Pazar 'Köylü köyünde gerek'

'Köylü köyünde gerek'

02.11.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

'Köylü köyünde gerek'

Köylü köyünde gerek





Kayseri'de 1927 yılında altı çocuklu bir ailede doğar Meryem (Siyanuş) Teke. Dokuz yaşında okula başlar: "Okul sabahtan öğlene kadarıdı, öğlenden sonra evdeydik. Karışıktı okul, Ermeni, Müslüman. Hepsi karışığıdı. Bitirdik desem yalanım. Beşinci sınıfa geçtim, babam, böyle başıma yaşmak koydurdu, müdür bey de dedi ki, 'Şimdi artık bunlar kalktı, yaşmak falan' dedi, babam da beni çekti aldı. Beşinci sınıfa geçtim, dörtten beşe geçtim, okutmadı babam, mütaasıpıdı babam."
Karnik Teke ise 1928 yılında Kayseri Talas'ta doğar. Ancak okula gidemez, yakındaki kiliseye devam eder. "Efendim, okula bizim zamanımızda, okul yoğudu, burda kilise vardı, mektep vardı, yıhtılar buraları, okula gedemedik biz. Kilise şurda bizim evin yanında, her zaman geder idik. Papazlar varıdı. Vaftiz yaparlarıdı, nikahları kıyarlardı evlenenlerin, bayramlarda gelir evleri ohurlarıdı. Burda oğlanlar mektebi vardı, kızlar mektebi varıdı, kilise varıdı, hepsini yıhtılar. Benim bu dediğim, altmış senelik laf, altmış, altmış beş sene evvel. Talas'ta beş tane kilise varıdı, hepsini yıhtılar. Bi tek Kayseri'de kilise kaldı, bayramlarda, neyde oraya gederdik, evimizde ederdik ibadet edeceksek."

