Pazar "Jean Paul Gaultier kıspeti kadınlara giydirecek"

"Jean Paul Gaultier kıspeti kadınlara giydirecek"

26.05.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

Dünyanın her yerinde hayranı olan pehlivanlar pehlivanı Ahmet Taşçı, ünlü modacı Gaultier ile Fransa’da tanıştı ve moda konuştu

Jean Paul Gaultier kıspeti kadınlara giydirecek

"Jean Paul Gaultier kıspeti kadınlara giydirecek"

Dünyanın her yerinde hayranı olan pehlivanlar pehlivanı Ahmet Taşçı, ünlü modacı Gaultier ile Fransa’da tanıştı ve moda konuştu

Ahmet Tulgar

Ahmet Taşçı, Türkiye’nin dünyada en çok tanınınan sporcusu.
Nereden tutsanız dökülen, lime lime bir doping suçlamasıyla dokuz ay dünyası kararan, Cumhuriyet döneminin en çok Kırkpınar başpehlivanlığı (9 kez) kazanmış güreşçisi Ahmet Taşçı, verdiği hukuk savaşından aklanmış olarak çıktıktan sonra kendini toparladı, yeni zaferlerin peşine düştü.
İnsanın fikri neyse zikri de o olurmuş ya, ben de ne zaman yağlı güreş seyretsem aşkı hatırlıyorum. "600 yıllık ata sporumuz" birçok başka çağrışımının yanı sıra aşka da nasıl benziyor! "Kaçan kovalanır" özlü sözünden "Bedenime sahip olabilirsin ama ruhuma asla" repliklerine kadar birçok sevda söylemi o birbirinin elinden kayan, birbirini elde tutmaya, birbirine el koymaya çalışan güneş altındaki iki yağlı bedenden bize yansıyor. Ve sevgiliyi elde etmek, o sürekli elden kaçan bedeni zaptetmek onu imha etmekten, sırtını yere getirmekten geçiyor. Aynı aşkta olduğu gibi.
Belki de yağlı güreşin aşka bu kadar yakın duruyor oluşundan ya da belki de bütün sabır, sebat sporları gibi yağlı güreş de sadece bedenleri değil ruhları da eğittiğinden pehlivanlar bütün o cüsselerine ve imgelerine rağmen ciddi ciddi derin, duygusal insanlar.
Karamürselli Ahmet Taşçı ise derviş pehlivanların ağa babası.
Taşçı’yla gündüz ağır antrenmanlar yaptığı, gece ise Rus, Alman ve daha yedi düvelden güzellerin elinden köşe bucak kaçtığı Antalya, Kemer’de konuştuk.

"Hem benden çekiniyor hem bana çekiliyorlar"
Ya, size yurtdışında Türkiye’dekinden daha çok değer veriliyor. Ne zaman sizin kamplarınıza, antrenmanlarınıza gelsem yabancı gazeteciler oluyor. Nedir bu?
Evet. Yurtdışında çok tanınıyorum. Mesela Marmara Depremi’nden sonra benim yaşadığım Karamürsel’e Japon gazeteciler gelmişler, beni arıyorlardı. Japonya’da merak ediliyormuş benim yaşayıp yaşamadığım. Ama Türk basınından bir tane spor muhabiri, yazarı beni merak etmemiş. Yabancıların genel olarak ilgisi çok fazla. Mesela burada (Antalya, Kemer) antrenman yapıyorduk dün, iki tane İngiliz adam geldi, soyundular, "Biz de yağlanacağız" dediler ve bizimle güreştiler.

Turisttir, ne yapsa yeridir; benim asıl merak ettiğim sizin yurtdışında nasıl yıldız olduğunuz. Yağlı güreş değil, sizsiniz söz konusu olan.
Evet, bunu bütün güreş camiası fark ediyor. Yurtdışında benim katılmadığım organizasyonlarda seyirci az oluyor. Ne bileyim ya, işte hem cüsse hem de güleryüzlüyüm, kibarım da galiba. Ben insanları seviyorum, insanlarla diyaloğum iyi. İyi bir şeyler yapmak istiyorum, ama güreşirken, ama konuşurken, sohbet ederken. O tatlı sertlik yabancılarda çok iyi etki yapıyor. Çekici geliyor onlara. Hem benden çekiniyor hem bana çekiliyorlar.

