Pazar 'Manzaraya baktığım penceremi değiştirdim'

'Manzaraya baktığım penceremi değiştirdim'

01.04.2018 - 01:30 | Son Güncellenme:

“8. Gün”de parlak bir bilim kadınını oynayan Ceyda Düvenci ile oyunculuk, hayat ve mutluluk üzerine söyleştik.

Manzaraya baktığım penceremi değiştirdim

Atv’de yeni başlayan “8. Gün” dizisinde yaman bir jet yazılımcısı olarak karşımıza çıkan Ceyda Düvenci ile sohbetimiz o çok bildik tabirle, hayatın kendisine verdiği limondan limonata yapan bir kadının hikâyesine dönüştü. Gün gün önemli adımlar atan yedi yaşındaki serebral palsili kızı Melisa ve onun aracılığıyla hayatlarına dokunduğu insanlar, eşi Bülent Şakrak ve dokuz ay önce aralarına katılan oğulları Okan Ali ile kurdukları o huzurlu ve şenlikli dünya, insana en hafifinden “Oh be, güzel şeyler de var” duygusu veriyor. Umarım okuyanın da manzaraya baktığı pencereyi değiştirmesine yardımcı olur.

Haberin Devamı

- Siz doğumdan sonra daha bir süre dizi yapmayı düşünmüyordunuz. Herhalde çok ikna edecek bir şey oldu, nedir o?

Okan Ali’ye bakıyor olmak, Melisa okuldan geldiğinde onunla bire bir ilgilenmek; anne ruhumun çok tatmin olduğu bir süreçten geçiyordum. Fakat senaryoyu 20 dakikada soluksuz okudum. Çünkü bu benim mesleğimdeki 23. yılım ve hiç böyle bir kadın karakteri oynamadım. Her şeyiyle çok ters köşe bir rol. Bir bilim kadını, zengin bir ailenin kızı, acıların kadını değil ama hayatın içinde bir acı yaşamış. Yaralı ama güçlü, hani bastırmış bütün romantik duygularını, aslında çok dişi ama erkeksi görünümlü. Kadroyu da duyunca olmak istedim işin içinde.

Manzaraya baktığım penceremi değiştirdim

- Daha feminen ve anaç tarafları belirgin bir kadınsınız. Bu rol için sizi düşünmeleri de hoş bir şey.

Haberin Devamı

Aynen. Kartelamda çok değişik bir renk olmuş oldu.

“YEMEĞİNİ DE HAZIRLIYORUM”

- Peki oğlunuz daha dokuz aylık, nasıl bir düzenleme yaptınız evde? Eşiniz nasıl yaklaştı diziye girmenize?

Bülent “Hemen kabul et” dedi, “Düzen kurulur, zaten sekiz aylık oldu, her gün beraberdin”. Ve öyle bir şans oldu ki çekim mekânım evimin bir alt sokağı. Set genelde gece olduğu için oğlan uyuyordu, kız uyuyordu, ihmal etmiş olmadım. Bir dadı bulduk kendimize, zaten emzirmeye, süt sağmaya devam ediyorum. Katı gıdaya geçti altıncı aydan itibaren, şimdi artık yemeğini de hazırlayıp bırakıyorum. Oralarda çok ipleri bırakan bir yapım yok anne olarak.

- Siz zaten anladığım kadarıyla hayatının her döneminde bir sürü iş yapan birisiniz.

Evet ajanda yapmaya başladım üç senedir, Meli Melek Ajandası. Yaşadıklarımı paylaşıyorum, hayat karşısında güçlenmelerini sağlıyorum, biraz çabuk yoruluyoruz çünkü. Çok talihsizlikler yaşamış bir insanım kendi hayatımda. Artık bir misyoner olduğumu düşünüyorum bu konuda. Ajandayla birlikte kullananlara bir mutluluk veriyorum, içindeki notlarla, yapmaları gereken ödevlerle, okuduğum kitaplardan beni güçlendiren bölümleri paylaşıyorum.

- Nasıl ödevler veriyorsunuz?

