Pazar "Heykelimdeki karanfil de her gün değişir"

"Heykelimdeki karanfil de her gün değişir"

19.12.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

Ünlü sanayici Rahmi Koç, iş hayatındaki başarılarının yanı sıra hobileri ve meraklarıyla da bilinir. Her zaman giyimiyle de gündemde olan Koçun bir diğer ilgi alanı ise erkek modasıdır. Türkiyenin en iyi giyinen erkeklerinden biri olarak görülen Koç, kendi stili olarak nitelendirdiği İngiliz stilini de ülkemize oturtmak istiyor. "Ben İngiliz stilini çok beğenirim. Ama bizim erkekler İtalyan tarzına meraklıdır" diyen Koç, kendi tarzını oturtmak için yıllar önce Edwards mağazalarını kurdu. İki yıl sürecek tekneyle dünya turu boyunca gittiği ülkelerde de mağazaları için "marka takibi" yapan Koç ile Nakkaştepedeki ofisinde görüştük. Ve bu kez bir değişiklik yapıp moda üzerine sohbet ettik...

Heykelimdeki karanfil de her gün değişir

Bunca işinizin arasında bir giyim mağazası açmak nereden aklınıza geldi? Ben sık sık Londraya giderim. Oradaki İngiliz stilini de çok beğenirim, İtalyan stilini hiç beğenmem. Bizim Türk erkeklerinde de daha ziyade İtalyan tarzında giyinme merakı vardır. Dolayısıyla acaba biz İngiliz stilini Türkiyeye tanıtırsak ve bir seferde bütün ihtiyaçlarını giderecek bir mekan açarsak nasıl olur dedim ve çalışmalara başladım. Kiralık yerde oturmayı sevmem. Önünde park edilebilecek ve Abdi İpekçinin haricinde kendine has bir yer bulalım dedim. Ve Boğazdaki bugün Edwardsın olduğu yerde flagship stone dediğimiz, ilk açıldığımız binayı satın aldık. Restore ettik ve Edwardsı oraya kurduk. İngiliz ismi olsun istedik. Edwards kraliyet ailesinden alınma bir isim. Öyle çağrışım yapsın dedik. Ondan sonra baktık ki tek mağazayla bu iş olmayacak, Ankarada açtık. Sonra da Marmaris, Bodrum, Antalya, Kalamış Marina ve en son da Abdi İpekçi Caddesindeki mağazalar geldi. Ama birdenbire ekonomik kriz olunca hepsini kapattık. İnsanlar kriz zamanlarında ilk olarak lüks eşyayı bırakırlar. Şimdi Rumeli Hisarı ve Kalamış Marinadaki mağazalarımız duruyor. İsmi neden Edwards? "Edwardsı gelinim Caroline Koç meşgul olsun diye de kurdum" Bir diğer sebebi gelinim Caroline Koç. Dört sene çocuğu olmadı. İstanbulda yemekti, şunu bunu yapacağına onu meşgul edecek zevkli bir yer açayım, istediği zaman gitsin, alakadar olsun istedim. Caroline eksik olmasın çocuğu doğuncaya kadar çok ilgilendi. Sonra da Edwards bize kaldı neticede. Ondan sonra Amerikadan Osman diye bir arkadaşımız geldi ve ithal ürünleri pahalı bulup yerli ürün satmaya başladı. O bizim imajımıza büyük zarar verdi. Şimdi onun yaptığı bu imaj zararını düzeltmeye çalışıyoruz. Ben de iki sene burada olmayacağım için artık sekreterim Maxine bakıyor mağazalara. Sadece İngiliz stilini Türkiyeye tanıtmak mıydı amacınız? Tabii, bizzat ilgileniyorum. O eski İngiliz havasını vermek için dekorasyonu öyle yapıyoruz. O başka türlü bir imaj veriyor gelene. Senelerin geleneği olan bir müessese imajını bırakıyor. Bu yüzden herkese Edwardsa gelmesini tavsiye ederim. Alışveriş yapması şart değil, görmesi ve oranın havasını alması için... Mağazalarınızın dekorasyonuyla da bizzat ilgileniyormuşsunuz... Umumiyetle ben önayak oluyorum ama tabii satıcı arkadaşların fikirlerini de soruyorum. Çünkü ben kendi sevdiğimi alırsam belki satılmaz. Onlar hangi tip şey satılır derlerse, onları