Pazar Liseler yarışıyor

Liseler yarışıyor

19.08.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:

Onlara "Anadolu'nun Galatasarayları" deniyor. Eğitimde büyük kentlerin baskınlığına karşı, taşranın direncini temsil ediyorlar. Ve mezunlarını devletin kilit noktalarına yerleştirerek yavaş yavaş idareyi devralıyorlar

Liseler yarışıyor

Ada İkişer cumhurbaşkanı çıkaran Afyon ve Kayseri Lisesi, Türk siyasi hayatına damgasını vurdu can.dundar@e-kolay.net İşte o günden beri, Anadolu'nun iki köklü lisesi, cumhurbaşkanı çıkarmak için yarışıyor:Biri Afyon Lisesi... Diğeri Kayseri Lisesi...Önce Kayseri Lisesi 1945 mezunu Turgut Özal'ı Köşk'e çıkardı.Afyon Lisesi, buna 1941 mezunu Süleyman Demirel'i Çankaya'ya yollayarak karşılık verdi. Hemen ardından da 1958 mezunu Ahmet Necdet Sezer'i cumhurbaşkanı yaparak öne geçti.Şimdi Kayseri Lisesi, 1968 mezunu Abdullah Gül'le durumu eşitlemeye hazırlanıyor. Daha da ilginci MHP, Gül'ün karşısına yine bir Kayseri Lisesi mezunu Sabahattin Çakmakoğlu'nu çıkarıyor. Hangisi kaybederse kaybetsin, kazanan Kayseri Lisesi olacak. Malum; Türkiye tarihinde cumhurbaşkanları genellikle askeri liseden yetişirdi. Cumhurbaşkanlığı, Genelkurmay Başkanlığı'nın doğal bir uzantısıydı sanki... Sonra darbelerle birlikte Köşk'te askerlerin devri de bitti. Yarış sadece cumhurbaşkanlığında da değil; iki lise de her alanda bibirinden ünlü mezunlar yetiştirmekle övünüyor.Örneğin Anayasa Mahkemesi Başkanlığı'nda Afyon'un Ahmet Necdet Sezer'ine, Kayseri Yekta Güngör Özden'le cevap vermiş.Sanatçılarda Kayseri listesinde Göksel Arsoy ile Emel Sayın var. Afyon'da ise yönetmen Yücel Çakmaklı ile Emel Müftüoğlu...Afyon bir de Genelkurmay Başkanı yetiştirmiş:Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı... Siyasetçilere gelince:Kayseri, (şimdilik) bir cumhurbaşkanı, iki başbakan, beş parti lideri, yedi bakan yetiştirmekle övünüyor.Osman Bölükbaşı, Turhan Feyzioğlu, Sadettin Bilgiç, Mehmet Yazar, Sabahattin Çakmakoğlu, Korkut Özal, Halim Aras, Bahattin Yücel, Kayseri'nin iftihar listesinde...Afyon Liseli politikacılardan bazıları ise şunlar:Eski bakanlar Halil İbrahim Özsoy, İsmet Attila, Arif Demirel, Mete Tan, Rasim Hancıoğlu ve Ali Topuz ile Millet Partisi Genel Başkanı Aykut Edibali...Ayrıca Selahattin Duman, Dr. Haydar Dümen ve Tansu Polatkan da Afyon mezunu...Kayseri'nin iftihar ettiği edebiyatçı mezunu ise Behçet Kemal Çağlar... Lisenin marşı da, okulun öğretmenlerinden Faruk Nafiz Çamlıbel'in imzasını taşıyor. Şöhretler yarışı Peki binlerce lise arasında bu ikisinin öne çıkmasının sırrı ne?Bunun tarihi, coğrafi ve iktisadi nedenleri var.İkisi de Osmanlı döneminde kurulmuş, köklü eğitim kurumları...Kayseri Lisesi 1893'te Mekteb-i Mülkiye İdadisi olarak eğitime başlamış.Afyon Lisesi ise 1894'te Rüştiye Mektebi olarak kurulmuş. Kurtuluş Savaşı sırasında bir ara Meclis'in Kayseri'ye nakli söz konusu olduğunda, Kayseri Lisesi'nin Millet Meclisi'ne ev sahipliği yapmak üzere hazırlandığı biliniyor.Okulun 1920-21 öğretim yılı mezuniyet defterinde, son sınıfların karşısında şu not var:"Lise son sınıf talebeleri, Sakarya savaşı için cepheye gidip hepsi cephede şehit düştüğünden, bu öğretim yılında okulumuz mezun verememiştir."Coğrafi nedene gelince:Her iki lise de bölgelerinin kavşak noktalarında, yetenekli öğrencileri kendine çeken birer ışık kaynağı konumundalar.Afyon Lisesi, Isparta, Denizli, Kütahya gibi altı kentten öğrencileri kabul eden bir yatılı bölge okulu olduğundan, Ispartalı Demirel'le Afyonlu Sezer'i buluşturabilmiş.Okuma imkanı olmayan, çalışkan, zeki gençleri sınavla alıp yatılı okuttuğu için bunca başarılı öğrenciyi mezun edebilmiş. Cazibe merkezleri Bugünlerde, bir mezunlarını Köşk'e yollayacak olmanın gururunu yaşayan Kayseri Lisesi'nin Müdürü Ömer Güven ise Afyon'la Kayseri'nin başarı sırrını çok farklı bir nedene bağlıyor:"Afyonlu da