Oğlum orada bir kız var
"Goyun almaya gettimidi Sarız'da, Sarız'dan goyun aldık, parayı biraz borçlandım, adama dedim ki 'Puğarbaşı'na gel, Puğarbaşı'nda paranı ben getirttireyim' dedim. 'Tamam' dedi. Adamılan Puğarbaşı'na geldik, ordan Hallo isminde bi adam, Kürt, sahalı böyle burda, dedi ki 'Ben parayı Gayseri'de alacam, burda almam' dedi. 'Baba beni buraya niye getirttirdin?' dedim. Ben de telefon ettim babama ki, 'Baba koyun aldım şu ğadar borç var' deyi, babam da pot diye binmiş tortor makinasığa Puğarbaşı'na gelmiş bunlara. Bunlara geliyor, bunu görüyor orda, geldi dedi ki, 'Oğlum orda bi gız var' dedi 'böyle böyle onu sağa alak' dedi. Ben de gettim bahtım, 'Eyi alah' dedik. İstedik aldıh işte gısmetimiş, boğün oldu. On yedi, on sekiz yaşlarında ben de, bu da on yedi yaşındaydı o zaman. O yaşlarda evleniliyodu. Ağabeyim de ölünce, evde de yalığız galınca, babam everdi beni ki, oğlan da acemi, annesi de yalınız deyi, bunu getti getirdiler işte o zaman." Ve Meryem Teke ekliyor: "On yedi yaşındaydı evlendiğinde benimle. Görüşüp değil, anne babalarımız verdi, biz de evlendik. E şimdiki gibi anlaşma manlaşma yoğudu, bazen döğüşürüdük işte anlaşma olmadığından, evet. Yoğudu öyle bi şey, bi defa ailelerin çok sıkı disiplini varıdı, öyle bi şeyler ne duydum ne gördüm, olsa bile çok gizli onları bilemiyorum."
Evliliğinin ilk yıllarını askerlikte geçirir Karnik Teke. "Sarıkamış'ta, Kars, Hasangale'de, Uzunahmet'te, orda yaptıh. Askerik, Fevzi Çakmağın güveysi, Salih Mıtaf Paşa geldi, dedi ki 'Arkadaşlar' dedi, 'bütün' dedi, 'İngiliz'de' dedi, 'gızlar' dedi, 'asker olmuşlar' dedi. Gazete getirmiş elinde. 'Alın bahın' dedi, 'bah' dedi, 'kimi yüzbaşı' dedi, kimi üsteğmen, çıkartmışlar foturafa, foturaflara hep el ele, el ele verdik hep asker bahtı, 'Amma' dedi 'bizim ordumuza' dedi, 'gadın' dedi 'giremez' dedi, 'biz Türk ordusuyuk' dedi. Ben makınalı tufehteydim, birinci avcuydum, çok rahatıdım."
Eşinin askerlik yıllarında terzilikle uğraşır, zamanın nasıl geçtiğini anlamaz Meryem Teke: "Askerde de çok sevildi bu, çok... Terziydim ya, terziliğilen zenginler hep dikişlerini bana getirirdi, çok, çok güzel dikeridim ve çok da beğeniliridi. Sekiz, on tane talebem varıdı, nası, askerliğinin nası geçtiğini bile bilemedim. Çünkü çalışıyordum. Eve gelip gidiyorlardı, ders veriyordum. Otuz lira falan veriyorlarıdı. Benim ustam, İstanbulluydu, Pınarbaşı'nda, sanat olarak, İstanbulluydu, bir yüzbaşının karısıydı, orman askerlerinin dairesi vardı, bizim eve yakın. Annemilen tanıştılar, bana dikiş öğretti o hanım. Önceleri pek hevesliydim. Karnik ağanın afedersin pantolonunu sökeridim çünkü çok hevesliydim. Üstüne kalıbı yatırırıdım. Karnik ağanın pantolonlarını, kardeşlerinin pantolonlarını bile dikeridim, öyle hevesliydim. E, muhit küçük olduğu içün hemen duyuluyordu. İşte babama Karaoğlan derleridi, Zımpat efendi ya, Karaoğlan'ın gelini, çok güzel dikiş yapıyorumuş, çocuklara öğrediyomuş diyen geldi, diyen geldi, fazlasını da alamadım."
Üç sene bekler eşinin askerden dönmesini: "Ben de burda evlendiğim için Karnik ağa da askeridi. Babam beni yalnız bırakmamak için hep buraya geldiydi. Üç sene askerlikten sonra geldi Karnik ağa. Babamgil İstanbul'a taşındılar. Erkek kardeşlerim hep İstanbul'a taşındı. Orda da üç-beş sene durduktan sonra Amerike'ye çekildiler. 6 Eylül'den sonra, kardeşlerim gitti, arkadan o evdeki iki kızı aldılar, ondan sonra işte annem, babam hepsi gittiler, ben buralarda kaldım. Ahrabamız çoh Amerika'da, çoh ahrabamız var orda. Her işi yapıyolar, kimisi saraf, kimisi manıfatıracı, kimisi, her biri zengin adamlar bunlar, zengin, işleri iyi, çiftlikleri var, bilmem neyi var, çoğunun, her birinin bi işi var..."
Askerlikten sonra doğan oğulları Sarkis ile birlikte üç çocukları olur Teke çiftinin, biri ölür: "Ohudu işte, bi gız çocuğumuz varıdı, ohudu. Terziliğe saldık, terzilikte çalıştı, oğlan da işte ohudu, liseyi ohudu bitirdi, o da Istanbul'a getti, Istanbul'da şimdi."