getiriyoruz. Tabii burada marka çok önemli, ona çok dikkat ettik. Son zamanlarda farklı kıyafetler, yeni markalar bulduk. Aquascutum, Henry Cottons, Quba Sails, Henri Llyod, Alden, John Lobb gibi birçok markayı satıyoruz. Satılan markaları da kendiniz mi belirliyorsunuz? Hong Kongda bir Japon markası gördüm ama çok pahalı geldi bize. Onun dışında yalnız kravat, gömlek değil de biraz spor, hanım eşyaları da getirmeyi düşünüyoruz. Devamlı arayış içindeyiz. Mümkün mertebe İngiltere odaklı olmaya çalışıyorum. Caroline Herera vardır, Venezüelalı bir hanım. O da eskiden yalnız kadın kıyafeti yapardı. Şimdi CH diye bir erkek koleksiyonu yapmış. Onu da İspanyada gördüm. Bakalım onu da takip ediyorum. Olursa onu da almayı düşünüyoruz; hep yenilikçi olmak istiyoruz. Dünya turu boyunca da yeni markalar bulup eklemeyi düşünüyor musunuz? Amerikan Yat Kulübünün 150nci yılı nedeniyle verilen kupa için İngiltereye gittik. Dünyadaki bütün tekneler oraya gelmiş, yarışıyorlardı. Hava soğuk ve yağmurluydu. Üşüdük, üzerimize bir şeyler ararken bunu buldum. Yelkenden üst baş yapıyorlardı. Hoşuma gitti, çok orijinal buldum. Oradan aldığım çantayı bizim Edwardsa verip yapmalarını istedim. Evirdiler, çevirdiler buradan buldukları yelkenle, bir de ithal ettiğimiz fermuarla yaptılar ama meğer Quba Sails yelkeni yumuşatıp, temizleyip dikilebilir hale getiriyormuş. Bizimkiler kolalı gömlek gibi oluyordu. O tekniği bilmediğimizden daha fazla üretemedik. Bu yaz gittiğimdeyse yazışıp Edwardsta satmak için anlaştık. Quba Sails markasını bir gün üşüyüp tesadüfen keşfetmişsiniz... Tamamen. Stiliniz İngiliz stili mi? Tabii... Yahut ben Edwardsı yansıtıyorum. Edwards sizin stilinizi yansıtıyor mu? Sevmiyorum. İş haricinde rahat olmayı tercih ediyorum. Sizi iş haricinde kravat yerine fular takarken görüyoruz. Kravat takmayı sevmiyor musunuz? O modalar gelir gider. Mesela Prenses Margaretin kocası fotoğrafçı Lord Snowdon vardı. Bir gün smokininin gömleğini ve kravatını unutmuş. Oradan gidip boğazlı bir şey vermişler. Adam onunla bir baloya gitti, moda oldu. Herkes öyle giyinmeye başladı. O gidince, o moda da öldü. Bir klasik moda vardır. İngilizin klasik bir giyim tarzı vardır, değişmeyen. Renkleri değişse de o değişmez. Ona sadık kalmaya çalışıyoruz. Artık Oscar törenlerinde bile kravat takmıyorlar. Nasıl değerlendiriyorsunuz bu kravat takmama modasını? Yok, güzel bir çiçek sadece. Benim Rahmi Koç Müzesinde bir heykelim vardır. Çinde mum heykelimi yaptırdım. Onun karanfili de her gün değişir. Taktığınız kırmızı karanfil de bu modanın bir parçası mı? Bir anlamı var mı? Tabii ki benim taktığım da her gün değişir, taze karanfil olmalı. Ayrıca birinin elbisesine taktığı çiçekten elbisesi terzi elbisesi mi yoksa sürmezür mü anlayabilirsiniz. Çünkü o çiçeği taktığı yer, takımının terzi elinden çıkıp çıkmadığına göre değişir. Sizin taktığınız da değişiyor herhalde... "Dışişleri Bakanı Abdullah Gül gri takımla çürük diş gibi kaçtı" Amerikadan gelme relax denilen bir trend vardır. Yani rahat, serbest ve çok birbirine uymayan bir tarz. Gençlerin çoğu böyle giyiniyor. Yalnız bizim memlekette değil, Avrupada da, Amerikada da. Ama iş hayatının ve bankacıların kendine göre bir giyim tarzı vardır. O, bizim işadamlarının çoğunda da vardır. Ama bazı işadamlarımız var ki buruşuk spor bir elbiseyle ciddi bir toplantıya