Pazar Kadının kalbine giden yol şaraptan geçer

Kadının kalbine giden yol şaraptan geçer

10.06.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:

Ünlü mankenlerimizden Aysun Kayacı, "Şaraptan anlayan sofistike biriyle evlenmek istiyorum" diyor... Eskiden, "Erkeğin kalbine giden yol midesinden geçer" denirdi. Kadının kalbine giden yol da şaraptan mı geçiyor acaba?

Kadının kalbine giden yol şaraptan geçer

myalcin@turk.net Ünlü manken Aysun Kayacı, geçtiğimiz günlerde Hürriyet'in günlük eki Kelebek'e böyle demiş... Bu satırları okuyunca, birden gözlerimin önünde Julia Roberts'la Richard Gere'in başrollerini oynadıkları "Özel Bir Kadın" filmindeki ünlü sahne canlandı. Orta yaşlı karizmatik işadamı Gere, "çıtır" Roberts'la romantik bir akşam yemeğinin ardından oteldeki süitine çıkıyor. Ve az sonra kapı açılıp Gere'in kaşla göz arasında verdiği sipariş geliyor: Buz kovasında bir şişe Dom Perignon, bir gümüş kase dolusu taze çırpılmış krema ve yine bir kase taptaze çilek... İki sevgili, çiftimiz çilekleri kremaya batıra batıra yiyerek Dom Perignon'a meze yapıyor. Az sonra kamera buz kovasında ters çevrilerek konmuş boşalmış şişenin dibine zum yaptıktan sonra yatağa doğru yöneliyor, görüntü flulaşıyor...Aysun Kayacı haksız değil. Gerçekten de incelmiş bir şarap kültürü, kadınlar üzerinde büyük etki yapıyor. Zira kadınlar, "Şarap içen erkek, viski ya da rakı içen erkek gibi sarhoş oluncaya kadar içmez" diye düşünüyor. Büyük ölçüde de haklılar. Çünkü şarapla sarhoş olmanız için kısa sürede en az bir şişe içmeniz lazım ki, mideniz ekşiyip yanacağından bu pek mümkün değil. Ayrıca kaliteli şarap meraklıları, şarabın içindeki çok düşük alkolden ve onun vereceği rahatlama duygusundan çok, damakta bıraktığı lezzetlerle ilgililer. O yüzden de bir Sarafin Cabernet'yi ya da Bordo şarabını kırba gibi içip kütük gibi sarhoş olan kişilere etrafımızda pek rastlamıyoruz.Öte yandan şarap, içkiler arasında en "feminen" olanı... Nitekim şu günlerde balkonda rakı mevsimi açıldı, evlerinin balkonlarında üzerlerinde atlet ve çubuklu pijamayla tek başına rakı içen erkeklere bolca rastlayacağız. Eşleri ise genellikle içeride, ellerinde çayla televizyon karşısında olacaklar... Zira masada kocalarına eşlik edip yüksek alkollü içkinin kabarttığı egosunu okşamayı, onu "Aslansın, kaplansın" diye koltuklamayı istemeyecekler. İdealimdeki eş tarifi şöyle: Çok fazla içki içmeyecek, benimle tenis oynayacak, şaraptan anlayacak sofistike biriyle evlenmek istiyorum. Huzurlu ve kaliteli yaşamalıyım." Oysa şarap, Çetin Altan'ın da değindiği gibi, öğle-akşam kadınların da içebileceği 12-13 derecelik bir içki. Rakı gibi, viski gibi 45-50 derece değil. Büyük usta "Aynı içkiyi kadınla erkeğin ortaklaşa içebilmesi ne demek? Her iki tarafın da 'süper-ego' kontrolünün hafiflemesi ve her iki tarafın da görüntü sahtekarlıklarından arınarak kendi doğalıyla bütünleşmesi demek..." diyor. O yüzden birçok kadın, erkek arkadaşlarıyla birahanede bira veya meyhanede rakı içen bir eş yerine, birlikte şarap içeceği, tatlı tatlı söyleşeceği bir erkek figürüne daha çok özlem duyuyor.Şarap kültürü ayrıca bir incelmişlik göstergesi. "Şarap gibi incelikleri olan bir içkiyi hakkını vererek içenler, hayatın diğer konularında da ince zevklere sahipler" diye düşünenler yanılmıyor. Dünyanın hemen her yerinde sonradan görme zenginlerin özellikle en düz ve nötr içki olan votkayı içmeleri boşuna değil. Shot kadehte votkaları devir devir gitsin! Ne doğru dürüst meze istiyor ne özel bardak ne de özel bir ısı inceliği... Büyük usta ne diyor? Aysun Kayacı belki şarap kültürünün derinliklerinde fazla gezinmiyor olsa bile, etrafını doğrusu çok iyi gözlemlemiş. Gerçekten de iyi bir şarapseverin birçok özelliği, iyi bir eş olmak için de ideal özellikler. Bir kere şarap sevgisi, asla paraya ve markaya tapınma anlamına gelmiyor. Gerçek şarapseverler, olanakları varsa Petrus gibi büyük şarapları her damlasının tadını çıkararak içtikleri gibi, bir kır pikniğinde 3 avroluk taze Beaujolais şarabından da başka bir keyif alıyorlar. Sülün kızartmasının eşliğinde belki bir büyük Burgonya yudumluyorlar ama taze keçi peyniriyle basit bir beyazı içmekten de ayrı bir zevk alıyorlar. Şarap sınıfsal kasıntılıklardan uzak bir tutku. Şarap kulüplerinde farklı sosyal kesimlerden insanlar bir araya geliyor, orta gelirli bir çalışanla trilyonlara hükmeden bir patron yan yana aynı keyifleri alıyor.Şarabın doruklarında, "Ben sadece Petrus içerim!" gibi ukalalıklar hiç hoş karşılanmıyor, bu tür snob davranışlar aksi tesir yapıyor. Dünyanın en ünlü şatolarının sahipleri, şaraplarını öven insanlardan daha çok, onları eleştirenlere, yorumlayanlara değer veriyor. Eleştirenlere değer veriliyor Şarap dünyasında rekabet bile bir başka. Bir bölgede, ünlü bir şatoya gittiğinizde, komşu şatoya dair olumsuz bir cümle duymayacağınız gibi, ziyaret ettiğiniz şatonun sahibi "Filan şatoyu da görmediniz mi? Durun ben bir telefon edeyim, orayı da ziyaret edin" diye sizin için randevu bile alıyor. Kont, baron, barones gibi sıfatlara sahip şarap aristokratlarının ayaklarına çamurlu çizmeleri çekip bağlarda çalıştığını görüyor, işçileriyle ilişkilerindeki alçakgönüllülüğe hayran kalıyorsunuz. Şarap sevgisi, doğaya dair her şeyi sevmeyi içeren bir sevecenlik, bir kalenderlik ve hoşgörülülük aşılıyor insana.Şarabı seven ve kültürünü sindiren insanların günlük hayatlarındaki davranışları da biraz farklı. Şaraptan tat almak için, günlük hayatın stresinden arınıp "vites küçültmek", sakinleşmek ve şarabın sesine kulak vermek gerekiyor. Şarap için bunu yapanların, hayatın diğer alanlarında da hoyratlıktan uzak ve sakin oldukları gözleniyor. Kısacası, aslında bir "sıvı uygarlık" olan şarap, ona değer veren insanı daha da uygarlaştırıyor.Aysun Kayacı umarım kendisini mutlu edecek böyle bir eşe kavuşur... Şarap seven alçakgönüllüdür