Pazar Ölümün kıyısında 25 gün

Ölümün kıyısında 25 gün

11.07.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

Irakta direnişçiler tarafından rehin alındıktan sonra serbest bırakılan Soner Serçalı ve Murat Kızıl: "Tövbe, bir daha bu ülkeye gitmeyiz!"

Ölümün kıyısında 25 gün

Yükünü Türkiyeden alan TIR, hız standartlarına uygun olarak Irakın içinde yol alıyordu. İçinde beş kişi vardı. Iraklı bir mühendis, Iraklı bir şoför, yardımcısı ile Soner Serçalı (27) ve Murat Kızıl (26) adlı Türk işçilerini taşıyan TIR, 6 Haziranda Felluceye girdiğinde Iraklı direnişçiler tarafından durduruldu. TIRdakiler ABD karargahındaki tamir ve onarım işleri için geldiklerini söylediler. Bu cevap direnişçileri tatmin etmemiş olacak ki onları rehin aldılar. İşçiler bilinmeyen bir yerde 25 gün boyunca tuttular. Son olarak talepleri 72 saat içinde kabul edilmezse rehinelerin kafalarını keseceklerini açıkladılar. Tıpkı daha önce öldürülmelerine kısa bir süre kala kameraya kaydedilenler gibi Serçalı ve Kızılın görüntüleri de televizyonlara yansıdı. Türk yetkililer direnişçilerin tehditleri karşısında taviz vermeyeceklerini duyurdu. Ama bu açıklamalardan çok o sıralarda İstanbulda düzenlenen NATO karşıtı gösteriler Türk işçilerin serbest kalmasında etkili oldu. Hatta Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, NATOyu protesto edenlere teşekkür etti. İşçilerin bağlı olduğu şirket Iraktan çekildi, Serçalı ve Kızıl özgürlüklerine kavuştular. Ve yaşadıklarını anlattılar... Murat Kızıl: "Başıma silah dayayıp üç kez tetiğe bastılar" İşin sonunu tahmin etmek zor değildi. Yakalandığımızda, içimden "Bittik dedim, kurtuluşumuz yok." Direnişçileri karşınızda bulduğunuz anda ne hissettiniz? Bence TIRdakiler onların adamıydı ve bizi orada sattılar. Çünkü yakalandıktan sonra biz günlerce dayak yedik, onlar ise hiç yemediler. Onları birkaç gün sonra alıp Kerküke göndermişler. Sizinle birlikte rehin alınanları kısa bir süre sonra serbest bırakmışlar. Yaşadığımız yerde işsizlik kol geziyordu, mecburdum gitmeye. Askerden gelmiştim, uzun süre işsiz kaldım. Karşıma bin dolar maaş alabileceğim bir iş çıkmıştı. Kendi ayaklarımın üzerinde durmak istiyordum. En azından ailemin yüzünü güldürmek istiyordum. Çünkü onları çok üzmüştüm. Kredi kartı borcumu ödediler. Bu borcu öderken de çok yıprandılar. Onları daha fazla üzmemek için işin ucunda ölüm de olsa giderim diye düşündüm. Savaş yaşanan bir ülkeye gitmeye nasıl cesaret ettiniz? Evet, bunun dışında benim başıma tabanca dayayıp üç kere tetiği bastılar. Silahın içinde mermi olmadığını elbette o an bilmiyordum. Tetiği çektiklerinde, ben bittim artık diye düşündüm. Sizi çok dövmüşler galiba. Hayır, olmadı ama keşke ailemi son kez görebilsem dedim. İçimden sadece dua ettim. Başka ne yapabilirdim ki... Konuşmak istiyorsun konuşturmuyorlar çünkü her seferinde başıma silahla vuruyorlardı. Hep söylenir ya "Ölümle burun buruna geldiğinizde hayatınız bir film şeridi gibi gözlerinizden akıp gider" diye. Size de böyle oldu mu? Zaten orada sürekli namaz kılıyorduk. Bize bazı duaları bilip bilmediğimizi sordular, bildiğimizi söylediğimizde bizi sınadılar. Nasıl namaz kıldığımıza baktılar. Dua veya namaz bilmeseydik belki de bizi orada hemen öldüreceklerdi. Bize sık sık tercümanlar aracılığıyla "Müslüman mısınız?" diye soruyorlardı "Elhamdülillah Müslümanız" dedikçe onlar "Hayır siz Müslüman değilsiniz. Müslüman bir insan, Amerikalılarla işbirliği yapmaz" diyorlardı. Biz onlara ekmek parası için Irakta bulunduğumuzu nasıl anlatacaktık ki! Sonunda Müslüman olduğumuza inandılar ve bir haftadan sonra bize çok iyi davranmaya başladılar. Onlara Müslüman olduğunuzu söylediniz mi? "Cenazemin Türkiyeye gönderilmesini istedim" Türkiyeye sağ döneceğime yüzde bir ihtimal bile vermiyordum. Öleceğimi düşünüyordum. Tek isteğim cenazemin Türkiyeye gönderilmesiydi artık. Sizi serbest bırakacaklarına inanıyor muydunuz? Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer başta olmak üzere serbest kalmamızı sağlayan herkese çok teşekkür ederiz. Elbette NATOyu protesto edenlere de teşekkürlerimi sunuyorum. Allah onlardan razı olsun. Direnişçiler sonunda bizi serbest bırakmayı kabul ettiler ve 2 Temmuzda Bağdattaki Türk konsolosluğuna teslim ettiler. Direnişçilerin sizi bırakmasında İstanbuldaki NATO Zirvesinin protesto edilmesi de etkili olmuş. Aslında hâlâ şoku atlatamadım. Oraya gittiğim için sonradan çok pişman oldum. Konsolosluktaki Türk bayrağını görünce gözlerim doldu. Ben de kendimi yeniden doğmuş gibi hissettim. Şimdi bana binlerce dolar verseler de oraya gitmem. Şimdi neler yapmayı düşünüyorsunuz? Soner Serçalı: "Amerikalılara karşı savaşmamızı istediler" Biliyordum ama daha önce çalıştığım yerde asgari ücretten daha düşük bir ücret alıyordum. Kayteks firmasına yeni girmiştim çünkü Iraktaki Amerikan karargahında yapılacak onarım işleri için ayda bin dolar maaş vereceklerdi. Bu para bana çok cazip gelmişti. Iraka gidip bir - iki sene çalışır, evlenmek için para biriktiririm diye düşündüm. Ama hevesim kursağımda kaldı. Gitmeden önce, Irakta ne olup bittiği hakkında fikriniz vardı, değil mi? Amerikan üssüne ulaşmamız gerekiyordu. Ama organizasyon bozukluğu vardı. Biz Kerkükten Bağdata, askeri hava üssüne gidecektik. Bağdattan da Felluceye kadar yanımızda askerler olacaktı. Askeri konvoy bizi güvenli şekilde Felluceye götürecekti. Ama bu olmadı. Amerikalıların konvoyu olmaksızın Felluceye girdik. Bir otobana girdik ve olan oldu. O nokta Iraklı direnişçilerin kontrolündeymiş. TIRı durdurdular. Elimizdeki belgeyi gösterdik. Bizi 15-20 dakika beklettiler. Iraklıların durduğu yere yakın bir yerde Amerikan askerlerinin tankları duruyordu. Karşı karşıyaydık ama bize yardım etmediler. Nasıl rehin alındınız? Ne olduğunu anlamadan bize vurmaya başladılar. Döverek bir arabaya bindirdiler. Ellerimizi, gözlerimizi bağladılar. Arapça konuştukları için onları anlamıyorduk. Yanımızdaki Iraklı şoför iletişimi sağlıyordu ama onları alıp götürdüler. Direnişçiler kendi aralarında konuşmaya, el kol hareketleri yapmaya başladığında başımız belada dedim. Telefon etmeye çalıştım ama izin vermediler. O an yardım isteyeceğiniz birileri yok muydu? "Başımıza bomba düşecek diye çok korktuk" Bombalanmış, yıkık bir eve götürdüler. Ev sanki terk edilmişti, camı penceresi yoktu. İki gün orada kaldık. Evin içine girer girmez bizi dövdüler. Kollarımıza, bacaklarımıza, kafamıza sürekli vuruyorlardı. Nereye götürdüler sizi? Üç gün bir evde, beş gün başka bir yerde kalmaya başladık. Zaman zaman Amerikalılarla işbirliği yapan insanları getiriyorlardı. Öldüresiye dövüyorlardı. Bir haftadan sonra gözlerimizi açmaya izin verdiler. Üzerimize kapıyı kapatıyorlardı. Yan odada kalıyorlardı. Su ve yemek istediğimizde kapıya vuruyorduk. Bir keresinde çok ilginç bir olay oldu. Bizi gece yarısı uyandırdılar. Sanırım saat üç buçuktu. Elimize silah verdiler. Onlara katılmamızı ve Amerikalılarla savaşmamızı istediler. Kabul etmedik. Silahı elimize almayı kabul etseydik o gece çatışmaya gidecektik belki de. 25 gün boyunca ne yaptılar size? Yoktan yere ölümle burun buruna gelmiştik. Böyle bir şeyin başımıza geleceğini düşünmedik. O evlerde kalırken birçok kez "Neden buradayım?" diye sordum kendime. İçinizden neler geçiyordu? Yanımıza Türkçe bilen bir tercüman geldi. Şirkete telefon ettirip 2 milyon dolar fidye ve şirketin Iraktan çekilmesini istediklerini söylettiler. Daha sonra şirketin Amerikalılarla çalışmaması ve Iraktaki faaliyetlerine son vermesini istediler. Para falan istemediklerini söylediler. Ne istiyorlardı sizden? Üç kez kameraya çektiler bizi. Elimizde kimliklerimiz vardı. Bize Iraka bir daha gelmeyeceğimizi, Amerikalılarla işbirliği yapmayacağımızı söylettiler. Sizin görüntüleriniz televizyonlarda yer aldı. O görüntüler nasıl çekildi? Hemen her gün bir yer bombalanıyordu. Bombaların düştüğü yerden gürültüler geliyordu hep. Silah sesleri hiç kesilmiyordu. Evin içinde başımıza her an bir bomba düşecek diye korkuyla bekliyorduk. Kaldığınız yerin çevresinde ne olup bittiği hakkında fikriniz var mıydı? Kesinlikle çok güzel. Kendimi yeniden doğmuş gibi hissediyorum. Denizi, yürümeyi, gökyüzünü ne çok özlemişim. Orası gerçekten bir bataklık. Tövbe, bir daha Iraka gitmem. oguven@milliyet.com.tr Özgür olmak nasıl bir duygu?

Yazarlar