Kadınlarda hele bu formül çok tutuyor galiba. Bakıyorum burada, yabancı kadınlar kolunuza, bacağınıza dokunmak istiyorlar. Dokunup, haykırıyorlar. Yurtdışında da oluyor mu bunlar?
Ya, yabancı kadınlar tabii daha özgür. Özgür oldukları için de o anda ne arzu ediyorlarsa onu yapıyorlar. Yurtdışında bu tür şeyler daha çok oluyor bu yüzden. Elbiseleriyle filan benim o yağa bulanmış vücuduma sarılanlar bile oluyor. Aman, benim hanım duymasın bunları. Eşimden söz etmişken: Bana olan desteği çok büyüktür. Evdeki bütün beslenme programımı o düzenler. Moral de çok iyi verir. Tekrar şampiyon olmam için özellikle güreşe devam etmemi istiyor.

"Kırkpınar’da gay paniği mantıksızdı"
Kadınların güreşten erotik bir heyecan duyduklarını siz de hissediyorsunuzdur.
Ya, biz seyircimizin içinde herkesin olmasını istiyoruz. Kadın da olsun... (Duraklıyor.)

Gay de olsun?
Gay de olsun, kim olursa olsun. Herkes seyretsin. Ben yağlı güreşi yukarılara taşımak istiyorum. Benim o olayı, o "Kırkpınar’a gayler tur düzenleyecek" paniğini de aklım almamıştı zaten. Bana çok mantıksız geldi bu olay. Beni insanların, seyircilerimin özel hayatı ilgilendirmez ki. Bana ne gözle baktıkları da beni ilgilendirmez.

Yurtdışında da sizin güreşleriniz gaylerin ajandasında olan etkinlikler, değil mi?
Tabii. Mesela Fransa’da Jean Paul Gaultier de geldi, izledi bizi. Modacı. Onun için de "gay" falan diyorlar. Geldi, bizimle tanıştı. Kıspetlerimizi inceledi. "Bu kıspeti bayanlara da giydireceğim" dedi. Madonna’nın kıyafetlerini de o dikiyormuş. Madonna’ya giydirmesin de. (Gülüyor.)

Fransa’daki güreşten çok bir sahne gösterisiydi, değil mi?
Evet, Pierre Guiacharon’un hazırladığı bir gösteriydi. Bütün Paris’in duvarlarına bizim "billboardölarımız asılmıştı. Bütün Paris sosyetesi geldi. Şimdi Pierre bu gösteri için bestelediği şarkının klibini çekiyor Mauritius Adaları’nda. Üç genç pehlivanımızı oraya gönderdik. Kadir Altınbaş, Erkan Ertan ve Turgut Balta’yı.

Bir de ünlü bir İspanyol kadın fotoğrafçı sizin fotoğraflarını çekip kitap yaptı, değil mi?
Evet. Isabel Moret adında bir kadın bu. Kırkpınar’a gelmiş güreş fotoğrafı çekmeye. Orada bizim hareketlerimizi, o güreşe başlarkenki "peşrev" dediğimiz hareketleri matadorların hareketlerine benzetmiş. Sonra geldi bizim detay fotoğraflarımızı çekti. Matadorların da öyle kolunu bacağını çekmiş. Hepsini bir kitapta toplamış. Kitapta bir tek benim yüzüm görünüyor. Matadorların da yüzünü çekmemiş. Bu fotoğraflar hem Türkiye’de hem İspanya’da sergilendi. Sonra da Fransa’da sergilendi.

Saatlerce yağa bulanmış kaldıktan sonra, o yağı nasıl çıkarıyorsunuz teninizden?
Çok güzel şampuanlar kullanıyoruz. Uzun süre yıkanıyoruz. Çıkıyor.

Çıraklarınız da yıkıyor sizi ama galiba.
Çıraklarımızın yıkadığı da olur, birbirimizi de yıkarız. Birinin çünkü sırtımızı ovalaması lazım. Arkaya el yetişmiyor.

