Pazar Karadeniz’in inatçı ve umutlu kadınları

Karadeniz’in inatçı ve umutlu kadınları

22.07.2018 - 01:30 | Son Güncellenme:

“Sen Anlat Karadeniz”de anne ve kızlarını canlandıran Nalan Kuruçim, Belfu Benian ve Çağla Özavcı’yla Karadeniz ve kadın olmak üzerine konuştuk. Ekip ”Karadeniz kadınları inat ve umut arasında gidip geliyor ve çok güçlüler” diyor.

Karadeniz’in inatçı ve umutlu kadınları

Karadeniz’in inatçı ve umutlu kadınları
Sezonun en çok izlenen dizilerinden “Sen Anlat Karadeniz” ATV ekranlarında tekrar bölümleriyle yayınlanmaya, sosyal medyada da konuşulmaya devam ediyor. Yeni bölümleriyle eylülde devam edecek olan dizide Nazar ve Mercan karakterlerine hayat veren Çağla Özavcı, Belfu Benian, ve anneleri Türkan rolündeki Nalan Kuruçim’le bir araya geldik. Benian “Mercan bana kendim için yaşamayı öğretti” derken Özavcı, Nazar’dan cesaret almış. Kuruçim’se “Türkan öyle bir bağırıyor ki, herhalde o çığlık kalacak bana Türkan’dan, evrene attığı o çığlık…” diye anlatıyor. Dizinin çekildiği yerlerde dolaşırken ekiple Karadeniz’i ve kadınlarını konuştuk...

Haberin Devamı

- Bir sezondur Trabzon’da yaşıyorsunuz dizi için. Nasıl tecrübeleriniz oldu?

Nalan Kuruçim: Batı Karadeniz’denim ben de. Son 4-5 yıldır köyle ilgili bir planımız için gidiş-gelişler de başladı. Burası bana deney alanı olarak çok iyi geldi. İhtiyacımız olan biraz kuzeyin enerjisi gibi geliyor, ne batı ne doğu... Buranın rüzgarı, denizi, suyu, eserikliği... Karakterlerinde de var o iniş ve çıkışlar, kadınında da erkeğinde de. Bir anda parlıyor, sonra süt liman olabiliyorlar.

Belfu Benian: İkiye ayırıyorum aslında. Gördüğüm bir taşrada, köy ortamında yaşayan Karadeniz kadınları var, bir de merkezde yaşayanlar. Ama bence bu kadınların hepsinin ortak özelliği çok inatçı olmaları. Bir şeyi kafaya takıyor ve onu elde etmek istiyorlar. Mesela fotoğraf çekilmek ya da sohbet etmek. Ama bunu itici bir yerden değil, o kadar güzel bir inatla yapıyorlar ki… Ben eminim köy ortamında karakterim Mercan gibi çok fazla kız olduğuna... Ataerkil bir hegamonyada büyüyen ve maalesef çok fazla hayali olmayan. Sadece ailesine iyi bir evlat ve kocasına iyi bir eş olabilmekle yetinen. Gelen mesajlar, yorumlar bana biraz bunu gösteriyor. Bence buradaki insanların en büyük eksikliği de hayal kurmuyor oluşları. Öte yandan da köyümüzün bir Zeyno teyzesi var, onun gibi kadınların sırtlarında kaç kiloluk odunları evlerine taşıdığını görmek de beni çok etkiliyor. Keşke biz de yaşlılığımızda onlar gibi olabilsek diyorum. Bu anlamda çok güçlüler. İnat ve umut arasında gidip geliyorlar. İnatçılar, umutlular da. Çok fazla Mercan olsa da, içlerinde bir yerde çok büyük bir umut var.

Haberin Devamı

Çağla Özavcı: “Rağmen” kelimesi var burada. Her şeye rağmen yaşamak. Belki istemediği bir hayat yaşıyor ama çocuklarına bakıyor. Çekimde 90 yaşındaki komşumuzun oturarak çapa yaptığına şahit oldum. Diyor ki “Kızım, ben kalp hastasıyım. Burası komşumun bahçesi ama bana rica etti, tabii temizleyeceğim. Yavaş yavaş yapıyorum.” Bir şeyle dolduruyor hayatını. Hayatında geçirdiği kötü olaylara bağlanıp yaşamıyor. “Şu anda nasıl yararlı olabilirim?”e bakıyor. İlk geldiğim dönem şive çalışmak için dolaşıp konuşmaları kaydediyordum. İnsanlar çok sıcakkanlı, hemen yardım eli uzatıyorlar, samimiler.

