Pazar Öyle günlerim oldu ki çay parası bulamadım

Öyle günlerim oldu ki çay parası bulamadım

05.04.2009 - 01:00 | Son Güncellenme:

Gürsel Tekin CHP’nin İstanbul İl Başkanı olarak dikkat çekmişti, seçimdeki oy artışında da büyük payı var. Siyasete ortaokuldan beri ilgi duyan Tekin’in yükseliş öyküsünde köyden kente göç de var, karakolda geçirilen geceler de...

Öyle günlerim oldu ki çay parası bulamadım

İki yıl önce İstanbul örgütünün başına getirildiğinde, kimse partisinde bu kadar büyük coşku yaratacağını tahmin etmedi. CHP’nin çarşaf açılımının arkasındaki adam oldu, dikkat çekici oy artışında da Kemal Kılıçdaroğlu kadar pay sahibi olduğu kabul ediliyor.
Kısacası; 29 Mart seçimlerinin kazananı olmasa da yıldızı en çok parlayan isimleri arasına girdi.
Onunla cuma günü Bağdat Caddesi üzerindeki Cafe Crown’da buluştuk. Burası seçim döneminde onun “buluşma” mekanı olmuş.
Tekin randevu saatinden önce gelmiş, limonlu çayını içerken, kendisine meramını anlatmak için sıraya girenleri “kabul ediyordu”. Röportaj sırasında kimsenin bilmediği özel numarasında 18 cevapsız çağrı birikti, bilinen numarasından arayanlara ise iki yardımcısı zor yetişti. Fotoğraf çekimine geçtiğimizde ise, bu kez caddedekilerin ilgisi görülmeye değerdi. “İstanbul’da yarattığınız heyecanı Türkiye’ye yayın” diyenler, “Kadıköy seninle gurur duyuyor” diye seslenenler, kornalar ve el sallamalardan oluşan “destek seli” arasında öğle saati geldi; önce bir cenazeye, ardından da 10 dakikalık aralarla verilen randevularına yetişmek üzere ayrıldı.
Akşam saatinde ise Tekin’e “ulaşılamaz oldu”. Yaklaşık iki aydır günde 18 saatlik süren seçim çalışmalarının ardından ilk kaçamağını yaptı; telefonunu kapattı, yardımcılarına izin verdi ve stres atmak üzere bir arkadaşının evine okey oynamaya gitti...


İstanbul’u yönetmeye talip ekibin bir üyesiydiniz. Bu hikaye nerede başlıyor?
Benim hikayem 44 yıl önce Kars’ın şu an 5 bin nüfuslu Göle ilçesinde başlar. Sekiz kardeşiz, babam da çiftçidir. Babam Kürt, annem bir rivayete göre Alevi-Kürt. Yengemin biri Laz, diğeri Türktür, tam karışığız. Benim için bu etnik kökenlerin hiçbir önemi yok. Çok karışık, kozmopolit bir köydü. Annem ve ablamın başı da kapalıdır.

Siyaset merakı nasıl başladı?
Ortaokulda Ulaş Bardakçı’nın hayatını okuyunca “Oğlum olursa adını Ulaş koyacağım” demiştim. Öyle de yaptım. İlk karakol yüzünü de 13-14 yaşında gördüm. O dönem ciddi bir ağaç kesimi yapılıyordu. Engelleyelim dedik, hafta sonu araçların geçeceği yolda iki metre derinliğinde bir çukur kazdık. Muhtar  şikayet etmiş, Orman İşletme Müdürü bizi sahiplendi de kurtulduk. 

“Mahallenin ağır abisi” duruşu o zamanlardan mı geliyor?
Bunun için özel bir çaba göstermedim ama hep böyle oldu. Babam çok sayılan bir adamdı. Ona çekebildim mi bilmiyorum. Ama inanılmaz çalışkan bir çocuktum. Ortaokulda okurken, Orman İşletmesi’nde sezonluk işçi olarak çalıştım. Tarlada çalıştım, otelde resepsiyonistlik yaptım, İstanbul’da garsonlukla işe başladım, her yerde çalıştım. 

“Polis kafemizi mühürledi”

İstanbul’a niye geldiniz?
12 Eylül çok sıkıntılı bir dönemdi. Birçok arkadaşım gözaltına alındı. Birçoğu hiçbir suçu olmaksızın, evinde iki kitap bulundu diye hapis yattı. Böyle olunca babam benim İstanbul’a gitmemi uygun gördü. Birçok kez gözaltına alınmıştım. Karakol yüzü çok görmüşüm.
18 yaşında geldim İstanbul’a. Geldik ama İstanbul deniz derya. Tutunmaya çalışıyoruz, garsonluk yapmaya başladım, sonra birkaç arkadaş taksitle kafe aldık. Ziverbey’de işe koyulduk, nasıl iş yapıyoruz, ama...

