Pazar “İşçinin canının ucuz olmadığını anlasınlar”

“İşçinin canının ucuz olmadığını anlasınlar”

14.09.2014 - 02:30 | Son Güncellenme:

10 işçinin düşen asansörde hayatını kaybetmesiyle işçi ölümleri yine gündemde. Oysa bu ülkede inşaat işçileri her gün ölüyor. Geride acılı aileler bırakarak... Abisi bir inşaatta hayatını kaybeden Damla Kıyak anlatıyor

“İşçinin canının ucuz olmadığını anlasınlar”

Geçtiğimiz hafta Mecidiyeköy’deki rezidans inşaatında meydana gelen ve 10 işçinin ölümüne sebep olan olayla birlikte işçi ölümleri Soma faciasından sonra yine ülke gündemine oturdu. Ölen işçi sayısı fazla olduğundan bu olay büyük yankı uyandırdı belki ama işçi ölümleri bu ülkenin kronikleşmiş sorunlarından biri ne yazık ki. İnşaat İşçileri Sendikası Başkanı Mustafa Akyol’un da dediği gibi, ülkemizde her gün en az iki inşaat işçisi, çoğunlukla çok basit ve düşük maliyetli önlemler alınmadığından ölüyor. Oysaki hayatını kaybeden işçiler birer rakamdan ibaret değil, bir insanın hayatı elinden alınıyor, geride kalan acılı bir ailesi var her birinin.

Haberin Devamı

Bu ailelerden biri de 11 Mart 2012’de Marmara Park AVM şantiyesinde yatakhane olarak kullanılan çadırlarda çıkan yangında hayatını kaybeden Barış Kıyak’ın ailesi. Barış’ın kız kardeşi Damla Kıyak (20) şimdi Yıldız Teknik Üniversitesi’nde öğrenci.
O lisedeyken abisi çalışıp destek oluyormuş eğitimine. Artık o iki yıldır abisinin davasının peşinde, adalet yerini bulsun, sorumlular önlem almaya başlasın, başkalarının canı yanmasın diye...

Marmara Park AVM’nin inşaatında hayatını kaybeden 11 işçiden biri de abinizdi. Nasıl oldu orada çalışmaya başlaması?

Biz Muğla’da yaşıyorduk, sonra annemle babamın sorunlarından dolayı İstanbul’a taşınmak zorunda kaldık. Ablam hemşire, o zaten İstanbul’da yaşıyordu. Önce annemle ben geldim İstanbul’a, daha sonra abim bizi burada yalnız bırakmak istemedi. İstanbul’a da alışamadı... Durumumuz kötü olduğu için zorladı kendini, bu işi buldu.

Haberin Devamı

Nasıldı çalışma şartları, anlatıyor muydu size?

Evet anlatıyordu. Küçücük çadırda bir sürü insan kalıyormuş, pismiş ve kokuyormuş. Hiçbir güvenlik de yokmuş. Çamaşırlarını yıkayamıyorlar, yemekler kötü, ısınamıyorlar... Abim duş alacağı zaman eve gelirdi.

Çalışma saatleri nasıldı?

Başta memnundu, daha sonra çalışma saatlerini artırdıklarını söyledi. Bu yüzden işi bırakacağını söylemişti. Hatta iki gün işe gitmedi, sonra biraz da benim yüzümden döndü işe. Benim okulumun kapanmasına birkaç ay kalmıştı, lise son sınıftaydım. “En azından Damla okulunu bitirene kadar burada çalışmaya devam edeyim” dedi. İşe döndü, o gün de bu olay oldu zaten.

“Tanınmaz haldeydi, teşhis için test yapıldı”

Nasıl aldınız haberini?

Abim cep telefonu kullanmıyordu. Olay gece olmuş. Sabah annem haberlerde görmüş ama isimler açıklanmamış. Annem “Abin olabilir mi” dedi... Biz inanamadık tabii, “Saçmalama anne orası değildir, evham yapıyorsun” dedik. Sonra Adli Tıp’tan babamı aramışlar. Tanınmayacak haldeymiş cesetler, bizim oraya gitmemiz gerekti teşhis için. Yine de “Belki yaralıdır sadece” dedik. Adli Tıp’ta babamdan teşhis için kan aldıklarında hâlâ “Acaba aralarında Barış’ın olup olmadığını mı test etmeye çalışıyorlar?” diyorduk. Oradaki bir adam “Barış olduğu kesin, sadece hangisinin Barış olduğu belli değil” deyince anladık ama hâlâ bir yanlışlık olsun diye dua ediyorduk.

Haberin Devamı

Kan parası adı altında bir para veriliyor işçi ailelerine. Çoğu işçi bu parayı alıp şikayetçi olma hakkından vazgeçiyor anladığım kadarıyla... Siz de hakkınız olan bu parayı aldınız, aynı zamanda şikayetçi oldunuz...

