Pazar Orhan Pamuk’un 19 yıllık dizgicisi

Orhan Pamuk’un 19 yıllık dizgicisi

14.07.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:

Orhan Pamuk’un İletişim Yayınları’ndan ayrılıp Yapı Kredi Yayınları’na geçtiği bu hafta kesinleşti. Pamuk böylelikle, sadece yayıneviyle değil, 19 yıldır dizgiciliğini yapan Hüsnü Abbas ile de vedalaşmış oldu

Orhan Pamuk’un 19 yıllık dizgicisi

Yazım düzeltile düzeltile arapsaçına döner. O haliyle yayınevine yollarım. Şimdi daha ‘ünlü’ bir yazar olduğum için yayınevindeki arkadaşlar nazımı çekiyorlar. O el yazısı sayfaları İletişim Yayınları’nın dünya şampiyonu dizgicisi Hüsnü Abbas dizer. En okunmaz yazımı okur ve çok büyük süratle yazar. Bazen ben yazmasam bile onun romanı iyi yazdığını hayal ederim...” Kitapları 60’tan fazla dile çevrilen ve dünya genelinde
12 milyondan fazla satan Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk, “Öteki Renkler” isimli kitabında işte böyle bahsediyor yıllardır birlikte çalıştığı dizgicisinden.
Hüsnü Abbas, 1984’ten bu yana İletişim Yayınları’nda çalışıyor. Kitaplarını elle yazan yazar pek kalmadığı için artık dizgici değil, daha çok sayfa uygulayıcısı olarak... Pamuk’un da bu hafta İletişim Yayınları’ndan
Yapı Kredi Yayınları’na geçtiği kesinleşti. Böylelikle Abbas’ın yazılarını dizdiği iki yazar kaldı; Ömer Laçiner ve Murat Belge...
Abbas’la yayınevinde buluşuyoruz. Önünde duran yoğun yayın programına bakınca neden buluşma günü saptamakta zorlandığımızı anlıyorum. Mesleğiyle ilgili sormak istediğim onlarca soru var ama elimi çabuk tutmalıyım çünkü karşımda, durduğu yerde duramayan, bir cümlenin iki kere söylenmesinden hiç hazzetmeyen, her şeyi en kestirmeden halletmek isteyen biri var. Söz, Orhan Pamuk’a gelince en az ünlü yazar kadar ketumlaşıyor Abbas. Yine de her halinden belli, artık Pamuk’un kelimelerine dokunan ilk kişi olmayacak olmanın verdiği tatsızlık...
Röportajın yaklaşık bir saatlik ses kaydını kastederek “Şuna da bir el atar mısınız?” diyorum çıkarken, “Kayıttan dinleyip yazmak, bir yerden bakarak yazmaktan her zaman daha zordur ama sıkma canını, bırak, hallederiz yarım saatte” diyor gülerek.

Haberin Devamı

Orhan Pamuk’un 19 yıllık dizgicisi

Hüsnü Abbas ve Orhan Pamuk, Stockholm’de, Türk büyükelçiliğindeki resepsiyonda. Abbas: “Orhan, Nobel ödülünü alacağı zaman ‘Takım elbiseni hazırla, sen de törene geliyorsun’ demişti. O gurur verici tabloyu canlı görebildiğim için çok mutluyum.”

Tam olarak ne iş yapıyorsunuz?

Kitap sayfalıyorum. Mesleğe 76’da başladım. Teknolojinin gelişmesiyle, yaptığım iş zaman içinde çok fazla şekil değiştirdi. 90’lı yıllardan itibaren artık daha çok kitap sayfalıyorum.

Ne demek kitap sayfalamak?

Bir kitap sayfasında gördüğünüz her şeyi, o sayfaya koymak demek. Yazının karakteri, başlığı, dönen satırları, resmin yeri... Çift espasın düzeltilmesinden tutun da virgülden önceki boşluğun kaldırılmasına kadar pek çok ayrıntıyı uygulamak demek.

Haberin Devamı

Kitaplarını elle yazan yazarların yazılarını bilgisayara geçirmek de işinizin bir parçası değil mi?

Öyleydi ama elle yazan çok az yazar var artık. Eskiden çoğu el yazısıyla ya da daktiloyla yazardı, biz dizerdik. Sonra bilgisayarlar yayıldı. Şimdi herkesten Word dosyası halinde geliyor. Ama tabii hâlâ her yazarın kelime birlikteliği farklı, imlası farklı... Onların toparlanması gerekiyor.

Kaç yazar kaldı dizgiciliğini yaptığınız?