Güreşten önce elinizi sokup cinsel organınızı filan da yağlıyorsunuz. Rakibin tutmaması için mi bu?
Şimdi bu rakibin el sokma hareketini herkes cinsel organı tutma sanıyor. Değil. Kıspetin o kısmında bizim kasnak dediğimiz kalın dikiş yerleri bulunuyor. Oradan tutmak için güreşçi elini rakibin kıspetinin içine sokar. Ama elini soktuğu zaman güreşçi ister istemez rakibinin kalçasına da değiyor, baldırına da değiyor. İstese de istemese de bazen mahrem yerlere de dokunabiliyor. Ama bilinçli olarak kalçadan tutması ya da mahrem yerden tutması kavga nedenidir, kavga çıkar. Güreş terbiyesinden ötürü de kimse oradan tutmaz.

"Korkut Eken’e başka gözle bakamam"
42 yaşındasınız. Bu rakam, spor için fazla ileri bir yaş değil mi?
Güreşte değil. 40 yaşında güreşen başka sporcular da oldu, oluyor. Ben bu süreyi biraz daha uzattım. 40’lı yaşlarda benden öncekiler iddialı olmazdı, çıkarlardı çayıra ama öylesine. Benim farkım bu belki: 42 yaşındayım ve hâlâ şampiyonluğa en yakın adayım.

Kaç sene daha güreşeceksiniz?
En fazla iki-üç yıl daha.

Pehlivanlar sahiden bir oturuşta birkaç kuzu, bir koyun filan mı yer?
Olur mu ya? Yağ yemiyorum. Maydanozla, rokayla besleniyorum. Kırmızı et kesinlikle yemiyorum. Tavuk, balık belki. Bir de jumbo karides. Eskiden çok yerlermiş, çünkü o zaman pehlivanlar bir el ense çeker, bir saat sarılıp beklerlermiş. Bir günden uzun süren güreşler olduğu anlatılır pehlivan tefrikalarında. Şimdi 45 dakikada işi bitirmek zorundayız.

Siz de Korkut Eken’i cezaevinde ziyaret eden sporculardansınız. Korkut Eken sizin için ne ifade ediyor?
Korkut Abi’yi ben çok seviyorum. Onu yargıladıktan sonra herhalde Türkiye’de yargılanmayacak insan kalmaması lazım. Eğer Korkut Eken’i yargılıyorsak hepimizin yargılanması lazım. Neticede bu vatan için, bu topraklar için "Kıbrıs Savaşı"ndan beri çalışmış bir insan. Evet, ben iki-üç sefer Korkut Abi’yi görmeye Ayaş Cezaevi’ne gittim.

Nasıl içerideki hali?
Ben girdiğinden birkaç gün sonra gittim. Biraz moralsizdi. Daha sonra kendini toparlamış gördüm. Çünkü destek çıkan çok oldu. Türbe gibi oldu orası.

Peki, siz mahkemenin gerekçeli kararını okuyup bir de o gözle baktınız mı?
Korkut Abi, Karamürsel’e geldiği zaman bana yaptıkları mücadeleyi anlatırdı. Ben onun bu vatan için yaptığı güzel şeyleri biliyorum. Ben ona başka bir gözle bakamam.

‘Bu koca adamı korkuttular’
Cumhuriyet döneminin en başarılı yağlı güreşçisi, bir efsaneyken dopingle suçlandınız. Aklanana kadar akla karayı seçtiniz. Neydi bu?
Güreş benim hayatımın anlamı. "Hayatım" diyebilirim. Ve ben bu hayata dokuz Kırkpınar birinciliği sığdırdım. Diğer yıllarda da final güreştim. Benim sırtımı yere getiremediler. Ben kızıp bıraktım müsabakayı. İki kez bıraktım zaten. Sonra bu bir türlü yıkılmayan adam bir sabah kalkıyor ve bir gazetede manşet: "Ahmet Taşçı dopingli çıktı". 17 yıllık hayatı, mazimi yıkıyorlar yani. Bir yerde ölüme terk ediyorlar beni yani.