Hikayenin sonu iyi değil galiba...
Aynen. Bu kadar iş yapıyoruz, bir gün durduk yerde polis geldi, ruhsatı istedi, verdik. Ama daha üzerimize geçirmemişiz. Bir gün polis gelip kepengi indirdi. “Ruhsatı üzerinize geçirinceye kadar süresiz kapattık” demezler mi? Ruhsatı çıkarmaya gittim, bu sefer “İskanı yok o bölgenin” dediler, iyi de zaten bir ruhsatı var. Dinletemiyorsun, iskandı, itfaiyeydi, imardı derken çok uğraştık. Kadere bakın, sonra ben belediyede imar-ruhsat işlerinin başına geçtim. Öyle günler geçirdim ki, bir çay içmek istesem cebimde para yok. O dönem siyasete fiilen başladım, 13 yıl belediyede çeşitli görevler yaptım.

Çok uzun bir süre değil mi bu, isteseydiniz bugüne kadar yönetimde olamaz mıydınız?
Siyasette çok yarışmış bir aday değilim. Talep varsa olur, yoksa şöhretim yürüsün diye girişimim olmadı. İl başkanlığı aklımdan geçmiyordu, 2007’de genel başkanın talebiyle oldu. 

Görev başına geldiniz. Sonra?
Geriye dönük eleştiriyi sevmem ama seçildiğimde çok ciddi bir manzara ile karşılaşmadım. 

İlk icraatınız?
Anıtkabir’de partinin kuruluş yıldönümü etkinliğini yapacağız, “İstanbul’dan 20 bin kişiyle geleceğiz” dedim. Kimse inanmadı. Kağıt üzerinde bin üye var ama yöneticiler iki ilçeye bir otobüs istiyorlardı. Sonuçta, otobüsler yetmedi. İşte bana inanmaya başladıkları gün galiba o gündür.

Gelir gelmez ilçe yönetimlerini değiştirdiniz. Yanlış giden neydi?
CHP’nin özlediğimiz yapısına kavuşması için teşkilatın değişmesi gerekiyordu. Alelacele Ankara’ya gittim, Deniz Baykal’a 16 ilçe başkanını değiştirmek istediğimi söyledim, bana destek verdi. 100 bin üye vardı, tamamını aktifleştirdik, 70 bin yeni üye geldi. İnsanların yeniden siyasi keyif yaşamasını istedim.

Öyle günlerim oldu ki çay parası bulamadım


Askerlik ve gençlik günleri (Tekin iki fotoğrafta da en sağda).



“Partinizi pazarlayacaksınız”

Yüzünüz de çok tanındı; sadece İstanbul’da değil, diğer kentlerde de durum böyle.
İl başkanı ne yapar? Noter memuru mudur? Partinize yeni bir vizyon yaratacaksınız, pazarlayacaksınız, il başkanının asli görevi budur. Bankanın genel müdürü tarafından atanan bölge müdürünün görevi nedir? Bankanızı pazarlamak, daha çok kâr etmek değil midir? Ben bunu yaptım. 

“Yüzde 40’ın altında beklemiyordum”
Seçimden bir gece önce, 28 Mart gecesi uyuyabildiniz mi?
Uyudum dersem yalan söylerim.

Kazanacağınıza yüzde 100 inandınız mı?
Aynen inandım. Kaybedecek gibi görünmüyorduk. 

O zaman neden kaybettiniz?
İlçelerin tamamına hakim olsaydık kazanırdık. Açıkça söyleyeyim yüzde 40’ın altında beklemiyordum.

30 Mart sabahı sonuçlar belli olunca ne düşündünüz?
Kendi kendime nedenini çok sorguladım. Biz İstanbul’da 2B kurbanı olduk. Tapu sorunu olan yerlerde oyumuzu artıramadık. Elimizdeki tutanaklar ile sonuçlar birbirini tutmuyor, itirazlarımız var.

Niye seçim gecesi yarım saat arayla canlı yayınlara çıkıp “Biz kazanıyoruz” dediniz? Siyasi bir taktik miydi?
Birincisi; sandıklara sahip çıkmaları için örgütleri motive etmek istedim. Ayrıca AKP’yi de takip ediyordum, moral bozukluğu olduğunu öğrenmiştim. Bizimse coşkumuz vardı. 

Öyle günlerim oldu ki çay parası bulamadım



“Özel hayatım sıfır oldu”
İl başkanlığı görevinin ardından hayatınız ne kadar değişti?
Özel hayatım sıfır oldu diyebilirim. 20, 16 yaşlarında ve 10 aylık üç çocuğum var. Çocuğumun doğumuna gidemedim. Eşim de bunun benim yaşam tarzım olduğunu biliyor. Anlayış gösteriyorlar. 

