Pazar ‘Oğlum da üniversiteye gidebilsin, o renkleri yaşasın istiyorum’

‘Oğlum da üniversiteye gidebilsin, o renkleri yaşasın istiyorum’

02.09.2012 - 02:30 | Son Güncellenme:

Bizi yurt dışında başarıyla temsil eden milli jimnastikçilerimizden Berk Canbulat ve ailesiyle buluşmak üzere Bağlarbaşı spor salonundayım.

‘Oğlum da üniversiteye gidebilsin, o renkleri yaşasın istiyorum’

Annesi Seriman Hanım ile tribünlerde sohbet ederken bir yandan da gözüm hocasıyla birlikte canla başla ısınma hareketleri yapan Berk’te. Beş yaşında jimnastiğe başlayan Berk, ilk Türkiye birinciliğini sekiz yaşında almış. Önceki yıllarda Özel Olimpiyatlar ve dünya şampiyonalarında kazandığı onlarca madalyası var. Bu yıl milli sporculara tanınan spor akademisine giriş hakkını kullanmak istedi ancak kabul edilmedi. Gerekçe olarak ise down sendromlu olması gösterildi. Halbuki down sendromlu olması Berk’in ne yaşıtlarıyla aynı okullardan mezun olmasına ne üniversite sınavında barajı geçmesine engel oldu. 22 yaşına kadar engeli onu hiçbir şekilde durduramadığı gibi birçok yaşıtının hayal bile edemeyeceği başarılara imza attı. Antrenmanı bitince Berk’le de sohbet edeceğim ama önce Seriman Hanım’dan Berk’in hikayesini dinlemeye başlıyorum. Hayatını Berk’e adadığı her halinden belli, ondan bahsederken “biz” diyor hep. 22 yıldır verdiği mücadeleyi zaman zaman gülerek zaman zaman gözleri uzaklara dalarak anlatıyor. Ama bir kez bile şikayet etmiyor durumdan. Üstelik Berk’in bir de down sendromlu olmayan bir ikiz kardeşi var, yani Seriman Hanım engelli annesi olmanın getirdiği zorlukları yaşarken bir yandan da kızını büyütmüş. Seriman Hanım’a hayran olmamak mümkün değil. Canbulat ailesinin isteği basit: Birilerinin yapılan bu haksızlığa son vermesi ve oğulları Berk’in milli sporculara tanınan haktan faydalanarak Spor Akademisi’ne girebilmesi. Devlet erkanında buna muktedir insanlar olduğunu biliyor ve onların bunu fark etmesini istiyorlar.

Haberin Devamı

Cehaletimi mazur görün ama down sendromluların normal liseden mezun olması çok rastlanan bir durum değil diye biliyorum...

25-30 sene önce devlet bile yok sayıyordu down sendromluları. Nüfus sayımında sayılmıyorlardı. Öyle bir dönemden geçtikten sonra buralara kadar gelince tabii ki insanlar şaşırıyor. Hiç dışarı çıkmadıkları için insanların bilgisi yok. Berk’ten önce down sendromunun ne olduğunu ben de bilmiyordum zaten.
Down sendromlular bütün zihinsel engelliler içinde en iyi eğitilebilir ve öğretilebilir grup.
Bu yüzden maddi manevi bir fedakarlık yaparsanız bir yere geliyorlar.

Down sendromunun da kendi içinde dereceleri var değil mi?

Üç gruba ayrılıyor. Bir mozaik tipleri var, onların yüzünden down sendromlu olduğu anlaşılmıyor ama zeka olarak biraz geride. Bizim gibi trizomi 21 olanlar var ki yüzde doksanı bu gruba dahil. Bir de biraz daha ağır olanlar var, belki onların liseyi bitirmesi beklenmez. Etrafınıza baktığınızda, bir dolmuşa bindiğinizde diyelim, dolmuştaki sekiz kişinin IQ’su da yüzde yüz mü! Türkiye’de bir önyargı var, amaç zaten bunu kırmak.