Pastırmayı Ermeniler yapardı
"Koyun, inek, bu hayvanları alırıdıh. Bizim işimiz koyunulan sığır alırıdık. O zamanları sığır, etlikçi keserdi, bu değirmenler varıdı, Gayseri'de. Sekiz on dene zengin Ermeniler varıdı, etlikçilik yapardı. Türkten bi dene etlikçilik yapan adam yoğudu. Bastırma, sucuğu yapmayı bilmezleridi, ama ogrendiler tabi, yapıyolar şimdi o başka. Yüzlerce, binlerce inek kesiliridi. Bütün dışarıya ihrac ederleridi. Istanbul, Angara, mesela bu şehirlere tüm Gayresi'den gederidi. Çoğ uğraştık bu hayvancılığılan, elli-altmış sene ben uğraştım, belki babam da uğraştı yetmiş-seksen sene. Dedem de bu işilen uğraşırımış, bu hayvancılığılan, o zamanın behrinde efendim köylerde olsun, şehir yerlerinde olsun, halk bütün hayvacılığılan geçinirdi. Sen goyun beslen, öteki adam inek beslerdi, yağıydı, südüydü, peyniriydi, bunu satarıdı, bununlan geçiniridi. Bir zaman burıya çok köylerden adam geldi, Talas'a. İsmet Paşa bile emir verdi ki, 'Gelen koyluleri geri koyune savacan' deyi nahiye müdürlerine. O zaman müdür varıdı, nahiye müdürleri varıdı. Nahiye müdürü geldi dedi ki, 'Sana bi hafta müsaade, bi hafta zarfında koyüne gidecen, gitmezsen karakola gotürür döğerim seni' dedi. Bütün buraya gelen koyluyu bütün koyune savdı. Şimdi İstanbul, Angara, Gayseri, Talas, akın yapıyolar, hukumet bunun önüne duramıyo neyse. Eski hökümat, İsmet Paşa çok akıllı adamıdı yahu, valla. Dedi ki 'Koylü koyünde gerek' dedi. 'Koylü olmasa' dedi, 'hayvancılık olmasa' dedi, 'nerden gelecek bu yağ, peynir, yoğurt, yağ dedi, et?' dedi. Hah, ticaret çok değişti. Şimdi ticaret çok zora bindi, çünkü adam çek veriyor, ödemiyor, senet veriyor, ödemiyor, gırk dene sahtekarlık yapıyor."
Karnik ve Meryem Teke zamanlarının çoğunu evde bir arada geçiriyorlar artık. Yirmi yıl önce Bağkur'dan emekliye ayrılır Karnik bey: "İhtiyarladım, gidip gelemiyom gayrı, bırahtım ya. Valla gunlerim işte geçiyor iyi, kötü. Kahveye getmem, kahveden hoşlanmam, dumandan, tozdan durulmaz, kahvede ne işim var. Vardın mı ciğara dumanından durulmuyor. Eskiden çok arhadaşım varıdı, galmadı kimse. Asker arhadaşım varıdı, üç dört dene, hep öldüler.. Dohtorlar 'Emmi kalbin oynamış' dediler, bahtılar, kalp ilacı verdi, dedi ki buğa devam et. Şimdi bi şeyimiz yoh hamdolsun..." n


Talas Amerikan Koleji
"Orda bütün dışardan gelen çocukları, İstanbul'dan, İzmir'den, Angara'dan, her böyük dövlet... şeylerden şehirlerden gelen çocuklar burda ohurdu. O zamanın behrinde bin lira, iki bin lira para verirlerdi, çocuhlar burda yatarlar, galkarlar, çamaşırları yıhanır, yemeklerini yirler, sipor yaparlar, sanat bellerler, marangoz, demirci, böyle sanatlar varıdı. Öğretmenler vardı, İngilisçe, Alamanca ders veren, burda böyle yaşıyolardı, sonradan bu mektebi gapattılar işte. Bu çocuhlar dağıldılar, gettiler hep. Ermeni çocuhları da varıdı, kimisi tercüman oldu, kimi bilmem ne oldu... Hep gettiler, ac galdılar, barınamadılar, maaş alıyolarıdı çalışıp, yüzlerce adam çalışıyodu, çamaşır yıhıyan, yemek bişiren, yardımcısı... Hamamcısı, efendime söyliyim bekçisi, yüzlerce adam varıdı, hep çalışıyodu, demircisi, çocuhlara zanaat bellemek için, marangozhanesi, hepsi..." Kolejin Talas'a katkısını anlatan Karnik Teke'nin sözlerine ek yapıyor Meryem hanım: "Ermeniler hep gider oraya, çalışırıdı. Biz de ne annem, yani kayınvaldem, ne ben, ne görümcem, ne kızım hiç öyle gidip oralarda çalışmadık. İşte erkek ekmeğini yedik, büyüdük. E, çamaşır makinası yoktu o yıllarda, elde çamaşır yıkarlar, odun kırarlar erkekleri. Her şeye Amerikalılar çok güzel yardımcı oluyordu. Ama kapanınca herkesin çocuğu burda ne iş var dediler, hep İstanbul'a döküldüler, arkadan anneler, babalar gitti, Talas işte şimdiki gibi sinek uçuyor gibi kaldı."

