bu genleri bulmaya çalışıyoruz. Başında olduğunuz araştırma laboratuvarındaki amacınız nedir? Beyin kanamaları çok karışık, sanırım kanamalar için en az 10, anevrizmalar için herhalde beş, altı, yedi genin büyük etkisi olacak. İlk genin bir-iki sene içinde bulunacağını, 10 sene içinde de yeni tedavilerin çıkacağını düşünüyorum. Genetik alanında önce, olmuş meyveleri topluyorsunuz, yani en büyük etkisi olan genleri buluyorsunuz. Daha az etkisi olan genleri bulmak çok daha zor. Onları bulmak için herhalde bir 10 sene daha gerekecek ama hastanın biyolojisini anlayabilmek için onlar da önemli. Bunun için bir zaman dilimi öngörebiliyor musunuz? Dünyaca ünlü beyin cerrahımız Prof. Dr. Gazi Yaşargil örneğinin her zaman bende özel bir yeri var ve bana "İkinci Yaşargil olmak istiyor musunuz?" diye soruyorlar. Bence cevap şu: Ben Dr. Yaşargil olmak değil, Yaşargiller yetiştirmek istiyorum. Hep kendimi bir araç, bir elçi gibi düşünüyorum. Yani başka insanların bir şeyler başarması için araç olacakmışım gibi hissediyorum. Alanınızda kimi örnek alıyorsunuz? Evet, çok değiştirdi. Yoğun bakımda ya da beyin ameliyatında haftada iki-üç insanın öldüğünü görüyorum. Yaşamla ölüm arasındayım her an. O nedenle savaş psikolojisini yaşar gibiyim. Hastalık ve ölüm yarın hepimizin başına gelebilir. Zamanın azlığını ve belirsizliğini görüyorsunuz. Kendi ölümlülüğünüzü kavradıktan sonra, böyle küçük hesapların pek önemi kalmıyor; insan büyük kitlelere, insanlığa ve ülkesine nasıl katkıda bulunabileceğini düşünüyor. Bu biraz meşale taşımak gibi; onu düşürmeden başkalarına verebilmek, başka meşaleleri aydınlatabilmek lazım. Branşınız hayata bakış açınızı da etkiledi mi? "Beyin gurbetçisi değilim" Eğer ait olduğunuz yere, köklerinize borcunuzu ödemezseniz, o zaman beyin göçü olur. Yani Türkiyede iyileştirilebilecek, kurulabilecek birçok sistem var ve bu sistemi kurabilecek insanlara ihtiyaç var. Tabii bunlar üç-beş senede olacak ve tek kişinin yapabileceği işler değil. Toplumdan kopuk bir şekilde, siyasal destek olmadan da gerçekleştirilemez.Günümüzde fiziksel uzaklıkların önemi kalmadığı için artık nerede yaşadığımızın, ne iş yaptığımızın çok önemi yok. İnsanlar nerede olurlarsa olsunlar, eğer Türkiyeye ellerinden geldiği kadar katkıda bulunabiliyorlarsa, bence bu beyin göçü değil. Ben ülkeme buradan daha çok hizmet edeceğimi düşündüğüm için dönmüyorum. O nedenle sorun Türkiyeye dönmek veya dönmemek değil, Türkiyeye ve insanlığa katkıda bulunmak. Ayrıca yurtdışında her şeye sıfırdan başlamak, kendini "yaban ellerde" kabul ettirip kanıtlamak kimsenin kolay kolay seçeceği bir şey değil. Hatta bu bir seçim bile değil; var olmak, kendi içinde en iyisine ulaşabilmek için bir savaş. Ankara Ticaret Odasının hazırladığı "Türk Beyin Gurbetçileri" raporunda sizin de isminiz geçiyor. Siz beyin göçüne katıldığınızı düşünüyor musunuz?

Yazarlar