Pazar "Kahyalar, garsonlar, komiler, aşçılar Beşiktaşlı; patronlar Galatasaraylıdır"

"Kahyalar, garsonlar, komiler, aşçılar Beşiktaşlı; patronlar Galatasaraylıdır"

19.01.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Beşiktaş fanatiklerin takımıdır. Beşiktaşlılar futbolda da, ideolojilerinde de fanatiktirler"

Kahyalar, garsonlar, komiler, aşçılar Beşiktaşlı; patronlar Galatasaraylıdır

Serdar Bilgilinin belki de en büyük başarısı bu halk erdemlerini halkın takımının yükselen değerleri haline getirmesi oldu.Robert Kolejli gencecik bir adamdan yüzyıllık bir geleneği; şantajdan, tehditten, baskıdan, şiddetten geçilmeyen bir futbol ortamının karşısına alternatif olarak koymasını bekler miydiniz?Kendisini iktidarın ustası sanıp sahadaki alın teri ile tribündeki koşulsuz sevginin üzerine lök gibi çöken, kulüplerinin büyük geleneklerinin değer ve deneyimlerinden yararlanmak yerine kendi ticari ya da siyasi yöntemlerini uygulayan eski yöneticiler artık gidiyor.Daha az tecrübeli ve belki de daha az güçlü yöneticiler gerek bize. İktidarlarını sokaktan ve halktan alan. Sevgi, vefa, hoşgörü, mütevazılık, diyalog ve paylaşım. Beşiktaşta yeni dönemde en fazla hissedilen özellikler bunlar. Daum, Sergen, Feyyaz, Nouma ve tabii Sinan Engin gibi değerlere gösterilen vefa. Taraftarla diyalog; yönetimde sorumluluğun paylaşımı. Vakur hüzünler, mütevazı sevinçler. "Beşiktaş fanatiklerin takımıdır. Beşiktaşlılar futbolda da, ideolojilerinde de fanatiktirler" Siz kendinizi ne zaman Beşiktaşlı olarak tanımladınız? Ben beş yaşındayken üzerimde Beşiktaş forması, ayağımda Beşiktaş topuyla evimizin salonunda böyle durmuş fotoğraf çektirmişim. Amcam Beşiktaşlıydı. Bana o formaları falan o almıştı. Böyle başladı benim Beşiktaşlılığım. Galatasaraylı ya da Fenerbahçeli çocukların yanında Beşiktaşlı olmak bir çocukta nasıl bir duygu uyandırır? Güzel bir soru. Çünkü bu gerçekten farklı bir duygudur. Beşiktaş diğer takımlar gibi sadece bir takım değildir. Beşiktaşlılığın bir felsefesi vardır. Bu felsefe de mütevazılık, vakurluk, hakkaniyet, dürüstlük ama güçtür. Gerektiğinde tavırdır. Yani Anadolu erkeğinin bir simgesidir Beşiktaşlılık. O dürüstlüğü, az konuşup ama öz konuşmayı, bunların hepsini içeriyor Beşiktaşlılık. Bu belli bir ölçüde benim iş hayatıma, özel hayatıma da yansımıştır. Ben Robert Kolejde okudum. Arkadaşlarım hep ya Galatasaraylı ya Fenerbahçeliydi. Böyle çok futbol falan da oynamadım. Benim hatırladığım sadece bir arkadaşım vardı Beşiktaşlı. Bu bir çocuğu öyle bir duruma getiriyor ki, galibiyette de mağlubiyette de tavrı değişmiyor. Üzülmüyor, her durumda takımına sahip çıkıyor. Alt sınıflarla bu kadar özdeşleşmiş bir takımın taraftarı olmak bir kolej öğrencisi için bir şıklık da olmuş olamaz mı? Belki. Ama şunun söylemeliyim ki, meşakkatli bir işti de. "Beşiktaş diğerlerine göre daha vefalı bir kulüptür" Sol kesimde de Beşiktaşa sempati daha fazladır. Ve Beşiktaş taraftarı sol etkiye daha açıktır, değil mi? Oysa