Pazar “Nevin bu dereceyi yaptığına göre ben dünya çapında bir antrenörüm”

“Nevin bu dereceyi yaptığına göre ben dünya çapında bir antrenörüm”

08.08.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:

Türkiye geçen hafta tarihinde ilk kez 100 metre engelli yarışında Avrupa şampiyonluğu gördü. Ve yine tarihinde ilk kez yüksek atlamada bir sporcusu finale kaldı. Bu iki tarihi başarıyı elde eden Nevin Yanıt ve Burcu Ayhan’ı aynı antrenör çalıştırıyor; Cüneyt Yüksel: “Nevin’i daha hızlı koşturamayacağımı, Burcu’yu daha yüksek atlatamayacağımı hissettiğim anda onların iyiliği için onları bırakırım. Ama şu anda öyle bir durum yok”

“Nevin bu dereceyi yaptığına göre  ben dünya çapında bir antrenörüm”

Barcelona’da kazanılan zaferlerin arkasındaki kahraman şüphesiz Cüneyt Yüksel. Atletizm antrenörü Yüksel’i Ankara’daki Kafes’e götürdük, çalıştırdığı sporcular Nevin Yanıt ve Burcu Ayhan’ı yanına oturttuk. Geleceği daha da parlak olacak bu yıldızların sportif yaşantılarının yanı sıra nasıl insanlar olduklarını, nelerden hoşlandıklarını, motive ve deşarj olma yöntemlerini dinledik; hem kendi ağızlarından hem de onları ailelerinden bile iyi tanıyan antrenörleri Cüneyt Yüksel’den...


Yarışmadan önce Nevin Yanıt ve Burcu Ayhan’a ne söylediniz?
Sporcularıma hep şunu söylerim: “Kimin ne yaptığı önemli değil, bizim ne yapacağımız önemli.” Yarışırken zevk almalarını, mutlu olmalarını söyledim. Nevin çok fazla heyecanlı değildi, rahattı. Tecrübesi sayesinde strese girmedi. Burcu ise televizyondan seyrettiği sporcularla aynı anda yarışmaya başlayınca heyecana kapıldı.

Nevin 100 metre engelli koşuyor, Burcu yüksek atlıyor. İki farklı branş antrenör olarak yorucu değil mi?
Gerçekten çok yorucu ve çok yoğun bir tempo gerektiriyor. Ancak sporcularımı seviyorum. Gerçekten çok yetenekliler. Benim 800 metre,
1500 metre koşan sporcum da var. Hiçbirini bırakmak istemiyorum. Çok yoruluyorum ama
bütün bu çalışmalara değiyor. Ben hem alaylı hem mektepliyim. Eski atletim. 400 metre ve 800 metre koştum. Sonra da üniversitede bu işin bilimini öğrendim. Bu yüzden avantajlıyım. Alaylı olarak sporcularımın ruh halini çok iyi biliyorum, mektepli olarak da bilimi katıyorum. Nevin, Burcu hepsi birer yetenek. Onları bırakmak istemiyorum.

“Bundan sonraki ilk işimiz, Nevin’e yabancı dil öğretmek”

“Cüneyt hoca, artık Nevin’e yeterli değilsiniz, yabancı bir antrenör getirtelim” denirse ne yapmayı düşünürsünüz?
Atletizm Federasyonu’ndan böyle bir istek gelmedi. Nevin 12.76 koştuğunda medyada bir iki defa “Cüneyt hoca daha ileriye götürmeye yetecek mi?” diye yazılar çıktı. Ben Nevin’i koşturamayacağımı, Burcu’yu daha yüksek atlatamayacağımı hissettiğim anda onların iyiliği için bırakırım. Ama bugün Nevin 12.63 koştuğuna göre ben de dünya çapında bir antrenörüm. Kendimde yetersizlik hissedersem özeleştiriyi de yaparım. Ama şu anda öyle bir durum yok.