geliyor, onu kabul edemiyorum. Mesela dışişleri bakanımızı gördünüz mü fotoğrafta? Açık gri bir elbiseyle dışişleri bakanlarının aile fotoğrafında... Kravat felaket, üstü maalesef açık renk, hadi koyu olsa... Böyle bir bıyık. Bakınca Türkiyenin dışişleri bakanına, hemen adamın kafasında soru işareti oluşur. Ben doğrusu yadırgadım. Her zaman siyah giyerdi; bu sefer nasıl olduysa farklı giyinmiş. O renk elbiseyle orada çürük diş gibi kaçtı. Türk erkeğinin giyim tarzını nasıl buluyorsunuz? Ne diyorsunuz canım! Bir yere iş mülakatına gittiğiniz zaman ilk önce üstünüze, saçınıza, başınıza bakarlar. Oradan ilk intibaı verirsiniz. Ondan sonrası konuşmanız, görüşmeniz, aklınız, fikrinizdir. Biz Koç topluluğunda bu giyim kültürünü oturtmaya çalışıyoruz. Churchille biri gelmiş, "Kahverengi elbiseli bir gentleman (beyefendi) geldi, sizinle görüşmek istiyor" demiş. Churchill de "Gentleman kahverengi takım giymez, kartını bıraksın, gitsin" demiş. İmaj çok önemli bir şey değil mi? "Markaya bakmam, üzerimdeki ne marka bilmiyorum" Güneri Cıvaoğlu (Gazeteci) Şıklık iddiasında değilim. Modayı da izlemem. İçinde rahat ettiğim sevdiğim şeyleri giymeyi tercih ediyorum. Ama illa bir tarz soruyorsanız, "stilize edilmiş İngiliz ama İtalyan gibi de" diyebiliriz. Stilinizi nasıl tarif edersiniz? Edwardsın terzisinin veya kendi terzimin diktiklerini giyerim. Çünkü Boğazda yolumun üzerinde... İkincisi çok güzel bir dekoru var, oturaklı, eski bir İngiliz mekanına girdiğimi hissediyorum. Orada çalışanlar çok zarif insanlar. Onlarla konuşmaktan çok zevk alıyorum, kahvelerini içiyorum, çikolata yiyorum. Sonra on tane dükkan dolaşmadan hemen istediğimi bulabiliyorum. Bir arkadaşıma, dostuma hediye almak istediğim zaman mutlaka hiç uğraşmadan oradan güzel bir hediye alabileceğimi biliyorum. Yeri güzel, tam Boğazda, deniz kenarında. Orada birkaç dakika geçirmek, hoş bir kafeye gitmiş olmak gibi. Müziği güzel. Aileyle de Vehbi beyle başlayan çok eski bir yakınlaşmamız var ve kendimi orada yabancı hissetmiyorum. Nereden giyiniyorsunuz? Aslında ben markaya pek bakmam. Yani marka etkiler, onun için markayı bilmemeyi tercih ederim. Şu anda üzerimdeki ne marka onu bile bilmiyorum. Sürekli aldığınız belirli bir marka var mı? Bir kere ceket bele oturacak veya yakın olacak; cekette iki yırtmaç olacak; iş kıyafetiyse muhakkak dört düğme olacak; kışın yelek giyilmeli; İngilizler umumiyetle mendil takarlar, mendil takması lazım...Ayakkabıda küt veya çok yuvarlak burun olmaz, daha sivri olmalı. Maskaret ve zımbalı olmalı. Spor elbiseyle süet ayakkabı giyilmeli.Pantolon paçaları dar olur. Moda genişlese de İngiliz dar paçalı giyer.Elbiselerini umumiyetle kruvaze giyerler.Mutlaka kol düğmesi takarlar. Eski İngiliz kol düğmeleri de öyledir ki, kendi başına takamazsın, bir uşağın olması ve onun takması lazım. Beyaz yakalı mavi gömlek giyerler. O, savaştan kalmadır. Sebebi de, İngilizlerin savaştan sonra çok parası yoktu; iş hayatında gömleği kirlendiği zaman yalnız yakasını çıkarır, bir kolalı yaka takar öyle akşam yemeğine giderdi. Paltoların yakasında kadife olur. Paltoyu çoğunlukla kaşkolsuz giyer; kaşkolu mektepte paltosuz takar, paltoyu kaşkolsuz giyer. Ama gece frak veya smokin giydiği zaman beyaz bir kaşkol alır. "İngilizlerin pantolon paçaları dar, ayakkabı uçları sivri olur. Ceketleri mutlaka bele oturur"