Pazar “İzleyici acı çeken karakterin öç almasını izlemeyi seviyor”

“İzleyici acı çeken karakterin öç almasını izlemeyi seviyor”

22.09.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:

Buğra Gülsoy ve Funda Eryiğit’in başrolünde olduğu sezonun yeni dizilerinden “Eski Hikaye” intikam teması üzerine kurulu. Gülsoy sıklıkla karşımıza çıkan bu tema için “Daha önce acılar çekmiş bir karakteri görüyor ve o karakterin acılarına sebep olan kişilerden öç almasını istiyor seyirci. Bunu izlemeyi seviyor” diyor

“İzleyici acı çeken karakterin öç almasını izlemeyi seviyor”

Çizgi romanı andıran tanıtımıyla dikkatinizi çekmiştir mutlaka “Eski Hikaye”. 4 Ekim’de TRT’de başlayacak dizinin başrollerinde, “Kuzey Güney”deki
Güney performansının tadı damaklarda kalan Buğra Gülsoy ile “Canım Ailem” dizisiyle tanıdığımız, bu yılki Sadri Alışık Tiyatro Ödülleri’nden eli boş dönmeyen Funda Eryiğit var.
Oyuncularla buluşmak üzere Beylerbeyi’nde bakkalı, taksi durağı, parkı, amcaları, teyzeleri ile dört başı mamur bir mahalladeyiz. Dizinin bir kısmının geçeceği apartmandaki dairelerin birinin salonunda, bir koltuk takımında karşılıklı oturuyoruz. Sanki bir akraba ziyaretindeyim. Hal böyle olunca dayanamayıp soruyorum, “Daha daha nasılsınız?” İyilermiş... Ama sohbet hiç de akraba ziyareti gibi olmuyor tabii. Onlarla sıkılmadan saatlerce oturup sohbet edebilirim. Müsait olduklarında yine oturmaya gelsem keşke diye düşünerek ayrılıyorum yanlarından...

“Eski Hikaye” bir intikam hikayesi. Sinemada, dizilerde sık sık karşımıza çıkıyor intikam teması. Seyirci de çok rağbet gösteriyor... Neden sizce?

Buğra Gülsoy: Çünkü intikamda bir yol var. Daha önce çok acı çekmiş bir karakteri görüyorsunuz ve ister istemez o karakterin acılarına sebep olan kişilerden öç almasını istiyor seyirci. Bunu izlemeyi seviyor.
Funda Eryiğit: Bir taraftan da çok keskin çatışmaları içinde barındırıyor intikam meselesi. Bu yüzden seyirlik olarak çok cezbedici oluyor herhalde.

Haberin Devamı

“Dizide karanlık ve aydınlığın harmanı var”

İntikam sonucuna ulaşıyorsa güzeldir belki ama o yolda yıpranır insan, tehlikelidir de bir yandan. Boşvermek, affetmek daha kolaydır sanki... Siz kişisel olarak intikam alma yolunu mu seçersiniz yoksa boşvermeyi mi?

Buğra G.: Açıkçası intikamın insanın acısını dindireceğini düşünmüyorum. Hatta daha başka acılara da sebep olur. Ben çok intikam yolunu tercih etmem.
Funda E.: Ben de öyle... İntikam almak istediğim zamanlar çok oldu da eyleme geçmek farklı bir şey. Hırslandığım insanlar oldu evet ama
hiç o tarafa adım atmadım.
Buğra G.: Bir de şöyle bir durum var; yaşamadığım için bilmiyorum tabii,
o yüzden ahkam kesmek istemem ama sevdiklerime bir zarar geldiği zaman nasıl bir psikoloji içinde olurum, bilmiyorum.

Haberin Devamı

Karakterlerinizi anlatır mısınız?

Funda E.: Türkan avukat, orta halli, biraz para sıkıntısı çeken bir ailede yaşıyor. Babasının otoritesiyle ilgili bir gerginliği var. Özgürlüğüne düşkün, tuttuğunu koparan hırslı bir avukat. Bu mahallede yaşıyor. Sonra Mete taşınıyor bu mahalleye ve ilişkiler sarpa sarıyor...
Buğra G.: Mete babaannesiyle birlikte yaşıyor. Yıllar önce annesi vefat etmiş. Daha sonra babasını öldürüyorlar. Mete’nin tek amacı ise babasını öldürenlerden intikam almak. Acısını
öyle dindirebileceğini düşünüyor. Türkan’la da yolları kesişiyor aynı apartmanda oldukları için. Çok keyifli
bir mahalle hikayesi var, ben ona dizinin aydınlık kısmı diyorum, bir de karanlık kısmı var, intikam hikayesi olan kısım.
Bu ikisinin harmanlanması çok güzel oldu. Özellikle senaristimiz Levent Cantek
o kadar güzel kaleme almış ki... Zaten çizgi roman yazıyor ve serüven yazmasını çok iyi biliyor, dolayısıyla Mete ve Türkan’ın serüvenlerini izleyeceğiz.