Fenerbahçe ve Galatasarayda sağın etkisi fazladır. Aslında Beşiktaşta da milliyetçi kesimden çok insan bulunmaktadır. Ama Beşiktaşın en büyük özelliği halk takımı olmasıdır. Kesinlikle aristokrat bir kulüp değiliz. Beşiktaş zenginliğin simgesi, müteahhitliğin simgesi kesinlikle değildir. Bu yüzden de daha vefalı bir kulüptür. Bu vefa meselesine geleceğiz de; bu sizin "Çarşı" adlı taraftar grubunuzun duvar yazılarında "ç" harfinin orak-çekiç, "a" harfinin de anarşistlerin amblemi olarak yazılıyor olmasını nasıl karşılıyorsunuz? (Gülüyor) Dönemsel olarak bunları kullanıyorlar. Ama Çarşı grubunun politik bir niteliği bulunmamaktadır. Bu grup özellikle kapalı tribünün merkezini oluşturan ve iş yerleri Beşiktaş çarşısı içinde olan insanlardan meydana gelmiştir. Çarşı grubunu ilk kuranlar şu anda 70-80 yaşındadır. Zamanla gençlere geçmiştir ve kapalı tribünün ortasında takımına ölümüne destek veren bir gruptur. Beşiktaş Çarşı grubu içinde yetişmiş bir gencin DHKP-Cye katılıp birkaç hafta önce de ölüm orucunda hayatını kaybettiğini duydunuz mu? Ben aslında Beşiktaşın herhangi bir politik çizgiyle ya da fraksiyonla özdeşleştirilmesinden rahatsızlık duyarım. Çünkü bizim amacımız sportif. Bu olayı şöyle açıklayabiliriz: Beşiktaş fanatiklerin kulübüdür. Beşiktaşı tutanlar takımını da fanatik tutuyor, ideolojilerinde de fanatik oluyor, her şeylerinde genelde fanatik, duygularıyla hareket eden insanlar oluyor. Bu da Beşiktaşın felsefesinde olan bir şey. Futbol kulübü başkanı denildiğinde hep belli bir tipoloji düşünülür. Çok ufak kırılmalarla agresif, kelli felli işadamları, müteahhitler falandır bunlar. Siz bu başkan estetiğinde radikal bir değişimi mi temsil ediyorsunuz? Bana "Sen aykırı bir başkansın" demek istiyorsunuz yani. Doğru, spor kamuoyunun alışık olduğu tarz bir başkan değilim. Elbette "sadece müteahhitler kulüp başkanlığı yapıyor, bu sayede ihale alıyorlar, devletle iş yapıyorlar" ya da "işte kara para aklıyorlar" türünden genellemeler yapmak, başkanlığı karanlık bir formata sokmak yanıltıcı olabilir. Bu yeni dönemde kulüp başkanlığı formatında ciddi bir değişim söz konusu. Bu, toplumsal bilinçlenmeye paralel bir değişim mi? Bunun da etkisi oluyor ama bugün artık kulüp ciddi bir organizasyon, ciddi bir iş; spordan öteye gitti. Bugün Beşiktaş halka açık, 40 milyon dolar bütçesi olan, tesisleri, yatırımları ile büyük bir organizasyon. Ve sosyal olarak da Türkiyeyi yönlendiren dev bir örgüt. Kulüp başkanlarının da artık farklı bir "background"dan gelmeleri gerekiyor. Bir de tabii Türk futbolu da artık eskisi gibi yerel değil, dünya futbolunun bir parçası. Beşiktaş imgesinde hep diğer takımlara göre biraz daha fazla sertlik, maçoluk olsa da takımda daha az şiddet içeren yöntemler uygulanıyor. Ne bir tehdit etme, edilme, ne de futbolcular üzerinde sıkı bir baskı ve denetim. Öyle mi? Bakın; Beşiktaşın benden evvelki başkanı Süleyman Seba. Süleyman abi 16 yıl başkanlık yaptı. Yani son 20 yılın başkanları