Pazar Huzura doğru

Huzura doğru

19.06.2016 - 02:30 | Son Güncellenme:

Din ile ilim arasındaki bağ kurulamadığında çöküş başlamıştır. İlim ispat, din ise ikna eder. Dini konulardaki ilmi bilgi ne denli derinse dinleyici o kadar ikna olur

Huzura doğru

Merhaba dostlar; Osmanlı medeniyetinde ramazan ayının ilk 10 günü içinde padişah tarafından organize edilen huzur dersleri yapılırdı. İmparatorluğun en seçkin alimleri padişahın belirlediği mekana davet edilir ve içlerinden birisini seçerek o alimi “mukarrir”, diğer alimleri ise “muhatap” olarak belirlerdi. Bizzat kendisi de muhatap olarak ilmi serbestlik içerisinde geçen bu soru-cevap şeklindeki toplantıyı dinler ve izlerdi. Padişahın konukseverliği ilme verdiği önemle hassasiyet gösterirdi. Geleneksel örfi kültür ve inançsal şerri, gerçeklikte alim ile bey arasındaki ilişki makamların kendi nezdinde belirlenmiştir. Şöyle ki: “iyi alim, beyin ayağına gitmeyen alimdir, iyi bey de alimin ayağına giden beydir.”

Haberin Devamı

Bir neşe kaynağı

Alimlerin bu huzur toplantıları sırasında ilim ve din arasındaki bağ üzerine yaptıkları kimi sohbetler diğer çalışmalardan çok daha önemlidir. Çünkü din ile ilim arasındaki bağ kurulamadığı anda toplumun ve devletlerin çöküşü başlamıştır. İlim ispat, din ise ikna eder ve böylece dini konulardaki ilmi bilgi ne denli derinse dinleyici o kadar huzur bularak ikna olur.

Kişi ile Yaradan’ı arasındaki doğru ilişkiyi ilmi derin bilgi ile dini teslimiyet kurabilir. İlim her şeyi bir şeye indirger; din ise buna paralel olarak “Her şey bir şeydir”der. Bir şeyde her şeyi bulabilenler neticede herkesledirler. Bir şeyde hiçbir şey göremeyenler ise ilmi ve dolayısıyla dini cahilllerdir. Bilim temelsiz din üzerinden hüküm verenlerin ana kaynağı Kuran değildir ve onlar günümüzde de olduğu gibi toplumların önünde ağlar, ağlatırlar. Kuran’ın olduğu yerde neşe vardır, huzur vardır, bayram vardır.

Haberin Devamı

O’nu yaradanı bulanlar neşelenirler ve neşeden dolayı gözlerinden yaş akar ki kavuşmadan dolayı gözden akan yaşa “gül suyu” denir. O’nu bulamamış olanlar Kuran harici kaynaklara yönelirler ve türlü rivayetlerle halkın duygularını harekete geçirerek göz yaşlarına sebep olurlar. Bu tür göz yaşı ayrılığın göz yaşlarıdır. Bu tür göz yaşı dökülen yerde salt “dua” vardır. Kavuşanların yani vahdet ile hem mevcut hem de varlığında yokluk bularak vücut bulanların dualarında ise kutsama vardır.

Meşhur olmak başka kahraman olmak daha başka bir şey dostlar. Meşhurlar kendi yüklerini başkalarına çektirirler. Kahramanlar ise hem kendi yüklerini çekerler hem de başkalarının yüklerini çekmeye can atarlar. Ve böyle bir hamallıkta huzurla birlikte olmanın lezzetini yaşarlar. Huzur derslerinde soylu bir çalışma yapılırdı, keza soylular hem dinsel meselelerde hem de toplumsal zeminde ikiliği bir etmiş kişilerdir. Diğer güruh ise birlikten habersiz ikiliği yaşayan ve bundan beslenenlerdir. Soylu insan insanın kalbine bakar; insan ise O’nun nuruyla gördüğü halde O’nu göremediğinden dolayı sürekli şikayet eder. Şikayet edene değil, hikaye edene yüz çevirmek gerek.

Haberin Devamı

Osmanlı medeniyetinde padişahın bizzat tertiplediği huzur dersleri haricinde ramazan ayının da içerisinde bulunduğu üç aylarda, “recep-şaban-ramazan”da medrese öğrencileri halkın arasına dağılarak, “görevlendirilerek” halkı hem dini hem de pozitif bilimler konularında aydınlatırdı. Bu devreye “cerre çıkmak” denirdi. Bir anlamda medrese öğrencilerinin yaz tatilerindeki staj eğitimleridir.

Yine ders çıkaralım

Ünlü Selçuklu veziri Nizamülmülk tarafından yapılandırıldığı ve dini-pozitif bilimlerin okutulduğu, zamanının çağdaş eğitim kurumları olan medreseler Osmanlı devletinin 17. yüzyıl sonuna kadarki siyasi-ekonomik-askeri gelişimine oldukça önemli katkı sağlayan kurumlar olarak etkileri bilinir. Cerreye çıkan bir medrese öğrencisi muhtemelen gittiği yerlerde bir şeyin hakikati üzerine aldığı dersleri aktarıyordu. Neticede her şey aslolan yani hakikati nezdinde bilinmelidir çünkü bir şeyin hakikati aslındandır. Asıl bilinmez ise suretin anlamı olmaz. Surette takılıp kalanları ayakakabı toplanan yere götürür, ayakkabılarını taşıttırırlar, türlü türlü maddi ve manevi yüklerini yüklerler.

Haberin Devamı

Aslolanı bilen için yol yalnızca O’dur. Manevi yol iddiasıyla yoldan bahsedenler şayet O’ndan başka ve özellikle de O’nun adıyla halktan maddi-manevi talepte bulunuyorlarsa yolsuzluk yapıyorlar. Cerre çıkan iyi eğitimli medrese öğrencileri büyük ihtimalle halkın samimiyetini sömüren bu ağlaklarla mücadele etmişlerdir. Cerreciler yine muhtemelen halk içerisindeki derslerinin bir bölümünü insan kimliğine ayırmışlardır. Zaten insan insana ulaşamadan Yaradan’ı nasıl arayabilir ki?

Cerreye çıkan öğrenciler, müderris ve danişmentlerinden Kuran kaynaklı insana dair öğrendikleri tüm çıkarımları aktarırken adeta insanları akort ederek keyifli bir staj dönemi geçiriyorlardı. Cerreye çıkan bir öğrencinin diliyle olgun insana, “Yaradan’a layık” büyük müderrislere kulak verelim ve çağımıza yönelik dersler çıkaralım yine:

- Gönlüne in ey insanoğlu, gönlünün genişliğine göre ancak insanların kınamasına uğrarsın.

Haberin Devamı

- Kalp kırmamak önemlidir lakin daha önemlisi kalbin kırılmamasıdır.

- Bedenin istekleri seni sana bağlar fakat ruhun istekleri seni başkasına bağlar.

- Yaradan’ın saf, açık ve tertemiz dini üzerinden davayı bırak. Yaradan’ın evi olan insanın gönlünü fethetmeye bak.

Aşk ile kalın...