Eşiniz Kanada’ya kardeşinin yanına gitmiş.
Haklı olarak. Sabah 8, akşam 12 çalışıyorum. Gitmediğim yer kalmadı. Bu düzende tabii kendi evin ihmal ediliyor. Ben Akfırat’a gittim. Gittiğim insanlar hayatlarında CHP’ye oy vermemişler. Bana “Siz farklı bir partiyi mi anlatıyorsunuz?” diye soran bile oldu. Düşünün. Ben genel başkana olan algıyı bile görünce şoke oluyorum. Genel başkana, onun yaşam tarzına, dürüstlüğüne, dine bakışına, bilgi birimikine bakıyorum, ama insanların algısı farklı. Bu bizim eksikliğimiz değil mi?

Genel başkanın kim olduğunu anlatmak il başkanının işi midir?
Elbette. Derler ya, şeyhleri müritleri uçurur, şeyh uçmaz. 

Şeyh derken? “Baykal tek adam” eleştirileri haklı mı çıkıyor?
Asla, öyle olsaydı ben bu kadar işi yapabilir miydim?


“Sonum Tayyip’e benzemesin”
Size “CHP’nin Tayyip’i” diyorlar.
Sonumuz Tayyip’e benzemesin. 

Ünlü İspanyol aktör Javier Bardem’e de benzetiliyorsunuz.
Çok duydum bunu ama ben kendime benzemek isterim.

Kemal Kılıçdaroğlu’nu Gandhi’ye benzetmelerini nasıl buluyorsunuz?
Kılıçdaroğlu çok özel bir insan. 

Genel başkan olur mu?
Bu örgütün öngöreceği bir iştir.

Siz olur musunuz?
Benim böyle bir iddiam yok. Hayalim bu partiyi iktidara taşımaktır. 


Fıkralarıyla ve Erzurum şivesi taklitleriyle ünlü
- Her sabah 7.30-8.00 arası uyanıyor. İlk işi, gazeteleri okumak, interneti taramak ve e-postalarına bakmak. “Hastalık haline geldi, okumazsam güne başlayamıyorum” diyor.
-Belediye günlerinden kalma yemek alışkanlığını aksatmıyor. Sabah kahvaltısını 8’de, öğle yemeğini mutlaka 12’de yiyor. Akşamları yemek yediği yerler belli olmuyor, dışarıdaysa bazen bir esnaf lokantasına gidiyor, bazen ayaküstü bir şeyler atıştırıyor.
- Şu an Nedim Şener’in “Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları” isimli kitabını okuyor.
-Koyu bir halk müziği tutkunu.
Sık sık eşiyle birlikte Caddebostan Kültür Merkezi’nde konserlere gidiyor.
-Seçim dönemi öncesi düzenli spor yapıyordu. Geri dönmek için ajandasının hafiflemesini bekliyor.
-Genelde içki içmiyor, ısrar edilir ya da keyiflenirse bir kadeh kırmızı şarap içiyor.
-Büyük oğlu Ulaş 20 yaşında, Yeditepe Üniversitesi’nde öğrenci. Ortanca oğlu Barış, lise öğrencisi. 10 aylık oğlu ise kendi ismini taşıyor. 
- Sıkı bir okey tutkunu. 
- Fıkralarıyla ünlü Tekin, Erzurum aksanını taklit etmesiyle biliniyor.
-Eşi, seçim döneminde Tekin’i göremeyince kız kardeşinin yanına Kanada’ya gidip gelmeye başladı. En son geçen pazar oyunu kullanıp, yeniden Kanada’nın yolunu tuttu. Tekin önümüzdeki haftalarda eşinin yanına tatile gidecek.
-İstanbul için en büyük hayali, sosyal demokrat bir belediye başkanı görmek. Ulaşım sorunu çözmek ve Avrupa ülkelerinde gördüğü meydanlar gibi örnekler inşa etmek diğer hayalleri arasında.
- Alışverişini kendi yapıyor. Seçim dönemi Boss’tan, genelde ise Beymen, Sarar ve Mithat Collection’dan giyiniyor.

“Kendi partimden biri ihbar etti, adaylığım düştü”

Haberin Devamı

Ben İstanbul’a gelir gelmez, Sosyal Demokrat Halkçı Parti’nin kapısını çalıp üye oldum. Bir ay sonra da gençlik kolları başkanıydım. Daha 25 yaşında yüzlerce adayın içinden Kadıköy Belediye Meclis Üyeliği’ne aday gösterildim. Seçime 20 gün kala üyeliğimin düştüğünü öğrendim, koştura koştura ilçe seçim kuruluna gittim. Meğer 25 yaşını doldurmak gerekiyormuş, benimse birkaç ayım var. Yılım tutuyor ama şikayet edildiği için ay hesaplaması yapmışlar. Daha kötüsü beni şikayet eden yine partiden biri. Kendi partimden bir arkadaşım ihbar ettiğinden sarsıldım. Bu bir hastalıktır. İnşallah bu hastalığı da bitireceğiz.

Yazarlar