Set ortamı nasıl? Geçen hafta Binnur Kaya bu soruma çok hoşuma giden bir cevap verdi. Hani derler ya hep sette çok eğleniyoruz, aile gibi olduk diye... “Hepimizin bir ailesi var zaten, niçin aile gibi olalım (...) Niye eğlenelim sette? Çalışıyoruz! Canımızın derdindeyiz; oldu mu, olmadı mı, tutacak mı, kaldırılacak mı?” dedi...

Funda E.: Tüm ekip işini samimiyetle yapan insanlarsa işin sıkıntıları azalabiliyor. Hele o bekleme süresini hiç sevmiyorum. Saç-makyaj da beni yoruyor. Ben istiyorum ki gelelim oynayalım, gidelim... Tabii ki düşünüyoruz: “Şu sahneyi iyi oynayamadım galiba, bu
sahne böyle olsaydı gibi”... O anlamda Binnur’a katılıyorum.
Buğra G.: Aile gibi olduk denen şey de “Hadi set bitti, buradan amcamlara gideceğim, sen de gel” değil. Ailenden daha çok gördüğün için setteki insanları, bir süre sonra ailenden daha çok şey paylaşmaya başlıyorsun. O yüzden kullanılan bir laf o. Yoksa düğününe gideyim, bir altın takayım durumları yok.

Haberin Devamı

Ne yapıyorsunuz sette mesela.
Bu apartmanda mı geçiyor zamanınız?


Buğra G.: Bu apartmanın tamamı bize ait, aynı zamanda bir apartman hikayesi, her dairesinde başka başka karakterler yaşıyor. Bir de zengin taraf var, kötü adamların yaşadığı köşk. Bir de dış çekimlerimiz var tabii. Aynı zamanda bir aksiyon tarafı var dizinin. İşin şu kısmı çok komik: Ben bir gün önce elimde silahlarla falan intikam peşinde koşan, aksiyon içinde bir adamı canlandırıyorum. Bir gün sonra mahallede babaannemin domates torbalarını taşıyan bir adam oluyorum.

Haberin Devamı

Tanışıyor muydunuz?

Buğra G.: Dizi vasıtasıyla tanıştık. Ben Funda'nın oyunculuğunu çok beğeniyordum.
Funda E.: Ben çok dizi takip etmememe rağmen Buğra’yı takip etmemek pek mümkün değildi çünkü çok iyi işlerde yer aldı. Çabuk kaynaştık, çok da rahat çalışıyoruz. Mutluyum kendi adıma.

Aksiyon sahneleri için özel bir hazırlık yaptınız mı?

Buğra G.: Uzun süredir aksiyon oynamak istiyordum. Hatta en son bir kanalın tanıtım filminde atlamalı, uçmalı sahnelerim vardı. Herkes orada dublör kullandığımı zannettiyse de ben arabanın üzerinden atlamıştım gerçekten de. Seviyorum aksiyon sahnelerini. Çekim öncesinde de çalışıyoruz bu sahneler için.

Spor yapıyor musunuz?

Buğra G.: Ben üç yıldır ağırlık çalışıyorum. Evde salon gibi bir şey kurdum. Ağırlığı bırakıp crossfit antrenmanlarına başladım, kendi vücudumun ağırlığı ile çalışıyorum.
Spor gerçekten hayatımın parçası.
Hani “Zehirlenmişsin sen” derler ya, yapmadığım zaman moralim bozuk oluyor. Yediklerime de dikkat ediyorum. Çok rahat kilo alabiliyorum çünkü.

Haberin Devamı

Bu dizilerin uzunluk meselesi sizin de canınızı sıkıyor mu?

Funda E.: Bela o ya!
Buğra G.: Sıkıyor tabi ama reklam verenlerin, kanalın, yapımcıların çözmesi gereken bir durum. Gerçekten insan işi değil. Yine de herkese helal olsun diyorum. Son yıllarda yurt dışındaki işlerin kalitesini yakaladık.

Bir gününüz nasıl geçer?

Buğra G.: Evcimenimdir, genelde evde film izlerim. İki-üç dostum var, onlarla buluşur çay-kahve içerim.
Funda E.: Ben dışarı çıkmayı da çok seviyorum. Arkadaşlarla çıkıp çimenlere yatıyoruz, Moda’da oturuyorum zaten. Geçen yıl sadece tiyatro yaptığım için boş vaktim çok fazla oldu. Çok gezdim, İstanbul dışına, yurt dışına gittim.