Nevin artık Avrupa şampiyonu. Hedefler büyüdü. Bundan sonra nasıl bir yol izleyeceksiniz?
“Bizim en büyük avantajımız Mersin’de tam anlamıyla bir ekip çalışması yapmamız. Bu ekibin içinde Vali Hasan Basri Güzeloğlu, Mersin Gençlik ve Spor İl Müdürü Emrullah Taşkın; doktorumuz, psikoloğumuz, antrenör Cahit Yüksel -aynı zamanda kendisi kardeşimdir- hep birlikteydik. Sorunlarımızı ekip halinde çözdük. Mersin’deki bir hastanenin kapıları bize daima açıktı. Bizimle beraber olan psikoloğumuz bu işi gönüllü olarak yapıyordu. Sporcunun ruh halini anlamak için psikoloğumuzun engel atladığını bilirim. Bundan sonra ekipte doktor, psikolog, fizyoterapist, masör, antrenör, asistan, menajer ve basın danışmanı olacak. Benim kafamdaki profesyonel ekip bu. Yurtdışı laboratuvar ortamını işin içine sokacağız. Sorunları masaya yatıracağız. Nevin’in ilk işi yabancı dil eğitimine ağırlık vermek olacak. Bütün bunları da sponsorlar bularak yapacağız. Spor teşkilatına yük olmadan gerçekleştireceğiz.”


“Nevin azimli ve muziptir, Burcu yarışta agresifleşir”
Nevin ve Burcu’yu belki de en yakından tanıyan kişi sizsiniz. Bize onları tarif eder misiniz?
Nevin azimli, hırslı, yeri geldiğinde agresiftir. Ama kavgacı değildir. Muzip ve neşe kaynağıdır. Komplekssizdir. Kendisi ile barışıktır. Başka sporcular ile kendini kıyaslamaz. Yabancı sporcuların yanında kendisini aşağı görmez.

Burcu nasıldır?
Burcu’nun çok sosyal bir kişiliği var. Duygularını fazla dışarı vurmaz, sakindir. Yarışmacı ruha sahiptir. Müsabakada tamamen değişir. Agresifleşir, atlayışından sonra bağırır, çığlık atar. Normal hayatta hırsını dışarı vurmayan Burcu, yarışta tamamen farklı bir kişiliğe bürünür.

Yediklerini-içtiklerini siz mi belirlersiniz? Diyetleri var mı?
Nevin’e yemek konusunda hiçbir ayrım yaptırtmam. Ama protein ağırlıklı beslenmeye dikkat eder. Proteinin kas yapısına etkisi vardır, atletizmle uğraşanlar protein almalıdır. Burcu’ya kilo almaması kaydıyla her şeyi serbest bıraktım. Aşırıya kaçmadan tabii.


“Antrenör ile sporcuyu bir bedende iki can gibi düşünmek gerek”
Atletizm gibi bireysel sporlarda, antrenörün başarıdaki payı ne kadardır?
Antrenörün payı yüzde 100’dür. Biz sadece antrenör değiliz, aynı zamanda yaşam koçluğu da yapıyoruz. Çünkü bu
bireysel bir spordur. Sadece antremanlarla uğraşmıyoruz, günlük hayatlarında da onlarlayız. Antrenör ve sporcu bir bütün olmadıkları
sürece başarı olmaz. Bir bedende iki can gibi düşünün bizi. Siz başka telden çalarsanız sporcu da başka telden çalarsa başarı gelmez.

Kadın sporcularla çalışmak bir erkek antrenör için zor mu?
Avantajları daha fazla. Bayanlar işlerine daha sadık. Kolay kolay pes etmezler, bırakmazlar. Size çok inanırlar. Bayanlar profesyonel çalışmayı erkeklerden daha iyi beceriyor.

“Nevin bu dereceyi yaptığına göre  ben dünya çapında bir antrenörüm”
Sevgililer ya da eşleriyle ilgili sorunlar sporcunun performansını etkiler mi? Sonuçta hepsi genç insanlar...
Duygusal ilişkilerini sporlarına yansıtmamaya çalışıyorlar. Benim sporcularımda yansımadığını düşünüyorum. O tarzda bir olumsuzluk hissetmedim. Kızlarım o işin bilincindeler.