ben dahil bekar. Fenerbahçelisi de Galatasaraylısı da Süleyman abinin karşısında hep ceketini iliklerdi. Diğer kulüplerin başkanları için bunu söyleyemezsiniz. O yüzden Beşiktaşın eskiden beri öyle kavgacı, hırgürcü bir tarzı, çizgisi olmadı. Hep böyle daha dengeli, mütevazı, saygılı oldu. Fenerbahçeliler de bizi sever Galatasaraylılar da. Hep iki takım da der ki, "Biz şampiyon olamazsak siz olun." Bu Beşiktaşı sevme tavrında, hani böyle cezaevlerinde normal suçlular siyasi suçluların karşısında hep biraz saygılıdır, biraz çekinirler ya; bu tür bir şeyin etkisi olamaz mı? Beşiktaş eskiden beri hep halkın takımı olarak tanımlanır, ya. (Kahkahalarla gülüyor) Dediğiniz gibi, Beşiktaş halk takımıdır. Bir restorana gittiğiniz zaman kapıdan girişte kahyaların yüzde sekseni, doksanı, garsonların yüzde sekseni, doksanı, komilerin yüzde sekseni, doksanı Beşiktaşlıdır ve aşçılar hep Beşiktaşlıdır. Ha, patronları genellikle değildir. Onlar Galatasaraylıdır. Ama baktığınız zaman orta sınıfta Beşiktaşın diğer takımlara göre çok daha büyük bir taraftar kitlesi oluşmuştur. Zengin kesimde Fenerbahçe ve Galatasarayın ağırlığı olabilir ama Türkiye çapında baktığınız zaman halkın ve orta sınıfın takımı Beşiktaştır. Beşiktaş taraftarı denetlenmesi daha zor, harekete geçirilmesi daha kolay bir kitle midir? Biz yönetime geldiğimizden beri denetimi de mobilizasyonu da diyalogla başarıyoruz. Biz taraftarımızla sürekli diyalog halindeyiz. Ama bu da çok seviyeli bir diyalog. Hani yüz göz olup da taraftarı bizim lehimize bağırttırmak, taraftara birtakım parasal menfaatler sağlayarak bizim lehimize çevirmek değildir. Mesela bir Taraftarla İletişim Komitesi kurduk. Çünkü eskiden beri kapalı tribün taraftarını, amigoluk yapanları öcü gösteren, işte "Bunlar sadece para peşinde, menfaat peşinde koşan insanlardır" diye bir anlayış söz konusuydu. Elbette, içlerinden böyle birkaç insan çıkabilir. Ama biz Beşiktaş kulübü olarak böyle ilişkiler kurmayız. Bakın, benim ilk iki yılım sportif olarak başarısız geçti. Buna rağmen biz bir tepki görmedik taraftardan. Bu da bu diyalogla oldu. Beşiktaş yönetimi son dönemde taraftar derneklerine daha fazla önem veriyor. Bununla modern şirket işletmeciliğindeki gibi çok merkezli, esnek bir yapıyı mı hedefliyorsunuz, yoksa iktidar ve denetiminizi tabana, ülkenin Beşiktaştan en uzak köşelerine kadar yaymayı mı? Beşiktaş, Türkiyedeki en büyük, en iyi organize olmuş sivil toplum örgütlerinden biridir. Şu anda Beşiktaşa bağlı Türkiye çapında ve Avrupada yaklaşık 70 dernek bulunuyor. Şimdi onlarla Beşiktaş logolu ürünlerin ülke çapında dağıtım ve satışı için de işbirliği içine gireceğiz. Böyle bir sivil toplum örgütünü ayakta tutmak da ancak bu esnek, çokmerkezli anlayış sayesinde oluyor. Yönetimimiz merkezci ama son derece demokratik bir yönetimdir. Ben her şeyi kontrol eden, "Ben ne dersem yapılacak" diyen bir başkan değilim. Paylaşımcı bir çizgi izliyoruz. Basında da ön planda olan kişi ben değilim. Hüsnü