Doğumdan önce down sendromlu olduğunu öğrenme şansınız var mıydı?

Hayır. İkiz oldukları için aminosentez testine girmedik. Çünkü sıvı azalırsa çocuklardan birini kaybetme riski vardı.
Testi yaptırsaydık ve bu durum ortaya çıksaydı ne yapardık bilmiyorum.

Down sendromlu olduğunu öğrendiğinizde ne yaptınız?

İlk üç ay şoktaydık. Sonraki yedi ayımız araştırmakla geçti. Ankara Tıp Fakültesi’nde, Almanya’da down sendromu üzerine eğitim almış bir doktora gittik. O bize “İlk defa yedi aylık bir down’lu görüyorum” demişti. Berk’in biberonunu tutmasına şaşırmıştı. Eşime “Buradan bize fayda gelmez, İstanbul’a dönelim” dediğimi çok iyi hatırlıyorum.

Haberin Devamı

İki kardeşin arası nasıl?

Çok iyi anlaşıyorlar. Kızım daha çok bir abla gibi. Küçükken zaman zaman kardeşinden utandığı da olmuştu. Çünkü onun sınıfında başka ikizler vardı. Ama onun ikizi sınıfta yok... Kızımın gittiği özel okul almadı Berk’i.

Haberin Devamı

Okula yazdırma süreciniz nasıldı?

Biz ilkokulda kaynaştırma okuduk. Yani normal öğrencilerle birlikte aynı sınıfta okudu. Evime yakın iki tane okul vardı. İlkinde müdür bana Berk’in kendi gibilerin okuluna gitmesi gerektiğini söyledi. Bizim gibi ebeveynler iki tip düşünürler. Bir kısmı “Kendi gibilerin gittiği okula gitsin, orada ne öğrenebilirse öğrensin” der. Bunlar fedakarlıktan kaçan insanlar bana göre. Kendine güvenmeyen, cesaretsiz kişiler... İnsanlar belki kızacak ama gerçek bu. Bir de benim gibi düşünen anneler var. Ben özel bir okula gitmemesi gerektiğine inandım. Çünkü normal okula gittiğinde normal davranışın nasıl olduğunu görecek. İkinci okuldaki müdür “Türkiye birincisi olmuş bir çocuğu niye almayayım okula?” dedi. İki tane birinci sınıflara bakan öğretmen çağırdı, bir tanesinin çocuğu vardı, o sınıfına almayı kabul etti.

“Berk’i spor salonuna kucağımızda taşıdığımız oldu”

Bu süreçte hiç sorun yaşanmadı mı?

3’üncü sınıfta Berk bir kız arkadaşını itmişti, beli sıraya gelmişti. O kızın annesi şikayetçi oldu. Oğlumun bir sınıfa kapatılıp resim yapması gerektiğine inanıyormuş, öyle söyledi. Böyle bir şeye asla izin vermedik tabii, ne biz, ne öğretmeni, ne de müdür... Diğer veliler de bana destek oldu. Bir de beşinci sınıfta Berk’e tebeşir tozu içirmişti arkadaşları. Lisede de bir olay yaşandı; Berk hep “Acı yerim” der. Yemeğine acı biber koymuşlardı. Sonra da bir sorun yaşamadık. Berk uyumlu bir çocuk, eğitiminden, yapısından, ev ortamından gelen bir durum bu. Çünkü bir ikizi var, devamlı onun davranışlarını görüyor. Her down sendromlu çocuğa nasip olacak bir şey değil bu.

Başa dönecek olursak, Berk’in jimnastiğe yeteneği olduğunu nasıl keşfettiniz?