Biz en başta olayın şokundaydık. Sonrasında özellikle annem şikayetçi olma konusunda çok kararlıydı. Zaten kamu davası açılmıştı. Biz de davayı sonuna kadar takip edecektik. Daha sonra bizi o inşaattan aradılar. “Biz sizin mağduriyetinizi gidermek istiyoruz, diğer aileler aldı parayı, gelin siz de alın” dediler. Biz kabul etmek istemiyorduk. Arkadaşlarımız da “Bu parayı boşa vermiyorlar, sonrasında ibraname imzalamanızı isteyecekler” dedi. Ama bir yandan ablam çalışamıyordu, kirada oturuyorduk. Açıkçası biraz mecbur kaldık almaya. Yine de şikayetçi olabilir miyiz diye düşünüyorduk. Bu sürede hiç tanımadığımız avukatlar aradı bizi. “Biz sizin tazminat davanıza bakmak istiyoruz ama tazminatın şu kadarını alırız” diye, pazarlığa girerek konuşuyorlardı. Bu avukatlara nasıl güvenebiliriz ki? Duruşmada Bir Umut Derneği’nin avukatlarıyla tanıştık.

Haberin Devamı

Onların yönlendirmesiyle mi şikayetçi oldunuz?

Evet, bize ibranamenin hiçbir geçerliliği olmadığını söylediler. “Sizin zaten hakkınız olan bir para bu, sigortadan alınıyor” dediler ve avukatımız oldular. Biz de annemle şikayetçi olduk. Duruşmadan sonra Kay İnşaat’tan aradılar babamı. “Eşin ve kızın şikayetçi oldu, söyle geri çeksinler şikayetlerini” demişler. Para verdikleri için böyle bir şey söyleme hakkı görüyorlar kendilerinde. Biz farkındaydık tabii hiçbir şey yapamayacaklarının. Babam da şikayetçi oldu bunun üzerine. Duruşmalarda karşı tarafın avukatları bizi rencide edici şeyler söylüyordu.

Ne gibi?

“Parasını verdik, hâlâ niye konuşuyor bunlar, niye şikayetçi oluyorlar!” gibi. Alevlerin boyunu soran avukatlar oldu. “Eğer isteselerdi çıkabilirler miydi?”
gibi şeyler söylendi.

Haberin Devamı

Sanki insan bilerek ölüme gidermiş gibi?

Evet. Hatta “Tekrar deneyelim, böyle bir çadır yakalım, içinden çıkılabiliyor mu bakalım” dediler.

“Başkasının başına gelmesin diye uğraşıyoruz”

Duruşmalarda neredeyse oradaki işçileri suçlamışlar...

Yok elektrikli battaniye kullanmışlar, ısıtıcı kullanmışlar. Kullanmayıp ne yapacaklardı, o soğukta başlarının çaresine bakmaya çalıştılar. Sadece ısıtıcıdan kaynaklanan bir şey değil ki bu. Çadır yerine konteynırda kalabilirlerdi. Çadırda ikinci çıkış kapısı yoktu, tek kapı da kapanmış yangında. Kendi iş güvenliği uzmanı kaçak akım rölesinin olmadığını söyledi. “Eğer onu takmış olsaydık, bu olmayabilirdi” dedi. Bu olmasaymış çadırın üstüne toprak kayması ihtimali varmış. Hiçbir önlem alınmamış bunlarla ilgili. İşçilerin canının hiçbir kıymeti yok. Başka işçiler ölmesin diye uğraşıyoruz iki yıldır, abimi geri getiremeyiz artık. Adalet yerini bulsun ki önlem alsınlar. İşçinin canının bu kadar ucuz olmadığını anlasınlar. Açılışta harcadıkları paranın onda birini güvenlik için harcasalardı bu olay olmayacaktı.

“30 senelik inşaat işçisiyim, bir müfettiş görmedim”

Mustafa Akyol(İnşaat İşçileri Sendikası Başkanı)

* İnşaatlarda en temel sorun taşeronlaşma sistemi. Bu sebepten doğru düzgün sigortalarımız yatırılmaz. En üstte 10 liraya başlayan iş aşağı kadar indiğinde 2 liraya düştüğü için bir şeyler kesmek zorunda taşeronlar. Ve ilk önce işçinin sigortasından, yemeğinden, barınmasından ve güvenliğinden keserler. İnşaat işçisi olup da sigortasını doldurup zamanında emekli olan kimseyi bulamazsınız.

* Ben 30 senelik inşaat işçisiyim, mermer ustasıyım. Bu sürede bir tane iş güvenliği için gezen bir müfettiş görmedim. Barınma yerleri nasıl, bu asansör ne durumda diye bakan biri yok.

* İş güvenliği uzmanının tek yaptığı tek şey “İşçi baretini giymiş mi?”den ibaret. Baretsiz işçi görünce 100-200 lira cezasını keserler, başka hiçbir şey yapmazlar.

* İş güvenliği uzmanının, bir sorun tespit ettiğinde inşaatı durdurma şansı yok; nasıl durdursın, ertesi gün işten atılır. Çünkü o da inşaatın patronuna bağlı. En temel sorunlardan biri bu; iş güvenliği denetimi bağımsız bir kuruma bağlı olmalı.