Güreli, Yıldırım Demirören, Kıvanç Oktay, Mete Düren, İbrahim Altınsay gibi arkadaşlarım kendi sorumluluk alanları söz konusu olduğunda öne çıkıyorlar. Ben daha geri plandayım. Ama son kertede de Beşiktaşta başkanlık sistemi uygulanmaktadır ve bu yönetimi de ben seçiyorum. Beşiktaşta kongrelerde başkana oy verilir ve başkan kendi listesini kendisi seçer. Futbol kulüplerinin bu sivil toplum örgütü olma özelliği taraftara, sokaktaki insana politik katılımcılığı ya da bir organizasyon içinde sorumluluk almayı öğreten bir şey midir? Şimdi, biz Beşiktaş olarak 15-20 milyon kişi bir amaç ve sevgi için birleşmiş durumdayız. Bu akıllıca kullanılırsa çok büyük bir güç. Politik güç haline gelir, sosyal güç haline gelir. Bunu yönlendirmek ve kullanmak mümkün. Beşiktaş hiçbir zaman bu gücü spor dışında kullanmamıştır. İstese kullanır. Ama bir dahaki belediye seçimlerinde bizim bölgemizde Beşiktaş kulübü Beşiktaş belediye başkanını seçecektir, seçmesi gerekir. Bir dahaki Beşiktaş belediye başkanlığı Beşiktaş camiasından geçecektir. Daha evvel belki böyle olmadı ama bundan sonra böyle olacak. Beşiktaş geçen sezon başarısızdı ama kamuoyunu en çok meşgul eden takım oldu. Beşiktaş neden bu kadar eğlenceli bir takım? Beşiktaştaki futbolcular Türkiyedeki en popüler futbolcular. İlhan Mansız, Sergen, Pascal, Tümer, Cordoba, Ahmet Dursun; bunlar hep kızların çok beğendiği, genç erkeklerin kendilerine örnek aldığı futbolcular. Hem mütevazı hem de modern bir çizgiye sahibiz. Hocamız, menajerimiz, hepsi özel insanlar. Sinan Engin, Türk futbolunda bir fenomen oldu. Onu menajer yapma fikri nasıl doğdu? Sinan Engin çok önemli bir futbol adamı. Onu eskiden beri tanırım. Başkan olduğumda kulüpte menajer olan kişi benim düşündüğüm tarz bir menajerlik yapmıyordu. Daha çok kulübün rutin evrak işleriyle uğraşan biriydi. Benim düşündüğüm tarz menajerliği yapacak kişinin sosyal olması lazımdı, duygulu olması lazımdı, Beşiktaşlı olması lazımdı, hırslı olması lazımdı, zeki olması lazımdı, konuşmayı bilmesi lazımdı, her şeyden anlaması lazımdı, gece hayatından anlaması lazımdı, her alemden anlaması lazımdı, bir de futboldan anlaması lazımdı. Şimdi bu özelliklere sahip bir adamı bulmak kolay değil. Sinan benim eskiden beri çok sevdiğim ve güvendiğim bir insandı ve bu özelliklere sahipti. Bu yüzden Sinana bu görevi teklif ettim. En başta bayağı bir tepki geldi. Ama herkes ne kadar doğru bir iş yaptığımızı gördü Sinanı menajer yapmakla. Sinan menajerlikte yeni bir çizgi oldu. Kamuoyu tepkisinden çekinip yapacaklarımdan vazgeçmem" Dauma, Sergene, Feyyaza, Noumaya sahip çıkışınızla Beşiktaşın bu sözünü ettiğiniz vefasını mı sergilediniz? Sevgi ve vefa gibi duygular bu profesyonellere, neredeyse kaşarlaşmış profesyonellere iyi geliyor mu? İyi geldiğini hepimiz görmüyor muyuz? Bakın, ben inatçı ve kararlı birisiyimdir. Kamuoyu tepkisinden çekinip yapacaklarımdan vazgeçmem. Normal bir insan zaten kulüp başkanı olur mu? Paramızı veriyoruz, zamanımızı