İşte kendine bir demet çiçek al, eve git güzel bir müzik aç, çok sevdiğin bir filmi izle gibi, biricik olduğunu hatırlatacak notlarım oluyor.

Haberin Devamı

“GARİP BİR RUH BENİM KIZIM”

- Peki siz bunları yapıyor musunuz?

Yapmadığım ya da motive olmadığım hiçbir şeyi koymuyorum. Onun dışında şimdi o olumlamalardan defter yapıyoruz, çocuk kitabı yazdım, onun devamı geliyor, “Bal Köpüğü” serisi.

- “Bal Köpüğü” Melisa’nın adı değil mi?

Evet, o da serebral palsiyi daha yumuşacık bir dille anlatmaya özen gösterdiğim bir kitap. Çünkü Melisa ile gittiğimiz ortamlarda insanların bilmedikleri için bakışlarından, sordukları sorulardan çok rahatsız oluyorum. Artık Melisa yedi yaşında ve her şeyi anladığı için kırıldığı anlar oluyor. Ama biz kendimizi doğru anlatmaya başlayınca her şey değişti. Bir Can Bir Umut Derneği ile çalışıyorum ben, para topluyoruz ve yaklaşık 50 tane çocuğun hayatını değiştiriyoruz senede. Meli Melek Ajandası’ndan kazandığım paranın bir kısmını oraya veriyorum. Ameliyat oluyorlar, walker alıyoruz, ayaklarına atel alıyoruz, ayağa kaldırıyoruz birçok çocuğu.

Haberin Devamı

- Ne kadar mutlu bir hali var Melisa’nın fotoğraflarda.

Çok mutlu. Çok özgüveni yerinde, şimdi bağımsız çok uzun adımlar atmaya başladı. “Ne güzel yürüyorum değil mi anne?” diyor. Tabii ki anne olarak yapamadıklarını daha iyi yapabilsin diye uğraştım ama genelde ona yapabildikleri için teşekkür ettim ve tebrik ettim. O da yapabildikleriyle çok mutlu bir çocuk oldu. Bir serebral palsi bisikleti almıştık, ilk bindiğinde ben yoktum, Laden diye bir çocukluk arkadaşım var ona demiş ki “Hayat bazen çok zor ama denemeden asla pes etmemelisin”. Üçüncü gün bisiklete süper biniyordu. Ben de bunu Instagram’da paylaştım, Melisa’ya da “Biliyor musun” dedim, “Söylediğin her şeyde insanlar çok güçleniyor, hayatta başaramadığı şeyleri başarmayı deniyor, bir çoğu da başarıyor”. “Anne, sana bazen böyle cümleler söyleyeyim, sen bunları paylaş böyle devam edelim” dedi. “Kesinlikle,” dedim, “Bence sen büyüyünce büyük kalabalıklara çok güzel söyleşiler yapacaksın, kahramanlık örneği olacaksın”. “Ben zaten bir kahramanım” dedi. O kadar misyonunun farkında ki, garip bir ruh benim kızım. Hayatın en ufak bir detayından bile kendine mutluluk çıkartabiliyor. Cuma günleri Bülent ile çizgi film partisi var. Cumartesi günleri babasıyla hayal kurma partisi var. O gece köfte yeniyorsa hemen o köfte partisi oluyor. Hemen meseleyi eğlenceye çevirmeyi seviyor. Bize de bunu öğretiyor bir yandan.

Manzaraya baktığım penceremi değiştirdim

Haberin Devamı

“HAYAT BANA BÜLENT’İ VERDİ”

- Cilt bakımı, güzellikle ilgili yaptıklarınız var mı?

Fondöten kullanmıyorum hiç. Yüzüme herhangi bir şey de yaptırmıyorum. Altı ayda bir cilt bakımına gidiyorum. “Suyun Gizli Mesajı” kitabını çok inanarak okumuştum, için iyiyse, ruhun iyiyse cildin de iyi, hayat da iyi, sen de iyisin. İçin karalar bağlıyorsa yüzün de karalar bağlıyor ve yediğin şey de toksin oluyor bence.

- Peki bunun yolu ne sizce?