İlgisi veya yeteneği var diye başlamadık. Bize özel eğitimcimiz spor yapması gerektiğini söyledi. Önce ellerini, ayaklarını çalıştırmak ve dik durmasını sağlamak için başladık. Kilo almaya çok meyilliler, bunu da engellemek istedik. Zekasına da faydası olacaktı tabii, sonuçta jimnastik koordinasyon işi. Eşim de bu camiada olduğu için daha kolay olur diye düşündük. Çünkü bizim salonlara kabul edilmemiz de çok zor oluyor. Burada da hemen kabul etmediler bizi, zaman zaman almak istemediler. Sonra Avrupa birincisi olunca insanlar daha sıcak bakmaya başladı. İki sene ara vermek zorunda kaldık, o ara biraz kilo aldı yine. Şimdi son bir senedir yine başladı, haftada dört gün buradayız.

Haberin Devamı

Berk’in zorlandığı oldu mu?

Tabii. Gelmek istemez, arabadan indiremeyiz... Kucağımızda taşıdığımız oldu salona.

Haberin Devamı

Ne yaptınız öyle zamanlarda?

Hiç yılmadım (gülüyor). Çünkü normal çocuklar da bunu yapar, okula gitmek istemez... Ben ona zaten down sendromlu gözüyle bakmadım hiç. Belki de bu yüzden Berk sosyal olarak yaşıtlarını yakalayabildi.

Kızınızı nasıl büyüttüyseniz oğlunuzu da öyle büyüttünüz...

Aynen öyle. Kızım da yüzmeye gitmek istemezdi bazen, onu da zorla götürürdük.

O da mı sporcu?

Hayır. Onu da Berk ile birlikte yüzmeye, tenise götürürdüm küçükken tabii. Çünkü ister istemez dengeler kayıyordu zaman zaman. Bütün ilgimi Berk’e vermek zorunda olduğum oluyordu, kızım geri planda kalıyordu. Dünya çapında yapılan bir araştırmada handikapı olan bir kardeşle büyüyen çocukların psikolojisinde bozulma olduğu saptanmış. Kızım üniversiteye hazırlanırken iyi bir okula girmeli, giremezse suçlu ben olurum diye düşünmüştüm. Şimdi ODTÜ’de İngilizce Öğretmenliği okuyor. Bu sene dördüncü sınıfa geçti, keyfi yerinde.

İlk olarak 2010 yılında üniversite sınavına girdi...

Evet, liseyi bitirdiği yıl... Dört puanla barajı yakalayamadı. Bu arada haber ajansına girdi. Geçen sene tekrar girdi sınava yine az bir puanla barajın altında kaldı. Bu sene barajı geçti. Marmara Üniversitesi’ne kaydolmak istedik. Milli sporcular 180 puanın üstündeyse müracaat edebiliyorlar, böyle bir hakları var. Evraklarımızı tamamladık, 180 üzeri puanımızla, YÖK’ün milli sporcu olarak gördüğü belgeyle kaydolmaya gittik. Üniversite “Down’lu almıyoruz biz” dedi. Resmi gerekçeleri de “spesifik jimnastikçi değil” dediler.

Siz ne yaptınız?

Basına ulaşarak sesimizi duyurmaya çalıştık. Bu işi yaparsa Başbakan yapar diye düşündük. Ancak o birine talimat verirse olur. Bu arada iki yıllık Doğuş Üniversitesi Halkla İlişkiler bölümünü kazandık. Spor Akademisi’ne girerse ilk defa bir down sendromlu dört senelik bir bölüm okumuş olacak Türkiye’de. Neden böyle bir şeyin önünü açıp da denemiyoruz? Bana yöneltilen sorular hep şunlar: “Ya sınıfta kalırsa?”, “Kopya çekmenin yasak olduğunu biliyor mu?” Bu çocuk dört yıl lisede okumuş, elbette biliyor yasak olduğunu.

Yasak olduğunu bildiği halde kopya çeken çocuk yok sanki...

Var tabii. Hepimiz yaşadık bunları...
Yeri geldi “Yarım puan daha verin, notum yükselsin” diye hocalara yalvarmadık mı?
Niçin bütün bunlar down’lu bir çocuk için sorun oluyor. İnsanlar bir down sendromlunun üniversiteye gideceğini hazmedemiyor bence.