veriyoruz, kötü gün geldiği zaman da yuhlanıyoruz, sokakta yürüyemiyoruz, özel hayatımız kalmıyor. Yurtdışına gidiyoruz, "Bir tatil yapalım" diyoruz, orada bile peşimizde bin tane insan, orada bile tanınıyoruz. Bizler normal insanlar değiliz. Bu kulübe başkanlık, yöneticilik yapan insanlar normal olmayan, egosu çok yüksek, hırsları çok yüksek, iddialı kişilerdir. Sergen, Ahmet Dursun, İlhan Mansız, Nouma; bu haşarı adamları idare etmek zor değil mi? Sevgi, tolerans yetiyor mu? Hayır. Mesela Sergen bir futbol dahisidir. Ve bütün dahilerin aşırı uçları olur. Bunları dengelemesi lazım hocanın, yöneticinin. Bu oyuncuların agresif yanları oluyor ama bunun takımlarına zarar verdiğini gördüklerinde vazgeçiyorlar. Sergenin mesela takıma, arkadaşlarına etkisi çok olumlu oldu. Nouma eskiden kavga çıkarırdı, şimdi kavga çıksa ayırmaya ilk koşan oluyor. Ama işte bu Beşiktaşın vefası; Sinanı, Feyyazı kulübe kazandırdık. Rızayı antrenör yaptık, bugün Denizlide çok büyük başarılar kazandı. Ziya Doğan, Malatyada çok başarılı. Şimdi ben mesela bir futbolcumuzu kiralayacağım zaman, Beşiktaşlı hocaların olduğu yerleri tercih ediyorum. Beşiktaş logolu ürünlere, giyim eşyalarına diğer takımlarınkilere göre sokaklarda daha çok rastlanması Beşiktaşın renklerinden kaynaklanan bir şey mi? Sokakta gezenlere bakın, on kaşkoldan dokuz tanesi Beşiktaş logoludur. Bu hem takımın başarısıyla ilgili hem de biz bu sene çok agresif bir tanıtım kampanyası yaptık. "Bizim tesislerde kalan futbolcu kendisini Avrupalı hisseder" Beşiktaşın 100. yılında başkan olmak ek bir sorumluluk yükledi mi size? Ek bir stres oldu. Takım üzerinde, camia üzerinde. Başarıya çok fazla endekslenmiş ve şartlanmış olmak... İnşallah, Allah utandırmaz. Beni biraz ürkütüyor bu 100. yıl baskısı. Beşiktaşın bu sezon Avrupadaki başarısının sırrı ne sizce? Takım ruhu bir, hoca iki, Nevzat Demir Tesisleri üç. Bizimki gibi tesisler bugün Avrupa takımlarında yok. Şimdi böyle bir tesiste kamp yapan futbolcu kendisini Avrupalı gibi hissediyor ve Avrupaya gittiği zaman da öyle oynuyor. Bir de; biz iki sene yatırım yaptık. Şirketleştik. Bugün en az borcu olan kulüptür Beşiktaş. Bunlar başarının altyapılarıdır. Artık Beşiktaş Avrupada her zaman adından söz ettirecek bir organizasyon ve altyapıya sahip. 100üncü yıl etkinlikleri ne zaman başlıyor? 1 Mart bizim doğum günümüz gibi kabul ediliyor. 2 Martta İnönü Stadındaki ilk maçımızda startı vereceğiz. Sonra hem sportif hem sanatsal, kültürel bir sürü etkinlik yapacağız. Sosyal etkinlikler de olacak. Bu etkinliklerin organizasyon ve tanıtım işlerini PRcı Banu Birkana verdik. Bir Beşiktaş TIRı hazırladık. Bu TIR, Yavru Kartal TIRı, Anadoluyu dolaşacak, bu TIRda hem çocuklara forma dağıtılacak hem de çocukların çeşitli spor etkinliklerine katılacağı bir ortam hazırlanacak. Sonra bir engelliler turnuvası düzenliyoruz Türkiye Engelliler Spor, Yardım ve Eğitim Vakfı (TESYEV) ile beraber. Neredeyse 365 gün sürecek bu etkinlikler.