Pazar Herkes kendi "Big Brother"ını öldürsün!

Herkes kendi "Big Brother"ını öldürsün!

31.12.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Almanya’daki Big Brother yarışması ne ki? Her kadının şahsına özel "Big Brother"ı vardır zaten. "Takmam ben" derseniz, o zaman işte üç basiretsiz cüce bekler sizi kapıda: Gelenek, Büyük Erkek Kulübü ve buz gibi bir yalnızlık! Hele hele işi Pınar Selek olmaya vardırırsanız... Ve seziyorum: 2001 iyi bir yıl olacak!

Herkes kendi Big Brotherını öldürsün

İyimserlik değil bir sezgi: İyi bir yıl olacak bu...
Herkes kendi "Big Brother"ını öldürsün!

Almanya’daki Big Brother yarışması ne ki? Her kadının şahsına özel "Big Brother"ı vardır zaten. "Takmam ben" derseniz, o zaman işte üç basiretsiz cüce bekler sizi kapıda: Gelenek, Büyük Erkek Kulübü ve buz gibi bir yalnızlık! Hele hele işi Pınar Selek olmaya vardırırsanız... Ve seziyorum: 2001 iyi bir yıl olacak!

Kadınlar, sonsuz sayıda göze sahiptir. O anda görüş alanında olmayan insanların - ve bilhassa erkeklerin - kendine bakıp bakmadığını, bakıyorlarsa onda ne gördüklerini "görürler". Bu yeteneğe bağlı olarak da, kendilerini izleyen gözlerin istediği gibi görünebilme, o gözün beklediği gibi olma yetisi de geliştirmişlerdir. Ve kadınlar, erkeklere baktıkları zaman bizatihi onlara değil, onların kendilerinde ne gördüklerine, yani aslında kendilerine bakarlar. Esasında kadınlar hep kendilerine bakarlar. Bu bakımdan Batı uygarlığının devasa meblağlar harcayarak televizyon programı haline getirdiği Big Brother, kadınlar için çıtır çerez gibi bir şeydir. Zira kadınlar, çocukluktan kadınlığa geçiş aşamasında toplum ve gelenekler tarafından beynine ve ruhuna itinayla zerk edilen "mecburi paranoya" sayesinde şahsına özel tahsis edilmiş bir "Big Brotheröla* yaşamaya başlar.
Senin bir kafan var mı?
Ezcümle, "Almanya’da bir Türk kızı" kompleksi uyarınca gazetelerde pohpohlanan Ebru’nun işi o kadar da zor değildir. Her yerinde her şeyi gören kameraların olduğu bir konteynırın içinde yaşamak ve aynı anda Alman halkına şirin görünmek zorunluluğu, bir kadının hayatı boyunca "düzgün ve sevimli" görünme cenderesinden çok farklı değildir, sadece küçük bir numunesidir. Ve o konteynırın içindeki kameralar, bir kadının beyninin içindeki, kendi kendini izleyen kameraların sayısına asla ulaşamaz. Hatta konteynır biraz daha konforlu sayılabilir. Çünkü en azından konteynırda, dışarıda kadına kendini bir av hayvanı gibi hissetiren iğrenç sırıtışlı ve fırsat kollayan erkek güruhu mevcut değildir.
Yani işte teorik bölümünü açmadan ve uzatmadan söyleyeyim, kadın ne yaparsa yapsın bir seyirlik nesnedir; hem etraftaki kadınlı erkekli güruh tarafından hem de kendisi tarafından seyredilen bir malzeme! Seyredildikçe kendini büken, eğen, eksilten, budayan ve nihayetinde yüksek uyumlu ve multi - fonksiyonel bir "nesne" haline gelen bir insanlık mamulü! Eski kız okulu fotoğraflarında bacaklarını yana doğru düğümlemiş kızları hatırlayın. Dış görüntü, özgürlüğün yılmaz bekçisi moda ve kadın dergilerinin pompaladığı imajlarla değiştiyse de, ruhumuz hala o bacaklar kadar burulmuştur; buruktur!
Haa... Derseniz ki "Benim bir kafam var, kafamın da içi var. Benim bir ruhum var, ruhum da kalabalık", o zaman işte acı ve buz gibi yalnızlık kapıda bekler sizi. Ve kimi zaman beton duvarlar sarıverir çevrenizi. Tıpkı Pınar Selek gibi!
Pınar "saygın" biri olabilirdi!
Çarlık Rusyasını anlatan ve bir asilzadenin gözünden yazılmış "Romanofflar" kitabında şöyle bir cümle var:
"Eğer öğrenci olaylarına bulaşmayıp okuluna devam etseydi belki o da şimdi saygın bir meslektaşımız olabilirdi."
Yazar beyfendi bu cümleyi kimin için sarf ediyor? Lenin için. SSCB’nin kurucusu Viladimir İlyiç Lenin için. İyi mi? Yani, sen kalk devrim yap, ülkeyi yeniden kur, dünya tarihini değiştir, "muteber" olama! Belki Pınar Selek’i, "akıllansın" diye içeri atanlar da böyle diyorlardı: "Aslında yetenekli kızdı, iyi bir sosyolog olabilirdi." Oysa "tehlikeli olmayan hiçbir fikir bir ‘fikir’ olarak adlandırılmaya değmez!" Pınar Selek’in "tehlikeli" fikirleri vardı; barış falan gibi! Yani Pınar Selek’in bir fikri vardı! Kendisini izleyen kendi hastalıklı kadınsı iç gözlerini, başkalarının gözlerini ve nihayetinde pek zararlı olabilecek kimi gözleri bir kalem geçip "gerçekleşmeye" baktı Pınar. O durduran, bıktıran, yıldıran, buran, budayan, eksilten gözlere aldırmayıp "yaptı"! Şimdi peki bunun 2001’le ne ilgisi var? Şöyle ki...
Diriltici bir rüzgar
Son birkaç aydır Türkiye’de "hava bozuyor". Öyle ki "sizin havanız iyi olsun" denemeyecek kadar daralıyor çember. Operasyonlar, polis yürüyüşü, ekonomik kriz, düşünce suçluları, açlık grevleri... Bir şeyler keskinleşiyor durmadan. Hava ayaz. Ama bu ayazda "diriltici" bir şey var sanki. İyimser gözüm iyi şeyler mi arıyor? Sanmam. Seziyorum: Hareketli bir yıl geliyor. Herkesin kendi "big brother"ını öldürüp "yapacağı" zamanlar... Beyazıt Meydanı’nda "kalem kaldıran" öğrenciler, Pınar Selek, Hülya Avşar’a karşı kaliteyi düşürmeden "Sanat Platformu" kuran üniversiteliler, medyada solcu gazeteci tartışması... Belki de basına getirilen ölüm orucu sansürü bile iyidir; düşünmeye zorlar insanı. Önümüzdeki yıl hareketleneceğiz sanki. Seziyorum. İyi yıllar diliyorum!

* Almanya’da bir yarışma adı. Esasen, George Orwell’in herkesi izleyen bir gözden bahseden romanının adı.



PAZAR