İstanbul’da en keyif alarak yaptığınız, bütün çilesine rağmen bu şehri yaşanır kılıyor dediğiniz şey ne?

Funda E.: Ben çok sevmiyorum artık İstanbul’u açıkçası. Kendi oturduğum muhiti seviyorum, biraz küçük bir yere saklanmış durumdayım belki.
Buğra G.: Karaköy’de balık yemek mesela, salaş yerlerde. Onlar keyifli hâlâ.

Siz yemek yapar mısınız peki?

Buğra G.: Ben çok anlamam o işlerden... Yemeyi çok iyi bilirim de yapmayı bilmiyorum.
Funda E.: Ben fena anlarım, bu röportaj çok uzayabilir yani. Yerim de yaparım da... Yemek programları izlemeye da bayılırım. İtalyan yemeklerine de sardım Lavinia (Longhi) sağolsun, “Uçurum” dizisinde birlikte çalışmıştık.
O İtalyan yemekleri yapardı bize. Türk yemeklerinde de fena sayılmam. Yiyenler beğeniyor, bir gün yemeğe beklerim.

BUĞRA GÜLSOY

“Kafanızı ünlü olmaya takarsanız zarar görürsünüz”

Özellikle “Kuzey Güney”den sonra çok popüler oldunuz. Magazinciler daha çok peşinize takıldı. “Sevgilisi ile yakalandı” haberleri yapıldı hakkınızda... Rahatsız ediyor mu bu durum sizi?

Ediyor tabii ki. Sonuçta ben işimi yapmayı seviyorum. Şöhret olsun, popüler olsun yaptığım iş diye düşünmedim hiç ama bu da işin bir parçası. Siz televizyonda yer alınca ister istemez haftada bir gün insanların evine giriyorsunuz. Bir süre sonra sizi, isminizi bilmeye başlıyorlar. Gece bir yerden çıkarken seni görüntülemeye başlıyorlar... Ne oldu
işte, popüler oldun, ünlü oldun. Eğer kafanızı bunlara takarsanız çok zarar görürsünüz. Ben sadce işimi yapmayı,
ne olursa olsun iyi hikayelerin peşinden gitmeyi seviyorum.

Sinemada da bir hikayenin peşindesiniz sanırım bu aralar...

Ayhan Bozkurt’un “Barikattaki Çocuk” romanının telif haklarını satın aldım. Romanın hikayesi ile kendi kurmacamı birleştiriyorum. Hâlâ yazıyorum, hikaye içime sindiği zaman da öyle bir niyetim var.

FUNDA ERYİĞİT

“Beden çalışınca kafa ayık oluyor”

Kendinize baktığınızı, sağlıklı yaşamaya çalıştığınızı söylemişsiniz bir röportajınızda. Neler yapıyorsunuz?

Spor yapmak çok iyi geliyor bana. Gerçi yazdan beri yapamadım, çok düzensiz hissediyorum kendimi. Pilates ve ağırlık çalışıyordum. Bu yıl da yoga yapmayı düşünüyorum. Bir şekilde fiziksel olarak bedenimi çalıştırdığım zaman kendimi çok iyi hissediyorum. Tiyatroda kendini erkek sanan bir kız çocuğu rolü oynadığım için biraz kuvvetlenmek istedim geçen sene. Beslenmeme de dikkat ettim. Beden çalışınca kafa çok ayık oluyor gerçekten.

“Bir tikim var, bir şeyin olmasını istersem...”

Instagram’dan çok güzel fotoğraflar paylaşıyorsunuz, takip ediyorum da sizi...

Buğra G.: Kıbrıs’ta okurken fotoğraf çekmeye başlamıştım. Mimarlık okumuştum, grafik ve fotoğrafçılık üzerine bir dersimiz vardı. Oradan bir hayranlık başlamıştı. Fotoğraf üzerine kısa filmler de çektim. Seviyorum fotoğraf çekmeyi. Makinem de var, fotoğraf çekiyorum. İnsanlar “Sergi açmak istiyor musun?” diyor ama öyle bir niyetim yok, hobi olarak çekiyorum. Instagram hesabım sergi gibi zaten, paylaşmak istediklerim orada.

Sizinle ilgili duyunca şaşıracağımız bir şey paylaşır mısınız bizimle?

Funda E.: Ben körüm, yüksek derece miyopum. Lens kullanıyorum şu an. Lens olmadığı zaman bir renk bulamacı halinde görüyorum dünyayı.
Buğra G.: Bir tikim var; bir şeyin olmasını ya da olmamasını istiyorsam içimden üç kere “hım hım hım” derim. Totem gibi bir şey.

İşe yarıyor mu?

Buğra G.: Yaradı hep.