Nasıl bir dopingle suçlanıyordunuz?
Hah, işte bu önemli. İlaç almakla suçlansam, bizim yağlı güreş bir mukavemet sporu, bir sürü vitamin kullanıyoruz, diyeceğim ki, "Belki de bilmeyerek doping maddesi içeren bir ilaç aldım". Ama neyle suçlanıyorum? "Sarayiçi dumanaltı. Ahmet Taşçı, Kırkpınar’da esrar partileri vermiş". O zaman bir komplo ile karşı karşıya olduğumu anladım. İdrarımda esrar tespit edilmiş sözde.

Esrar doping mi oluyor? Esrar uyarıcı değil ki, uyuşturucu.
Esrar, marihuana doping maddesi olarak kabul ediliyor. Burada da enteresan bir şey söz konusu. Benim numunemde 230 miligram esrar çıktığı tesbit edildi. Doktorlara göre bu kadar esrar içmiş bir insan bırakın güreşmeyi, Kırkpınar çayırını karşıdan karşıya geçemezmiş. Normali 30 miligram. Nereden bakılırsa bakılsın çapraşık.

Peki, şunu merak ediyorum: Siz idrarınızı veriyorsunuz. O andan itibaren kontrolünüz olamıyor bu numune üzerinde. Değil mi?
Her türlü suistimale açık bir uygulama bu.

"İşememiz saatler sürüyor"
Bir de sizin çişlerinizi Yunanistan’a göndermişler. Neden?
Hacettepe’ye de gönderiliyor ama benim olayım sırasında henüz Hacettepe uluslararası platformda akredite olmamıştı. Ayrıca Turgay Renklikurt, Yunanistan’a gönderilen kapların açıldığını ortaya çıkardı.

Peki, siz numuneleri verdiğinizde, bu çişin size ait olduğundan nasıl emin oluyorlar?
Doktorun önünde yapıyoruz. Doktor bakıyor.

Ama bu insan onuruna aykırı bir uygulama. Bir başka insan bakarken koskoca bir adam nasıl işer? Ayrıca psikolojik olarak çişi kaçar, değil mi?
Evet, çok utanç verici bir şey. Bir de insan o zaman çişini yapamıyor. Saatler sürüyor bazen. Mesela şunu yapabilirler: Bir kabin hazırlarlar. Orayı kontrol ederler. Sporcu belinde havluyla içeri girer. Yapar, doktora teslim eder. Ama bizde insan onuruna değer verilmiyor ki.

Hemen aklanmak için mücadeleye giriştiniz mi, yoksa bir yılgınlık dönemi geçirdiniz mi?
Cumartesi okudum bu haberi. 2000 yılının ağustosu’ydu. Ertesi gün de İstanbul, Avcılar’da güreşmem gerekiyor. Başkası olsa gidip zor güreşirdi. Ama ben tedirgin de olsam gittim. Karmaşık duygular içinde, korkarak gittim. Bu koca adamı korkuttular yani. Ama seyirci bana gazetelerdeki haberlere rağmen tam destek verdi. Hem kadınlar hem erkekler. O zaman mücadele etmeye karar verdim. Çünkü güreş seyircisi de, spor camiası da bir sporcunun dopingli olarak bu kadar uzun süre, yıllarca başarılı olamayacağını biliyorlardı. İnsan çöker ya.

Sonra nasıl aklandınız?
Dokuz ay mücadele ettim. Önce Adli Tıp’a gittim. Numune verdim yine. Suçlanmamdan 10 gün sonra. Tertemiz çıktım. Esrar çıkmadı. Adli Tıp Başkanı: "Burada yazılı olan maddelerden birini kullanmış olsa bu numunede de çıkar" açıklamasını yaptı. Sonra DNA testi için numuneleri istedik Atina’dan. Benim DNA örneğimle numune tutmadı. Başka birinin idrarıydı demek ki benim adıma oraya gönderilen. Zaten mahkemeyi de böyle kazandım. Bu dönemde avukatım Levent Erdoğan’ın mücadelesini unutamam. Hem babalığını hem hukuk mücadelesini.

Ne hissetiniz aklanınca ve bu sefer de aklanışınız manşet olunca?
Ölümle doğum gibi. Bir manşetle öldüm bir sabah, bir başka sabah bir manşetle doğdum.




PAZAR