İki; Murat Belge ve Ömer Laçiner... Bir de Orhan Pamuk vardı ama biliyorsunuz ayrıldı artık. En çok işini yaptığım yazar oydu. 19 sene çalıştık birlikte. “Yeni Hayat”la başladık. Bizden çıkan bütün romanlarını ben dizdim.

“300-500 sayfalık kitapta en fazla 5-10 kelime anlayamadığım olurdu”

Orhan Pamuk’un yazısı oldukça zor okunuyor. Siz zorlanıyor muydunuz okurken?

Alışıyor insan herhalde... Başta da çok zorlanmadım aslında. Ama doğru, karışıktır, birçok not yazar sayfaların kenarlarına, bu oraya girecek, şu değişecek diye. O metinler birkaç kere gider, gelir aramızda.

Hiç anlayamadığınız kelime çıkıyor mu mesela?

Çok az. 300-500 sayfalık kitapta 5-10 kelime oluyorsa oluyordur.

Çok titiz diye bilinir Orhan Bey. Nasıldır onunla çalışmak?

Öyledir sahiden. Ama ben de dikkatliyimdir. Bir sorunumuz olmazdı. Orhan, epey iltifatta da bulunmuştu vaktiyle... “Bazen ben değil, o yazıyor romanlarımı diye düşündüğüm oluyor” demişti. İş ilişkisi dışında da bir bağımız, arkadaşlığımız var. Başka bir dil olduğunu düşünüyorum aramızda. 1970’lerde Feriköy’deki bir sinemanın adını yanlış yazmışsa, bunu uygun biçimde not düşerdim, o da bu notları dikkate alırdı mesela. Her yazar açık olmaz böyle şeylere.

Haberin Devamı

“Yeni kitabın yaklaşık 300 sayfasını ben çalıştım”

Okurlarının aylarca bekledikleri Orhan Pamuk kitaplarını da ilk okuyan siz oluyordunuz...

Evet, o çok güzel bir duygu. Herkesten önce ben biliyor olurdum ama kimseye söylemezdim. Etik değil çünkü. Yeni kitabı da biliyorum. Aşağı yukarı 300 sayfasını ben çalıştım. Bu kitabın
ne kadarı ediyor bilmiyorum tabii.
Çünkü parça parça gönderiyor, bazen 17’nci bölüm, bazen 3’üncü bölüm... Şimdi başkası devam ediyordur.

Üzülüyor musunuz artık birlikte çalışmayacak olmanıza?

Tabii, böyle olsun istemezdim. Ama ne yapalım, böyleymiş... Buna karar verilme sürecinde aktif rolüm yok ki... Orada yayınevi var, yazar var... Onların inisiyatifinde.

Haberin Devamı

Belki yayınevinden bağımsız olarak sizinle çalışmak ister?

Yok. Bilmem.

“İki dünya rekoru kırarak şampiyon oldum”

Nasıl başladınız bu işe?

Orta sonda, amcaoğluyla beraber bir daktilo kursuna gittik. Daha önce abim gitmişti, o yönlendirdi bizi. İleride ek bir iş olur diye gittik biz de. 35 gün kurs gördüm. Kursun sonunda sekiz aylık kursiyerlerin iki misli hıza çıktım. Abim, Son Havadis gazetesinde çalışıyordu. Ben de onunla çalışmaya başladım. Bir ay sonra Hürriyet’e geçti, beni de yanına aldırdı. 14 yaşındaydım. Sandalyeye oturunca ayaklarım yere değmiyor... Erol Simavi geldi bir gün. Uzaktan bakmış, “Çocukları koymayın oraya, makineleri bozar” demiş (gülüyor).

Bilmiyor ki o makineleri uçuran aslında o çocuk...

Tabii. 15-20 satır yazar, kalkar dolaşırdım, makine bana yetişsin diye.

Sonra bir yarışmaya katılmışsınız...

Bu işin yarışmaları var diye duyuyordum. Bir gün bir kursa uğrayıp “Beni bir dener misiniz?” dedim. İnanamadılar hızıma. Beni de Almanya’daki yarışmaya götürdüler. Gençler kategorisinde iki dünya rekoru kırarak dünya şampiyonu oldum. Saniyede 12 karakter vurabiliyordum. 83’te, askerdim, Genelkurmay izniyle İsviçre’deki yarışmaya katıldım. Orada beşinci oldum. 95’te ve 98’de gittim bir de. Dünya ikincisi oldum ikisinde de. Hâlâ çağırıyorlar ama gidemiyorum yoğunluktan.