“Yıldızlarda ve gençlerde Türkiye şampiyonu oldum”

Antrenör-sporcu ilişkisinin aşka dönüştüğü örnekler var, Türkiye’de de bunun tartışmaları çok yapıldı. Böyle bir şey, sporcunun ya da antrenörün kariyerini olumlu veya olumsuz etkiler mi?
Bizim gibi ülkelerde olumsuz etkiler. İki kere iki dört. Türkiye böyle şeyleri kaldıramaz. Avrupa rahattır bu konuda. Bizim örf ve adetlerimiz, gelenek göreneklerimiz vardır. Türk toplumuna terstir. Evli insanların böyle şeylere girmesini doğru bulmuyorum. Antrenörle sporcu arasında mesafe olmalıdır.

Atletizm dopinge sıkça rastlanan bir spor dalı. Türkiye’deki kullanım miktarı ve denetimlerle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Dopingin denetiminin çok iyi olduğunu biliyorum. Atletizm Federasyonu, Gençlik ve Spor Müdürlüğü denetim konusunda çok hassas davranan bir kurumlardır.

İki sporcunuz çok önemli başarılar kazandı ama sizi hiç tanımıyoruz.
45 yaşındayım, evliyim. Eşim Muazzez de beden eğitimi öğretmeni, aynı zamanda atletizm antrenörü. Şu anda okul takımını çalıştırıyor.
9 yaşında bir kızım var. Onu bu sene atletizme başlatacağım. Boş zamanlarımı ailemle geçiririm, onun dışında kitap okurum, interneti takip ederim ve İngilizce çalışırım.

Aktif sporculuk hayatınız ne kadar sürdü?

Atletizme 12 yaşında başladım. 22 yaşında üniversiteyi bitirdim. Öğretmen olduktan
sonra tayinim Trabzon’un bir ilçesine çıktı. Hem öğretmenlik hem sporculuk zor olduğundan dolayı 23 yaşında sporculuğu bırakmak zorunda kaldım. Toplam 11 yıl sporculuk yaptım. 18 yaşında milli oldum. Yıldızlar ve gençler kategorisinde Türkiye şampiyonu oldum. Türkiye çapında diğer şampiyonalarda çeşitli dereceler elde ettim.

“Sıcak havada dışarıda yarışamam diye yüksek atlamayı bırakacaktım”

“Ben voleybolcuydum, aslında daha çok salon sporuna yatkındım. Boyumun uzunluğundan ötürü yüksek atlamaya yönlendirildim”

-Ben Nevin’e oranla daha geç başladım atletizme. Ortaokulda voleybol oynadım. Lise 1’inci sınıfta fiziki özelliklerim, boyumun uzunluğu, sıçrama yeteneğimi göz önünde bulunduran ilk antrenörüm İbrahim Halil Çömlekçi beni yüksek atlamaya yönlendirdi. İlk kez antrenman sahasına gittiğimde kesinlikle bunu yapamam diye düşündüm. “Ben salon sporuna yatkınım. Bu güneşin altında, bu sıcakta kesinlikle yapamam” dedim. Sonra Cüneyt hoca ile çalışmaya başladık. Yani voleybolculuktan atletizme geçiş yaptım. Şimdi bu seçimimden dolayı çok mutluyum.
-Yeni hedefim 2 metreyi geçmek. Benim telefon numaramın sonu da 02.00. Bunlar hep motivasyon.
-Uyumak benim vazgeçilmezim. Uykuyu çok seviyorum. Yemek ile antrenman arasında bir saat bile olsa mutlaka biraz uyurum. Film izlemeyi de aynı derecede seviyorum. Arka arkaya dört film birden seyredebilirim. Tarihi, psikolojik ve başarı öykülerinin yer aldığı kitapları tercih ediyorum.
-Seneye düzenlenecek 23 yaş altı Avrupa Şampiyonası için hazırlanıyorum.