Şükretmek. Sağlıkla çok sınanmış bir kadın olduğum için, ben hayata uyandığımda, kocam sağlıkla gözünü açtığında, çocuklarım sağlıkla “Anne” diye seslendiğinde ona şükrediyorum. Ve var olan şeylerine şükrettiğin an, var olanlar çoğalmaya devam ediyor“Neden ben?” diye uyanmak için çok sebebim var.

- Hiç demediniz mi?

Çok dedim, demez miyim? O yüzden yanlışa düştüğüm zamanlarım oldu ama hep toparladım. Şimdi “İyi ki ben” diyorum. İyi ki Melisa benim kızım. Çok değiştirdi beni, hayatı, vizyonumu, anneliğimi, kadınlığımı. Bunu demek tabii ki bir süreç. Ama dediğin an sihirli değnek değmiş gibi her şey değişiyor. “Dört Anlaşma”yı okuduğumda da değişmişti hayatım, “Yuva’ya Yolculuk” kitabını okuduğumda bir de. Ve sonra tabii yaşadıklarım çok değiştirdi. Yunus Emre okumak çok iyi geldi, Mevlânâ çok iyi geldi. Ben iyi gelenlerin peşinden gitmeyi seçtim. Sonra zaten hayat bana Bülent’i verdi ve her şey bambaşka oldu. Sanki 60 yıl yaşasak yetmeyecekmiş duygusu var bende. Bakış açısını değiştirmek, galiba o mesele. Ben manzaraya baktığım penceremi değiştirdim. Manzaram aynı ama açısını değiştirdiğim için her şey çok daha başka artık.

“DAHA TELAŞSIZ HER ŞEY”

- Ekşisözlük’te nazardan korkmuyorlar mı acaba diyorlar.

Korkmuyorum, o kadar negatif enerjinin ve mutsuzluğun yayıldığı bir ortamda olduğumuzu düşünüyorum ki biz karı koca buna karar verdik, mutluluk vermeye devam edeceğiz. Tabii ki dikkat ediyorum, enerji denilen şeye inandığım için. Duamız eksik olmaz, işte üzerlik otumuzu yakarız, banyoda mutlaka küçük şişede sirkem durur, çocuklarımı sirkelerim, kendi üstüme dökerim. Yani fizikte de karşılığı olan bütün her şeyi ve inandıklarımı yapıyorum. Ama “Bir şey olacak, paylaşmamalıyım” duygum yok. Aksine hep şöyle duyguyla paylaştım: Ben paylaşacağım ve yayılacak. Bunu biri okuyacak ve evinde de yapacak.

Manzaraya baktığım penceremi değiştirdim

- “Karakterim değişti” dediniz eşiniz Bülent Şakrak’tan sonra. Nasıl bir değişim yaşadınız?

Daha sakin, kendiyle daha barışık, hayatta olanlar için kendini suçlamayan, daha oluruna bırakan ve yuvasında mutlu biri oldum. Daha steril dostluklar, biricik dostlar ve güzel sohbetlerin döndüğü bir ortam, daha telaşsız her şey. Huzurlu ve eğlenceli tarafım çıktı ortaya. Aslında komik bir kadındım ama o gitmişti benden, geri geldi. Daha üretkenim mesela. Daha güveniyorum kendime.

“BÜLENT EVİMİZİN NEŞESİ”

- Bülent Şakrak “Bizim göbek adımız program” diyor, her şeyi programlayan siz misiniz?

Bizim göbek adımız mücadele, diyor aslında. Ama evet, çok programlı olduğum için ajanda yapmamı da o istedi zaten. Bülent evimizin neşesi, Melisa evimizin gücü, Okan Ali şakası oldu, şaka gibi bir çocuk, çok komik. Ben de planlayıcısıyım galiba, planlayıcı ve sofra kurucu ve yemek yapıcı, her anne gibi.

- Çok neşeli görünüyor eviniz dışarıdan.

Manzaraya baktığım penceremi değiştirdim
Çok neşeliyiz Allah’ımıza bin şükür, sosyal medyada kullandığımız hiçbir şey olduğunun dışında değil.