Pazar Hoşana Abakay’ın 82 yıllık sırrı

Hoşana Abakay’ın 82 yıllık sırrı

06.10.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:

Çağdaş Gazeteciler Derneği Başkanı Ahmet Abakay “Hoşana’nın Son Sözü” kitabında annesinin yıllar boyu sakladığı aile sırrını nasıl öğrendiğini anlatıyor

Hoşana Abakay’ın 82 yıllık sırrı

Ehmet, bilir misen, benim anamın babası Ermeniydi.
- Efendim? Nasıl yani?
- Anamın babası Ermeniydi diyorum.
- Ananın babası Ermeniyse, anan da Ermeni demektir.
- Öyle tabii. Elbette, ya nasıl olacaktı?
Anneniz, yıllar yılı sakladığı aile sırrını güç bela bir cesaret açıkladıktan sonra siz heyecanla hikayenin devamını beklerken son nefesini verse, ne yapardınız?
Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) Genel Başkanı Ahmet Abakay, kendini bildi bileli gazetecilik yapıyor. Yani tam da mesleğinin gerektirdiği gibi araştırıyor, okuyor, yazıp çiziyor. Ancak işte, insan nedense hep en yakınındakileri görmekte acemi davranıyor. Bunun farkına varınca da, inceden bir vicdan azabıyla -gazeteci Abakay’ın yaptığı gibi- gizli kalmış bir hikaye su yüzüne çıkınca, oturup kitap yazıyor.
Tarih 10 Temmuz 2001. Yer, Ankara’da Ahmet Abakay’ın kardeşi Hayriye’nin evi.
Hoşana Abakay, oğlu Ahmet ile karşılıklı oturmuş, kıtlama çay içmektedir.

“İsterseniz sünnet de oluruz, Müslüman da oluruz diye yakarmışlar”
Birden, 82 yaşındaki Hoşana’nın ağzından, Abakay’ın deyişiyle, “doğumundan bu yana 51 yıl geçmiş” iken, yazının girişindeki cümleler dökülür. Hoşana, oğlunun “Bu kötü bir şey değil, biraz anlatsana” ısrarına rağmen, o an için devamını getirmek istemez. Aksine, bildik
anne “üste çıkmaları”ndan bir kuple sergileyerek, “Sana da söz ettik, suç işledik. Sus, tamam, o kadar işte. Sen de çok konuşuyorsun!” der ve oğlunu, söylediklerini o ölene kadar kimselere anlatmaması konusunda tembihledikten sonra susturur.
Ahmet Abakay anneciğine

Hoşana Abakay’ın 82 yıllık sırrı
birkaç gün konuyla ilgili tek kelime etmez. Derken, “Yahu anne, sen geçen gün bir şeyler söylemiştin” diyerek yanına usulca yaklaşır. Anlatacaklarının ikisinin arasında kalacağına dair bir de söz verir. Hoşana sözü aldıktan sonra, bu kez anlatmaya başlar:
“Ben o zamanlar anamın karnındaymışım. Birkaçı erkek 10-12 kişi kaçırmışlar, kovalamışlar, dayak yemişler. Bizim köyün yakınındaki zındık (yobaz) Topal Çavuş köyüne gelmişler. Erkeklerimiz, köyün ileri gelenlerine aç hallerini, gebe anamı, kadınları, çocukları göstererek köyün kenarındaki arazide bir süre sığınmalarına izin vermelerini istemiş. Erkeklerimiz, ‘İsterseniz sünnet de oluruz, Müslüman da oluruz’ diye yakarmışlar. Ama bizimkiler köyden kovulmuş.”
Ahmet Abakay’ın “Hoşana’nın Son Sözü” (Büyülüdağ Yayınları) kitabında, anne Abakay’ın anlatımına göre, Topal Çavuş köyünden kovulanlar, Erzurum Aşkale’nin Persor köyüne varır. Persorlular, çoluk çocuğun perişan hallerine acıyarak, “Gidin şu taşlı tarlanın yanındaki boş araziye çadır kurun” der.
Hoşana’ya o zaman gebe olan annesinin de aralarında bulunduğu Ermeniler, böylece Persor’a yerleşir. Ancak olaylar henüz bitmemiştir. Persor’daki yaşamlarının üzerinden henüz bir hafta geçmişken, gençten bir adam kulübelerin önüne dikilir. “Şu ileride Veli Dede’nin değirmenine gidiyorum, geleceğim” diyerek, elindeki ağzı iple bağlı çuvalı bırakıp gider.

Jandarma talimatıyla bırakılan çuvaldan insan kafaları çıkar
Bir süre sonra Ermenilerin yaşadığı kulübelerin önüne gelen bir jandarma başçavuşu, “Bu çuval kimin, açın” diye bağırır. Çuval açılır, içinden birkaç insan kafası çıkar. Aralarında Hoşana’nın dedesi, ağabeyi ve amcasının da bulunduğu dört erkeği alıp götürürler. Sonradan çuvalı bırakanın jandarmadan talimat aldığı ortaya çıkar. Hoşana’nın oğluna anlatacakları o günlük bu kadardır. Ahmet Abakay, “arkası yarın” dizilerindeki gibi, gelecek hikayeyi iple çekmek üzere annesinin yanından ayrılır.
Abakay’ı o gece uyku tutmaz. Kafası karışmıştır ve şaşkınlığın ağır bastığı değişik duygular içindedir. Sabaha
kadar, annesine soracağı soruları düşünmektedir. Ancak ertesi gün işten güçten dolayı yanına uğrayamaz. Akşamüstü bir telefon gelir. Eşi, annesinin çok hasta olduğunu, hemen eve gelmesini söyler. Yaşlı kadın, banyoda ayağı kayınca kafasını duvara vurmuştur. 10 gün hastanede kalan Hoşana bilincini yitirir.

Anadolu’nun korkudan dillendirilememiş sayısız hikayesinden biri
Evde müşahade altında tutulduğu bir gece, kızı Naciye’ye, “Ben Ankara’ya gideceğim. Ehmet Ankara’da yolun başında beni bekliyor” deyince, evdekiler “Sana iyi bakmadık mı?” diyerek Hoşana’nın söylediklerine alınganlık gösterirler. Ancak o, dediğini yapar ve gerçekten de Ankara’ya gider: Aynı gece gözlerini sonsuz uykuya kapar, cenazesi Ankara Karşıyaka Mezarlığı’nda defnedilir. Dediği gibi oğlu Ahmet, onu yolun başında beklemiştir.
Annesini kaybettikten sonra hikayesinin peşine düşen Ahmet Abakay, Hoşana’nın kelime anlamına ilişkin ilginç bir bilgi edinir. Yıllardır annesinin adının
“Hoş ana” demek olduğunu zannederken, esasen Hıristiyanlıkta Hz. İsa’nın Kudüs’e vardığı gün yapılan yakarış anlamına gelen “Hosanna” anlamına geldiğini öğrenir.
Abakay’ın şaşkınlığı bununla da kalmaz. Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Rober Koptaş ile bir sohbet sırasında, köyü Persor’un, Ermenicede bir anlamı olup olmadığını sorunca, “bereketli vadi” yanıtını alır. Hoşana’nın hikayesi, “Şu toprakların dili olsa da konuşsa” denecek türden, Anadolu’nun
korkudan dillendirilememiş sayısız hikayesinden yalnızca biri. Ancak, Abakay ailesinin büyüklerinden Mehmet amcanın dediği gibi “Tehciri anlatmaya zulüm kelimesi az gelir”.

Yazarlar