Haberin Devamı

“Kadınlar birbirini daha iyi anlamalı”

- Karadenizli anne Türkan’ı siz nasıl görüyorsunuz?

Nalan K.: Şehirde büyümüş Nalan olarak anneliğe bakışımla Türkan’ınki farklı, birçoğu belki benim anlamakta zorluk çekeceğim şeyler. Çünkü burada, sosyal çevrenin baskısı kadınların omzunda bir yük. Kadının görevleri var: Anne, birinin eşi… Kadınlığının çok farkında olmadığını düşünüyorum. Biraz kadınlığını yaşamasını isterdim Türkan’ın. Gerçek hayatta anne değilim. Annelik içgüdüsel mi, toplumsal mı; kadınların omzunda gerçekten bir yük mü? Çünkü evin içinde bile babayla çocuk ilişkisinde anne bir tampon. Yani anneler yetiştiriyor çocukları aslında. Bu da fazla bir yük. Ben gündelik hayatımda bu cesareti gösteremedim. Nasıl bir deneyim olurdu bilmiyorum... İnsan olarak hepimizin temel meseleleri ortak. Ben kadının kadını çok iyi anlayamadığını düşünüyorum bazen. Erkekler daha netler, kadının iç dünyası çok daha grift. Bazen erkekleri daha masum bulduğumu söyleyebilirim. Zıt gibi gelecek, şiddeti onlardan görüyoruz ama bu şiddete biz de çanak tutuyoruz. Bu erkek çocuklarını da biz kadınlar doğuruyor, büyütüyoruz. Dolayısıyla artık kadınların birbirlerini daha iyi anlamaları ve birkaç davada yanlarında olmak dışında birbirleri için önemli şeyler yapmaları gerektiğini düşünüyorum.

Haberin Devamı

- Karadeniz’deki bu geleneksel aile yapısına bakışınız nasıl?

Nalan K.: Çok içgüdüsel hareket ediyorlar, gerçekten onlar ‘kutsal’ kadınlar. Evde, tarlada, dışarıda gerçekten çok güçlüler ama kendi hayatlarını yaşamak konusunda bu fedakarlık bazen çok öne çıkıyor ve böyle bir ömür tamamlanabiliyor. Aslında burada evlerin içerisinde güçlü kadınlar. Ama dışarıda “Başımda bir erkek var” durumu bir statü; bunu da gösteriyorlar. Örneğin annelik Türkan’a verilmiş belki en büyük vasıf. Çevresiyle küçük bir hayatı var, bunu muhafaza etmeye çalışıyor. Çevrenin ne dediği onun için çok önemli. Bu yüzden tek kanaldan bakıyor, empati kuramıyor.

Haberin Devamı

Belfu B.: Biz İstanbul’da ailece aynı sofrada oturup çok yemek yemeyen insanlarız. Topluca bir şeyler yaptığımız zamanlar gittikçe azalıyor. Karadeniz’de hoşuma giden şey, bir ritüelleri olması. Bunlar zorundalıktan değil. Sabah birlikte kahvaltı etmeleri, akşam topluca yemeğe hazırlanmak, iftar sofraları… Birlik beraberlik var her şeye rağmen. Bunlar benim çok özlediğim kavramlar.

“Kendimi Karadeniz’e ait hissediyorum”

- Burada yaşıyor ve karakterlerinize bu çevrede hayat veriyor olmak neleri değiştirdi sizde?

Çağla Ö.: Büyüdüm.

Belfu B.: Ben de olgunlaştığımı hissediyorum. Buraya gelmeden önce ben daha uçuk kaçık bir insandım. Burada sanki karakterin ağırlığıyla birlikte dinginleştim ve daha çok sorgulamaya başladım.

- Size neler anlattı Karadeniz?

Nalan K.: Gerçekten biraz yeşile ve doğaya dönmemiz gerekiyor. Çünkü o keşmekeş, para kazanmak, etmek derken şehir hayatında çok basit ama önemli şeyleri kaçırıyoruz. Onun için burada zaman başka işliyor; doğası başka, başka renkler yaşamaya başlıyorsun. Şehir hayatı bizi çok otomatikleştirdi. Burada daha az telefon kullandığımı, daha çok dinlemeye başladığımı, başka gözlerle bakabildiğimi görüyorum.

Çağla Ö.: Sakinliği anlattı bana.

Belfu B.: Ben hayatta çok aidiyet duygusu olan biri değilim maalesef, çok fazla ev değiştirdiğim için. Tuhaftır ki aylardır kendimi Karadeniz’e çok ait hissediyorum. Bu benim ilk işim, ilk göz ağrım. Burada olduğum her an duygusalım.