Eşkıyalar
"Ne aşkıyalar vardı ya, bir Gopçek varıdı... Gopçek, belki tarihlere geçti, öyle bi pezeveng, yüzbaşının avradını yahtı, çama bağladı yahtı, böyle bi adamdı. Şu evde otururudu, Kör Memet isminde bi adam varıdı, nahiye müdürüylen ortağıdı. Şimdi ağşama kadar bu adam soyar, sen gelin, garagola şikayet ediyon. 'Kaç liran varıdı?' diyor, 'On gırmızı liram varıdı, aldı' diyor, öteki geliyo, 'Beş gırmızı liram vardı aldı' diyor, yazıyor, ağşam oldu mu Kör Memet geliyor, kaç lira aldı, elli lira, yirmi beş lirayı nahiye müdürüne veriyor. Şu Çardakbaşı var a, orda adamları soyuyo. Sırasallar varıdı, orda çamaşırlar yıharlardı, orda gadınların altınını alır gaçarımış. Böyle adamlar çoğudu ya. Çok basarlarıdı. Çok yaman adamlar varıdı, hep öldürdü Atatürk, Atatürk öldürdü. Hee, Gopçek diye bir adam, iki dene yiğeni, bi de gendi, hökumata garşı goyuyolar, böyle, o zaman hökumat zayıf. Bomba atıyolar, askerler vardımıydı, askerler yaralanıyo, bilmem ne ediyo, böyle. Atatürk dedi ki, 'Bunları öldürürsen, bu aşkıyaları' Gopçeğe dedi, 'Seni affedicem' dedi. Bunlara demiş ki, 'Buyrun siz' demiş, bi dene goyun getirmiş, kesmiş, bişirmişler, yemişler, 'Uyuyun acık' demiş, onların ağşamdan uyuduğu yere, Gopçek silahı alıyo, bunların hepsini vurdu, aşkıyaya birbirini vurdurdu. Ondan sonra Gopçeği yakaladılar, Gopçeği de vurdular, astılar, geberttiler."





TARİH VAKFI
Tarih Vakfı sözlü tarih arşivi oluşturmak için tanıklıklarınızı kaydediyor. 70 yaş üzeri 1000 kaynak kişiye ulaşmayı hedefliyor. Ünlülerle değil, içimizden birileriyle... Sizin önereceğiniz kişilerle, dedelerimiz, ninelerimizle... Köylerde, kasabalarda, fabrikalarda geçen hayatlar... Hasatlar, vardiyalar, düğünler, seçimler, yemekler, camiler, kadın matineleri... Tarihe Bin Canlı Tanık Projesi, sözlü tarih görüşmeleri ile, günlük yaşamın, toplumsal geçmişin belleklerde kalmış ayrıntılarını içeren yaşam öykülerini kaydetmeyi hedefliyor. Bugüne kadar projeye destek olan Türk Tabipler Birliği'ne, İnşaat Mühendisleri Odası'na ve Kayseri Ticaret Odası'na maddi desteklerinden dolayı teşekkür ederiz. Siz de projeye destek olun, tarihe katkı da bulunun: Telefon: 0212 327 86 58
Faks : 0212 227 37 32 e-posta: tbct@tarihvakfi.org.tr


  • Danışmanlar: Doç. Dr. Aynur İlyasoğlu-Doç. Dr. Esra Danacıoğlu
  • Proje koordinatörü: Gülay Kayacan
  • Görüşmeyi yapan: Hakan Koçak
  • Deşifre ve redaksiyon: Sevil Üzrek
  • Görüntü kaydı: Tamer Üstel
  • Yayına hazırlayan: Tuba Çameli


  • Kaynak kişi önerilerinizi ve maddi desteklerinizi bekliyoruz:
    Tel: (0212) 327 86 58
    Faks: (0212) 227 37 32
    e-posta:mailto:tbct@tarihvakfi.org.tr

    www.tarihvakfi.org.tr