Pazar Karanlıkta üç ışık

Karanlıkta üç ışık

11.08.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

Karanlıkta üç ışık

Karanlıkta üç ışık


Hemingway ne diyor: "Sinema için nasıl yazılır, anlatayım. Önce kitabını bitirirsin. California sınırı nerededir, biliyorsun. O sınıra gider, karşı yana fırlatır atarsın kitabını. Yok yok, atmazsın. Bırak, önce onlar parayı atsın. Sonra sen fırlat kitabını. Sonra da kaptığın gibi parayı, gazlar gidersin."
* * *
Irwin Shaw bir romanının film haklarını yapımcı Darryl F. Zanuck’a satmış. Daha sonra, belki de Hemingway’in öğütlerine uyarak, hiçbir şeyle ilgilenmemiş; ne senaryoyu görmüş ne de çekimler sırasında sete adım atmış.
Romanından uyarlanan filmin galasına gitmiş. Gösteri sonunda Zanuck gelmiş yanına. "Nasıl", demiş, "filmi beğendin mi?"
"Beğendim", demiş Shaw. "Bundan iyi bir roman çıkarırım. Roman haklarını bana satar mısın?"
Zanuck gülmüş. "Bir şartla" demiş. "Film haklarını bana satarsan."
* * *
Vedat Türkali’nin "Üç Film Birden"inde (Gendaş AŞ) yer alan senaryoları daha önce okumuştum. Yeniden okurken Shaw’un yaşadığı olay geldi aklıma. Türkali, Bekir Yıldız’ın üç öyküsünden ("Kara Çarşaflı Gelin", "Barutçu Maho", "Kaçakçı Şahan") yola çıkılarak yazılan Kara Çarşaflı Gelin senaryosunun serüvenini kitabın giriş yazısında anlatıyor.
Elbette edebiyat başka şey, sinema başka şey. Herkes gibi, romanının sinema haklarını bir yapımcıya satan yazar da bilir bunu. Bilir bilmesine de, beyazperdeye aktarılacak kitabının değiştirilmesine gönlü pek razı olmaz, bölümlerin atılmasına kıyamaz. O zaman, Bekir Yıldız’ın yaptığı gibi direnmeye kalkar.
Neyse ki bu olağan sorun Türkali’yle Yıldız arasında pek büyümeden bastırılmış. Sonuçta da Kara Çarşaflı Gelin gibi sinemamızın yüz aklarından biri ortaya çıkmış.

* * *
"Kara Çarşaflı Gelin"in yanı sıra "Güneşli Bataklık" ile Analık Davası’nın da senaryolarını içeren "Üç Film Birdenöde yer alan giriş yazısı, Türk sineması konusunda araştırma yapanların mutlaka başvurmaları gereken bir kaynak özelliğini de taşıyor. Bir türlü endüstri olamayan Yeşilçam’ın yapısı, çalışma düzeni üstüne önemli bilgiler, değerlendirmeler içeriyor.
Senaryoların yazılış öykülerini anlatan bölümde ise, bir şeyler yapmaya çalışan sinemacılarımızın, "yedinci sanat"ın kendisini bırakıp nelerle savaşmak zorunda kaldıkları anlatılıyor.
Özellikle genç kuşak seyircilerinin bu bölümü okumalarını çok isterim.
* * *
Edebiyata ilk adımlarımı attığım günlerde Memet Fuat’ın bir oyun çevirisini okumuş, dili bayağı yadırgamıştım. Memet Fuat’a sormuştum bunu. "Konuşmaları okur gibi okuma, konuşur gibi oku" demişti. Romanda, öyküde kullanılan konuşma dilinin sahnede, sinemada kullanılan konuşma dilinden ne kadar farklı olduğunu o zaman anlamıştım. Birini "okuyorsunuz", ötekini "söylüyorsunuz".
Vedat Türkali’nin diyalogları bu açıdan da başarılı. Filmlerimizin "kitabi" konuşmalarla örüldüğü yıllar içinde yazıldıklarını göz önünde tutarsak, bu başarının hiç de azımsanmaması gerektiğini ileri sürebiliriz. (Aslında bu özelliği romanlarına da taşımıştır Türkali. Sözgelimi, Bir Gün Tek Başına’daki konuşmalar bir sinemacı yaklaşımıyla kaleme alınmıştır.)
* * *
Vedat Türkali tanıdığım en titiz yazarlardan biridir. Yeşilçam’ın o dönemlerde yabancısı olduğu bu titizliği, inatçılığıyla kabul ettirmeyi başarmış, kitaptaki üç filmden başka sinemamızın her zaman onur duyacağı "Dolandırıcılar Şahı", "Karanlıkta Uyananlar", "Otobüs Yolcuları", "Bedrana" gibi yapıtların senaryolarına da imza atmıştır.
O senaryolar bugün yazılsa, aynı biçimde mi yazılırdı, bilemem. Ama 1960’larda, "karanlıkta uyanılıp" da gün ışığının aranmaya başlandığı bir dönemde en doğru biçimde yazılmıştır diye düşünüyorum.

Romanı okumadan senaryosunu yazmışlardı
Bu hafta senaryodan söz açtık madem, köşemize bazı senaryo yazarlarını konuk edelim:
Raymond Chandler: "Kitaplarım iyi olsaydı, Hollywood’a çağrılmazdım. Kötü olsaydı, ben gelmezdim."
Nelson Algren: "Haftada bin dolara anlaştık. Pazartesi işe başladım, çarşamba kovuldum. Beni işe alan, salı günü sepetlenmişti."
Leland Hayward: "Ben Hecht’le Charlie MacArthur, "Ölmeyen Aşk"ın (Wuthering Heights) senaryosunu iki haftada yazdılar. Walter Wanger için... Bronte’nin kitabını okumamışlardı bile; bir sinopsisten yola çıkmışlardı. Wanger, Sam Goldwyn’e sattı senaryoyu. Goldwyn de korkunç gişe yapan bir film çıkardı. Ben -David O. Selznick için Rüzgar Gibi Geçti’yi (Gone With the Wind) de yazmıştı- kitabı okumadan. Kitabı okursa, kafasının karışacağını söylerdi. Kim bilir belki de haklıydı."
Borden Chase: "Okulu bitiren her çocuk senarist oluyor. Bakalım pornografinin modası geçince ne yapacaklar?"
Christopher Isherwood: "Senarist itirafta bulunması için işkence gören ama itiraf edecek hiçbir şeyi olmayan kişidir."
Joseph L. Mankiewicz: "İyi yazılmış bir senaryo zaten yönetilmiş demektir."
Dudley Nichols: "Senaryo bir fotokopidir; asıl filmi yönetmen yapar."
Cesare Zavattini: "Gerçeği bir öykü gibi anlatmayalım; hayatla perdedeki görüntü arasında bir boşluk olmamalı."
Ferdinand Zecca: "Shakespeare’i yeniden yazıyorum. Harika şeyleri ıska geçmiş namussuz."
































Yazarlar