Haberin Devamı

Bir yaş sınırı falan var mı bu yarışmalarda?

20 yaşına kadar olanlar için bir kategori var, bir de 20’den büyükler için. Herkes kendi klavyesinde ve
kendi dilinde ama daha önce görmediği bir metni, bakarak yazıyor. 30 ülkeden 300-400 yarışmacı oluyor. Türkler hep iyi dereceler alıyorlar çünkü F klavye Türkçe için çok avantajlı.

Sonra okula devam etmediniz mi?

Şimdiden böyle para kazanıyorken niye okuyayım ki dedim. Bir de ortalık çok karışıktı. Lisede, daha okulun ilk günü siyasi olaylar çıktı,
ben de bıraktım. Ara ara “Okusa mıydım?” dediğim olmuştur ama mesleğim beni hep çok tatmin etti. Birçok insanın ulaşamadığı hocalarla direkt iletişim kurma imkanım oldu. Bu da insanı çok geliştiriyor.
84’te geldim İletişim’e. 86’da da kardeşlerimle kendi dizgi evimizi, Maraton’u kurduk ek iş olsun diye.

Orhan Pamuk’un 19 yıllık dizgicisi

Orhan Pamuk’un 19 yıllık dizgicisi

Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi’nde sergilenen roman taslakları...

“Cep telefonuyla mesaj yazmam, bir harf için beş saniye bekleyemem”

* Bir yarışmada, hiç hatam çıkmadı. 1950’lerden beri yapılan bu yarışmayı hatasız bitiren hiç olmamış. Jüri üyelerinden biri gelip “Annenizin hareketleri çok mu hızlıdır?” diye sormuştu. Hakikaten öyledir. 85 yaşında, hâlâ refleksleri çok kuvvetlidir. Kardeşlerim de bana yakın hızda yazarlar.
* Her zaman çok pratiğimdir. Bir işi kotarmak için üç gün süre lazımsa bana yarım gün yeter.
Bir şeyin iki kere söylenmesinden rahatsız olurum. Mesaj çekemem bir de. Cep telefonu alınca herkese “Sakın benden mesaj beklemeyin. Bir tuşa vurmak için beş saniye harcayamam” dedim.
Tek harekette bütün cümleyi bitirebilmeliyim ben.
* Yılda 150-200 kitap geçer elimden. 1900’lere geliyor İletişim’in çıkardığı kitap sayısı. Bunların yüzde 95’i elimden geçmiştir.
* Gece de gündüz de çalışırım. Çalışırken çay, kahve içerim.
Ne yazık ki sigara da çok içiyorum. Evde çalışmak daha çok hoşuma gidiyor, şortlarla, pijamalarla...

“Hızlı yazmak isteyen F klavye kullansın”
* Bütün metni aklımı vererek okursam işimi yapamam. Mekanik olmak zorundasınız. Ama ister istemez ara ara yakalıyorsunuz metni. O yüzden sevdiğiniz bir kitabı çalışmak zordur.
* Dizdiğim kitabı sonradan okumam pek. Hele Orhan’ın kitaplarını birkaç kere elden geçiriyordum zaten. Dizerken okumamışsam da o sırada okuyordum. Ama uygulamasını yaptığım kitapları alıp okuyorum bazen. Ayda bir-iki kitap okurum.
* Uyku ve deniz yorgunluğuma iyi gelir. Haftada bir gün mutlaka top oynarım. İletişimspor diye bir takımımız var. 85-86 yıllarında yayınevindekilerle top oynamaya başladık. Yazarlar da çok ilgi gösterdi. Ömer Laçiner, 65 yaşında, geçen sene bıraktı. Ümit Kıvanç, iki-üç sene önce bıraktı ayağında bir sorun çıktığı için. Mete Çubukçu geldi birkaç kez. Buradan çıkıp yorgun, argın gidiyoruz. Maç öncesi kolumu kaldıracak halim olmuyor. Maç başladıktan sonra hiçbir şeyim kalmıyor. Bir saat kafamızı boşaltıyoruz.
51 yaşındayım, yaşıtlarımdan daha hareketliyim, futbolun da buna katkısı var herhalde.
* Hızlı yazmak isteyenlere F klavyeyi tavsiye ederim. Sizler Q klavyeye alıştınız. Keşke F klavye olsaydı, ilk gördüğünüz...
21 ve 28 yaşında iki oğlum var. Onları F klavyeye alıştırdım.
Kursa da gittiler biraz ama chat yapmak da hızlarını artırdı sanıyorum.