Barajı bile geçemeyen onbinlerce çocuk var bir yandan...

Onları ben söyleyemiyorum işte. Anneler bana kızacak diye korkuyorum (gülüyor). 80 sene önce de kadınlar üniversiteye gidemezdi, “Aa olur mu öyle şey!” diye yadırganırdı. Şimdi de Berk’in durumunu buna benzetiyorum.

“Neden benim çocuğum böyle diye düşünmedim hiç”

Genelde ebeveynler neden benim çocuğum diye hayıflanırlar, sizde bunu görmüyorum...

Ebeveynler üzüntüden ne yapacaklarını bilemiyorlar. Neden benim çocuğum böyle oldu diye bir şey yok. Hayat bir denize benzer bazen dalgalar çok yükselir hatta sizi boğabilir, bazen de durgundur. Mühim olan o dalgalarda boğulmamaktır. Hiçbir zaman da arkadaşımın oğlu böyleyken benimki niye böyle diye düşünmedim. Çünkü ben o çocuğu seviyorum. Gerçekten seviyorum... Onun esprileri, devamlı evimize hareket getirmesi... O beni mutlu ediyor.

Berk: “Sinema filminde oynamak ya da Okan Bayülgen gibi şov yapmak isterim”

Çok başarılı bir sporcusun...

Doğrudur.

Çok sayıda madalya kazandın. Neler hissediyorsun o madalyaları kazandığında?

Büyük yere vardım. Dünya takımında, Avrupalılarla beraber yarıştım. Büyük bir şeydi. Beş sene burada çalıştım. Annemin sayesinde birinci oldum.

Kendine haksızlık etme, sen de çok çalıştın...

Haftada üç gün buradaydım. Uğraştım, çabaladım, birinci oldum böyle bir şey. Pes etmesinler, mücadele etsinler, mutlaka başarırılar.

Spor akademisine girmek istiyordun...

Evet, olmadı. Bu kadar çalıştım, artık bırakmayı düşünüyorum.

Okula almadıkları için kırıldın...

Evet, kızdım biraz.

Halkla İlişkiler okuyacaksın. İstiyor musun bu bölümü?

Evet. Hedefim de müdür olmak.

Heyecanlı mısın üniversiteye başlayacağın için?

Heyecan yok aslında. Sevinçliyim. Arkadaşlarım olacak, bir yerlere gideceğim, eğleneceğim.

Annenden öğrendiğime göre oyuncu olmak da istiyormuşsun...

Doğru.

Dizilerde oynamak ister misin?

Dizilerde değil de sinemada oynamak isterim. Ya da televizyonda program yapmak isterim.

Nasıl bir program mesela?

Okan Bayülgen gibi.

Boş zamanlarında ne yapıyorsun?

Özel eğitim alıyorum. Annem götürüyor haftada iki gün. Sekiz senedir aynı öğretmene gidiyorum. Annem sayılır o da artık.

“İnsanlar bakıyor diye otobüse binmekten rahatsız oluyor”

Okula kendi gidip gelebiliyor muydu?

Okula servisle gidip geliyordu. Şimdi işe ben götürüyorum. Özel eğitim için de ben götürüp getiriyorum. Spor salonuna kendi gidip geliyordu eskiden. Ama son zamanlarda hiç otobüse binmiyor. İnsanlar bakıyor diye rahatsız oluyor. Aslında sayımız daha çok olsa ya da sesimiz daha çok çıksa... Bir de kimse başarılı olabileceklerine inanmıyor, dünyada bunun örnekleri var. Amerika’da birçok down’lu üniversiteye gidebiliyorsa Türkiye’de niye gidemesin? Üniversite de bir sosyal hayat, farklı görüşler bir araya geliyor, görüşleriniz değişiyor, size çok büyük şeyler katıyor, hayatınızdaki renkler farklılaşıyor. Oğlum da o renkleri görsün, o da bunları yaşasın istiyorum...