Pazar Mahvedici günlük

Mahvedici günlük

25.03.2001 - 00:00 | Son Güncellenme:

Mahvedici günlük

Mahvedici günlük


Pazartesi: Çok param olunca ne yapacağıma karar verdim. Sinir sistemimin yarısını aldırıyorum. Kalan yarısını MHP’ye hibe edeceğim. Bu sinir sisteminin tek kişilik olmadığı kesinleşti. Sinir ve sıkıntıdan olan beşinci hastalığımla tanıştım: Zona. Doktor "Hassas bir tabiatınız olmalı" dediğinde, terbiyeli bir şekilde susmayı yeğledim. Zonanın dünyanın bana karşı yürüttüğü inatçı taarruzun bir parçası olduğunu anlamam uzun sürmedi. Yakın çevreye durumun ciddiyetini cep telefonundan mesaj çekerek bildirdim.
Makedonya’daki savaştan kaçıp gelenlerin tamamı sokak müzisyeni olarak istihdam edilemeyeceğine göre onlar için bir televizyon kanalı kurma fikri aniden aklıma geldi. Bu fikrimi uygun bir zamanda patrona açmaya karar verdim.
Salı: Arkadaşlarım telaş içinde arıyorlar. Dün onlara attığım mesajlardan şüphelenmişler. "Ben Zonalisa’yım", "Vazgeçtim ve Napoleon Zonapart oldum!" mesajlarına alındıklarını sanmıyorum fakat "Bilmiyorum seninle zonamız ne olacak" cümlesinde bir tehdit sezmiş olmalılar.
Bolu’da verilen otobüs molasının "Bola" diye adlandırılmasının, "sakın" ve "kesinlikle" sözcüklerinin aynı cümlede kullanımı söz konusuysa enerji tasarrufu sebebiyle "sakınlıkla" denmesinin çok şahane bir fikir olduğunu düşündüm. Heyecan içinde Türk Dil Kurumu’na mektup yazdım. Oradan hortumlanan parayla yeni bir dil uydurmayı önerdim.
Biraz önce iki yeni sözcük buldum. Portakal yerine "portalak", tulum giymiş tombik kadına da "tulumbik" denmesinin neşeli bir dil oluşturma yolunda atılacak dev adımların başlangıcı olduğuna eminim.
Patrona savaştan kaçan Makedonlar’la ilgili projemi açtım. "Ağlayacaksan hiç anlatma" diyerek beni odasından kovdu. Sanırım "hassas bir tabiatı" var.
Bütün uyarılarıma rağmen Afganistan’daki heykelleri bombaladılar. Bunu onlar istedi. Gördüğüm ilk Taliban’ın yüzüne tükürmeye kararlıyım.
Çarşamba: Bugün hiç iyi değilim. Önce "Ontolojik (varlıksal) muhafazakar" olduğumu öğrenerek sarsıldım. "Fiziksel gerçekliği önemli sayan, simülasyona (taklide) dayalı gerçeklikten korkanlara" bu ad veriliyormuş. Oysa ben aç Afrika ülkelerine internet teknolojisi ihraç etmeye çalışan zengin ülkelere karşı mücadelemi ilerici bir tavır sanıyordum. Galiba bütün insanları "kardeşim sanmak gibi bir rahatsızlığım var"!
Üstelik bugün yaşlandığımı anlamış bulunuyorum. Yaranın kabuğunu kaldırmadan kaşıma bilgisi çocuklukta kalmış. Bugün bunu yapamadığımı fark ettim.
Bunlar yetmezmiş gibi, bütün şehirli kadınlar Güneydoğu’ya gitmiş. Hem ağlayıp hem halay çekmişler. Sarsılmış, duygulanmışlar. Bu konudaki görüşlerimi sinir sistemimle ilgili ameliyatı olduktan sonra yazmanın daha sağlıklı olacağını sanıyorum.
Perşembe: Bakkalla önemsiz sürtüşmeyi saymazsak sakin bir gün. Tam sigara alırken ve paketi ikimiz aynı anda tutuyorken, açık olan televizyondan zam haberi geldi. Bir süre fiyatın zamlı olup olmayacağı üzerine tartıştık. Gelişmiş münazara tekniklerim sonuç verdi: Paketin havadayken bana ait olduğunu kabul ettirdim. Ben de tartışma konusu 50 bin lirayla bir sakız almaya razı oldum. Toplumsal barış için iyi bir şey yaptığıma inanıyorum.
Cuma: Türk Dil Kurumu’ndan yanıt geldi. Tam beklediğim gibi, olumsuz. Artık "Çocuk Dili Sözlüğü" çalışmalarını, tıpkı diğer çalışmalarım gibi tek başıma yürütmek zorundayım.
Rahiplerin rahibelere tecavüz ettiğini öğrendim. Hiç şaşırmadım. Artık kötülüğe şaşırmıyorum.
Uykum kaçtı. Tecavüzcü rahiplerin Talibanlar’a verilip karşılığında Pakistan’ın kabul etmediği Afgan mültecilerin Vatikan’a gönderilmesine ilişkin bir uluslararası sözleşme taslağı hazırladım. Hızımı alamadım. Mescid-i Aksa’nın tam yarısından ikiye bölünmesini mümkün kılan bir mimari proje geliştirdim.
Saatler geçtikçe projemin kusursuzluğundan şüphelendim. Filistin’le İsrail arasındaki anlaşmazlık yaratan bölgenin "dublex ülke" haline getirilmesi daha mantıklı geldi. Bu bölgedeki sokaklara, otobüslere, banklara ve her şeye ölen Filistinli çocukların isimlerinin verilmesini de anlamlı buldum. Uyuyamıyorum.
Cumartesi: Beklediğim açıklama geldi. Subcommandante Marcos: "Yeryüzünü yürüyoruz. Yürüyen yeliz" dedi ve ekledi:
"Herhangi bir yenilgi olmayacak dünyanın rengi için. Paranın rengi yerine toprağın rengi geçecek" dedi.
Deniz kıyısında bir çocuk başka bir çocuğa elma uzattı. Ağladım. Baharın geldiğini anladım. Artık uyuyabilirim.

Duyuru: E-mail adresim ecetem@hotmail.com olarak değişti. Bir haftadır gönderdiğiniz mailleri de alamadım.