“Kulüp yarışlarında tırnaklarımın rengi sarı- lacivert olur”

“Giyimime çok özen gösteririm. Takılarım yarışta da ön plana çıktı. Ama ben antrenmanda da böyleyim. O gün giydiğim taytıma göre tırnaklarıma oje sürerim”

Kesinlikle aklımda atlet olayım, koşayım diye bir düşünce yoktu.
12 yaşında okuldaki seçmelerde keşfedildim. Çok hareketli bir çocuktum. Koşmayı, arkadaşlarla kovalamaca oynamayı çok severdim. Hızlı da koşardım. Okuldaki seçmelerde ilk antrenörüm Aydın Çetin benim koştuğum dereceye inanamadı. Diğer çocuklar bir kere koştuğu halde beni tam üç kere denediler, gerçekten bu dereceyi yapabiliyor mu diye emin olmak için. İşte 12 yaşında o seçme sonrası atletizme adım attım. Ama pek de hevesle olmadı bu. İlk yarışıma ağlayarak gittim. Antrenmanlar zor geldi. “Ben en iyisi bırakayım bu işi, annemle gezmeye gideyim” diye düşündüm. Sonra bir şeyler başardığımı görünce bu işte kalmaya karar verdim. Aydın hocamla üç yıl birlikte çalıştık. Mersin’de altyapı antrenörüydü. Sonra o askere gidince ben de atletizmi bırakmayı düşündüm. Fakat Cüneyt hoca beni keşfetti. Onunla çalışmaya başladık ve
o zaman hedef koyduk.

“İki yıldır her yere 12.63 yazdım ama artık yeni bir sayı var: 12.45”
-Ben iki yıldır her yere 12.63 yazıyordum. Telefonumda bile Cüneyt hoca aradığında 12.63 yazar. Bu benim motivasyonumu artırıyordu. Üzerinde tarih yazan bir yüzüğüm vardı. Onu bile 12.63’e ayarlamıştım. Şimdi artık hedef 12.45. Kulübüm Fenerbahçe Fenercell’den yeni numara verdi. Sonu 12.45. Cüneyt hocanın numarası da öyle.
-Gerçekten çok yoğun bir tempoda çalışıyoruz. Boş kaldığımda arkadaşlarla cafeye gitmek beni rahatlatır. Antrenmanda başarılı olmuşsam alışverişe çıkar, kendime mutlaka bir hediye alırım. Giyimime çok özen gösteririm. Takı takmayı, makyajı çok severim. Takılarım zaten yarışta da ön plana çıktı. Ama ben antrenmanda da böyleyim. O gün giydiğim taytıma göre tırnaklarıma oje sürerim. Barcelona’da ilk kez tırnaklarımı kırmızı-beyaz boyamıştım. Ama kulüp müsabakalarında Fenerbahçe’nin renklerine sarı-laciverte boyarım.
-Tabii ki uzak hedef 2012’deki Londra Olimpiyatları’nda madalya. Bu ayın 22’sinde Zürih’te, 27’sinde ise Brüksel’de Diamond Ligi’nde koşacağım. Eylülde ise Dünya Atletizm Finali’nde yarışacağım.


“Yarış bittiği an Başbakan aradı, Olimpiyatlar’da madalya istedi”
-Bir kere çok küçük yaştan itibaren kendi başınıza kalıyorsunuz. Ailenizden uzakta kamplarda tek başınasınız. Arkadaşlarınız ve antrenörlerinizle birliktesiniz ama her şeyinizi kendi başınıza yapmak durumundasınız. Ayaklarınız yere erken basıyor, kendinizi yönlendiriyorsunuz. Çabuk olgunlaşıyor, özgüvene kavuşuyorsunuz. Sorumluluk yüklenmeyi öğreniyorsunuz, bilinçleniyorsunuz. Bu da başarıyı getiriyor.
- Medyanın, yöneticilerin, halkın desteği çok önemli. Şampiyon olduktan sonra daha pistteyken Başbakan Tayyip Erdoğan’ın telefonla araması beni inanılmaz motive etti. Bana “Olimpiyatta altın madalya al gel” dedi. Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül ve eski Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel de aradı. Fakat doping kontrolünde olduğum için onlarla konuşamadım. Sokakta yürürken insanların gelip tebrik etmesi, gülen yüzlerle bakması bile sizi kamçılıyor.

Yazarlar