Pazar On dört günde devr-i alem

On dört günde devr-i alem

08.07.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

On dört günde devr-i alem

On dört günde devr-i alem



Zoru başarmanın ötesinde bir şey bu. Mesele, gazete dilimize pelesenk olmuş
o çok bayağı deyimle söyleyecek olursam, bir ilke imza atmakla da sınırlı olamaz.
Hayatla ufaktan kumar oynamayı sevmek gerek bu iş için. "Ufaktan" diyorum, zira Rus ruleti değil çevrilen. Evet, işin içinde risk var ama riski en aza indirecek her türlü önlem de alınmış vaziyette.
Macera tutkusu mu? Kuşkusuz öyle... Öyle ama salt bireysel belleği zenginleştirmek için, bir başına ve küçük harflerle yaşanan bir macera değil burada söz konusu olan. "Kim bilir ne tür anılarım olacak" sorusu, "Kim bilir neler diyecekler hakkımda" merakı ile atbaşı.
Kendini denemek... Evet. İradeyi sınamak... Muhakkak.
Öncesinde hırs ve heyecan, sırasında keyif ve korku, ardından ya salt denemiş olmanın avuntusu ya da başarmanın tatmini. "Aman, pek hoş oldu, iyi ki de yaptım" ile kalmayan bir tatmin; daha ziyade "nasıl da yaptım" gururunu taşıyan bir tür zihinsel orgazm.
İnsanın kendisine, zor ile imkansız arasında bir yerlerden, sonradan "nasıl da yaptım" dedirtecek hedefler seçmesinin, hedefe ulaşmak kadar, ulaşmaya çalışmaktan da hoşlanmakla mümkün olduğu kesin. Sonuç ne olursa olsun, süreci de sevmek gerek.

Steve Fossett’in balonu hoplaya zıplaya Avustralya çölüne inerken bunları düşünüyordum. Hep Pasifik üzerinden uçarak, on dört günde toplam 34 bin kilometre gitmiş ve dünyanın çevresinde bir çember çizmişti. Bu işi, tek başına balonla yapan ilk adam olmuştu.
"Vay be" idi, "helal olsun" idi; "bize ne yani" değildi hiç, başarısına hep beraber seviniyorduk işte. Hani sanki insanlığımız bir adım ileri gitmişti.
Şikagolu bir zengin Fossett. Parası fazla geliyor ve parası fazla gelen hemen herkes gibi "Aman bu parayla doyurabildiğim kadar yoksul doyurayım da kendim de basit bir hayat süreyim" demiyor tabii. Bunun yerine, parasını zor ile imkansız arasında bir yerlerden seçtiği hedeflere akıtıyor.
Fossett’in, balonla solo devr-i alem rüyası hepsi yarıda kesilmiş tam beş denemeden sonra, nihayet altıncısında gerçek oldu. Çok sevindim, tebrikler.
Sebatla, inatla, hatalardan öğrene öğrene başardı ya adamcağız, ne mutlu.
"Dünyanın en keyifli şeyi, dünyanın çevresini balonla dönmek" demesini beklemiyordunuz herhalde. "Nasıl da yaptım ama" diye geçiriyor olmalı içinden; dışarıya da, "Balon macerası buraya kadar; şimdiki hedefim, motorsuz uçakla stratosfere ulaşmak" diye beyanatta bulunuyor.
Eh, haydi hayırlısı! Ne demiştik? Zoru başarmak... Bir ilke daha... Vesaire vesaire.
Ben bu Fossett beyefendiyi bir tek balon maceralarından biliyordum. Birkaç yıl önce, zengin (ve de pek yakışıklı) İngiliz Richard Branson ile Hawaii açıklarında okyanusa gömülüşünü izlemiş, "vah vah" demiştim.
Meğer balon ile başlayıp bitmiyormuş Fossett’in "yaparım mı yaparım" inadı.
Daha önce Manş’ı yüzerek geçmiş; Alaska’daki İditarod yarışlarında, köpeklerin çektiği bir kızağın pilotluğunu yapmış; Fransa’nın ünlü LeMans mukavemet yarışında direksiyon sallamış; Hawaii’deki Ironman triatlonunu tamamlamış. Yani "bana mısın" demeyenlerden. Son olarak da, geçen mayısta, Marsilya ile Kartaca arası yelken rekorunu kırarak, bu alandaki on dünya rekorundan dokuzunun sahibi olmuş. Vay anam vay!

Fossett, benden başkalarında da, bendekine benzer karışık buruşuk duygular uyandırmış olmalı ki, balonundan sağ salim indikten sonra "Ne gerek vardı yani?" gibilerinden sordular ona. "Çünkü" dedi, "tek başına devr-i alem, balonculukta bugüne dek yapılamayan en önemli şeydi. Bunu yapmakla hırsımı tatmin ettim. Bütün becerilerimi kullandım, büyük riskler aldım, sonunda altıncı seferde amacıma ulaştım. Bu müthiş bir tatmin ve rahatlama duygusu veriyor bana."
Gördünüz mü, boşuna "zihinsel orgazm" dememişim yukarıda.
Tevekkeli değil, alışkanlık yapıyor. Fossett şimdi de becerilerini ve milyoncuklarını, motorsuz bir uçakla stratosfere taşımaya hazır. İlk deneme, hemen temmuz sonunda.