Kayserili de sayılarla düşünür." Böylece, başarı yolunda harfleri konuşturma yeteneğinden çok, sayılara hükmetme becerisinin önem kazandığının işaretini veriyor.Yatık dikdörtgen şeklindeki, iki katlı mimarisiyle Osmanlı'ya uzanan mirasını hissettiren bu asırlık taş binalar, büyük kentlerin eğitim devlerine meydan okurken, o binaların yüksek tavanlı sınıflarında okuyanlar, okullarının girişinde asılı mezunların fotoğraflarına bakıp "Sıra bende" diye yarın düşleri kuruyorlar. Harfler yerine sayılar Kayseri Lisesi'nden bir anı Yusuf Özmerdivenli, Kayseri Lisesi'nin eski müdür yardımcısı...Lisenin üç ciltlik tarihini yazmış.O tarihçede şair Behçet Kemal Çağlar'ın Kayseri Lisesi'nde öğrenci iken Atatürk'ün liseyi ziyaretine dair ilginç bir anısı yer alıyor. Özetleyerek aktarıyorum:"1923'te Kayseri Lisesi'nin ilk sınıfındaydım. Vatanın, istiklalin, zaferin ne olduğunu yeni anlayan, o yaşlardaki her Türk çocuğu gibi ben de Mustafa Kemal'i görmek arzusu ile deli gibi idim. Bir gün haberi geldi: 'Doğu yolculuğundan dönüyor; Kayseri'ye uğrayacak.'İçimiz, içimize sığmıyordu.Şerefine bir fener alayı tertip edileceğini, eğer balkona çıkar görünürse, O'na Kayseri adına seslenmek için liselilerden birinin bir nutuk hazırlayacağını duymuştum.Edebiyata küçük yaştan beri hevesli idim. Kayseri adına Mustafa Kemal'e ateşlenen ber olamaz mıydım?O akşam hiç bir şey yemeden, dededen kalma eski konağın üst katına kapanmıştım. Sabaha kadar yazıp bozdum. Nihayet bir hitabe, bir de şiir yazmış bulunuyordum.Okudukça değiştiriyor, içimdeki tapınışı hiçbir kelimeye emanet edemiyordum. Gözümü kırpmadan, ağzıma bir lokma almadan mektebe koştum; hocalarıma, arkadaşlarıma okudum.Beğendiler; nihayet iş idare büyüklerine duyuruldu. Beni çağırıp okuttular; beğendiler.'Babası yardım etmiş olacak' diye fısıldaştılar. Zoruma gitti. Bazı yerlerini yanlarında işleyip güzelleştirdim; o zaman inandılar, kutladılar.Fener alayı başlarken, mum ışıklarından fazla benim içim titriyordu.Alkışlar, haykırışlar o kadar canlandı ki, Mustafa Kemal, güzel yüzü heyecandan ağarmış; güzel gözleri parıl parıl, balkonda bir genç alev gibi görünüverdi. Bana 'Haydi' dediler. Balkona çıkan merdivenleri uçar gibi geçtim. Yan yanaydık; sanki o taş balkonda haceri muallakta idim, miraca ulaşmıştım, titriyordum. Sesim tutulmuştu, ruhum gürlüyordu.Hitabeyi ezberden yeni vasıflar bulup katarak coşup çağlayarak söyledim.Bana elini uzattı; öptüm mü, bağrıma mı bastım, hâlâ bilmiyorum." "Atatürk, Gül'ün okulunda" Aradan 11 yıl geçer. Çağlar, bu kez şair olarak Çankaya'ya, Atatürk'ün sofrasına davet edilir. Ancak büyük yemek salonuna ilerlerken onun mermeri çınlatan öfkeli sesini duyar. Atatürk, sofradakileri, Çağlar'ın deyimiyle "kim bilir hangi küçük ihmallerinden dolayı titizlenerek" paylamaktadır. Şair, el öpemeden sofraya "Buyur" edilir. Ve oturur oturmaz sofradaki öfkeden payını alır:"Beyefendi" diye gürler Atatürk:"Siz milli şair geçiniyorsunuz; tarihten kara cahil olup olmadığınızı anlayalım. Bize şöyle taş devrini, tunç devrini bir anlatın bakalım."Çağlar şaşırarak "Benim takrir iddiam yok" der; "İzin verin de not alayım."İzin çıkar. Çağlar içeri odaya çekilir. 10 dakika sonra çağrılır. Koşar. Notlarını çıkarır. Herkes taş devrine dair bilgiler beklerken, o, şu mısraları okur:"Sorma, dünya tarihi, bana kaç devre diye;Ömrümün tarihini sen böldün, üç devreye:Senden evvel, seninle, senden sonra devri var.İptidai ve meçhul, bir kablettarih kadar,İşlenmiş bir yeri yok, günlerce evir, çevirTaş devri ve tunç devri, senden evvelki devir."Bu mısralarla, Atatürk'ün yüzündeki sert çizgiler gevşer. Gülüşürler.Atatürk "Ben bu çocuğu ilk defa Kayseri'de, karşımda nutuk söylerken tanımıştım" diye sofraya takdim ettiği Çağlar'a döner ve der ki:"Senin yaptığın şairlik değil, Kayserililik... Ama beni aldatabildin ya, sen ona bak..." 11 yıl sonra