Pazar "Patagonya ya da Alaskada yaşamak isterdim"

"Patagonya ya da Alaskada yaşamak isterdim"

20.03.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Toprak fakiri Hong Kongda gökdelen inşaatı bitmek bilmiyor" diyen Mehmet Yaşin, "gökdelen ormanı"nın önünde...

Patagonya ya da Alaskada yaşamak isterdim

Modern Evliya Çelebinin seyahatnamesi Gazeteci Mehmet Yaşin yeni kitabı "Uzakname"de Alaskadan Arjantine, İskenderiyeden Praga gezilerini anlatıyor. Yaşin "Bir kenti gerçekten tanımak için sokaklarında yürüyerek dolaşmalısınız. Gerçek yaşamlar hep arka sokaklardadır" diyor Somalide yolda yürürken bir askeri kamyon önümde durdu, askerler kaldırımdaki gençleri tuttu kamyona attı. Ben de bunun fotoğrafını çektim. Çekmez olsaydım. Birden üstüme askerler saldırdı. Beni yere yıktılar. Dövdüler. Makinemden filmi aldılar. İngilizce de bilmiyorlar tabii. Sonra bir subay geldi. Çat pat İngilizce biliyor. "Ben Müslümanım. Adım Muhammed Yasin" dedim. Mehmeti Muhammed, Yaşini Yasin yaptım yani. İnanmadı adam bana. "Kelime-i şahadet getir o zaman" dedi. Öyle bir an ki, beynimde tüfekler duruyor. Kelime-i şahadeti unuttum. Sübhaneke miydi, Fatiha mıydı, neydi? Terler döküyorum. Nasıl söylenirdi? Sonra nasıl olduysa, ölüm korkusundan herhalde, şakır şakır söyledim. Subay bana sarıldı, ağlaştık, öpüştük. "Burada sokaklarda fotoğraf çekmek tehlikelidir, yasaktır. Seni alıp götürürler, bir daha kimse izini bulamaz" dedi. Gezen insanlar buna çok dikkat etmeliler. Özellikle Müslüman ülkelerde kadının fotoğrafını çekmek bayağı tehlikeli sonuçlar doğurabiliyor. Buna Türkiye de dahil.Ayakkabı çıkarmayı sadece bizim Türklere mahsus zannediyordum. Ama mesela İzlandada değil dairenin kapısında, apartmanın dış kapısının önünde ayakkabınızı çıkarıyorsunuz. Alaskada da eve ayakkabıyla girilmiyor. Öyle bir adetleri, örfleri var.Gittiğim yerlerde kaybolmayayım diye ilk iş bir kent haritası alır, kaldığım oteli onun üstünde işaretlerim. Bir de otelin, o ülkenin diliyle yazılmış kartını cebime koyarım. Fakat Çinde bu kartı yanıma almayı unuttum. Tiananmen Meydanındaydım. Bayağı da uzak otele. Onca yolu yürümüşüm, yorulmuşum. Bir taksi çevirdim "Beni Sheraton Oteline götür" dedim ama adam anlamadı Sheratonı. Çünkü Çince Sheraton başka bir şey. Ben de Çince bilmiyorum. Hava giderek kararıyor. Uzun süre bana yardımcı olabilecek birini aradım. En sonunda bir Alman öğretim görevlisi yardımcı oldu da öyle dönebildim otele. "Adım Muhammed Yasin dedim, kelime-i şahadet getirerek ellerinden kurtuldum" Ben de bazen geç kalıyorum tabii. Ama hiç uçak kaçırmadım. Havaalanlarını çok seviyorum ben. Bu yüzden de hep uçak saatinden çok önce gidiyorum havaalanına. Çok geç kaldım, değil mi? Siz de arada sırada geç kalır mısınız? Uçağı kaçırdığınız için çok gitmek istediğiniz bir yere gidemediğiniz ya da yabancı bir ülkede kalakaldığınız oldu mu? Devinim var. İnsanlar koşuşturuyor. Bir sürü değişik insan var. Onları izliyorum. Orada kendimi daha özgür hissediyorum. Neyi seviyorsunuz havaalanlarında? "Ben galiba Tanrıdan gezmeyi diledim, o da kabul etti" Bir yerlere gitmediğim zaman kendimi hapsolmuş gibi hissediyorum. Kendimi bildim bileli hep bir yerlere gitme isteği oldu içimde. Hani birtakım hastalıklara neden olan genler var ya. Sanırım benim genlerimde de gezme hastalığı var. Ya da şöyle: Evliya Çelebinin dediği gibi, ben galiba Tanrıdan gezmeyi dilemişim. O da benim bu dileğimi kabul etmiş. Sizdeki bu gezme halinin, bu kadar çok seyahat etmenizin nedeni özgürlük mü? Beni gezmeye iten nedenlerden biri de bu. Özellikle ilk zamanlarda insanların kıskanması, bunu söylemesi hoşuma gitti. Gezdikçe yazdım, yazdıkça da okurlar beni gezmeye teşvik etti. Geziyor, dönüyor, yazıyorsunuz... Ben mesela, böyle seyahate falan çok meraklı biri olmamama rağmen, sizin yazılarınızı ve kitaplarınızı okurken feci kıskanıyorum. "Bazen ellerim cebimde,turist gibi gezmek istiyorum" Yalnız gezmeyi seviyorum. Çünkü o zaman geziye daha çok konsantre olabiliyorum. Kendi kendime konuşarak yollarda yürüyorum. Yalnız gezmekten mi hoşlanıyorsunuz? Bir kenti gerçekten tanımak için yürüyerek dolaşmalısınız. Çünkü o zaman ara sokaklara girebilir, arabayla göremeyeceğiniz birçok şeyi görebilirsiniz. Gerçek yaşamlar hep arka sokaklardadır. Caddeler göstermeliktir, allanıp pullanmıştır; kullanılmayan misafir odaları gibi. Yürüyerek mi gezersiniz hep? Bir bakıma doğru bu. Günün birinde bir turist gibi dolaşmayı hep arzu ediyorum. Islık çalarak, ellerim cebimde dolaşmak istiyorum. Her şeyi görmek telaşı, güzel fotoğraf çekme telaşı olmadan. Çünkü o telaş içinde bir turist gibi gezemiyorsunuz. Sadece gezgin olsam yine işim kolaydı. Ama ben Doğan Kitapı da yönetiyorum. Bu yüzden hafta sonlarım, resmi tatil günlerim yollarda geçiyor. Ben hiç deniz kıyısında şöyle bir uzanıp tatil yaptığımı bilmem. Gerçekten zevk alabiliyor musunuz gittiğiniz yerden? Seyahat etmek çok zevkli bir şey olabilir ama eğer işiniz seyahat etmekse bir turistle aynı keyfi alamayabilirsiniz. "Ailem beklemeyi bilmeseydi, ben bu kadar gezemezdim" En son karımla beraber -benim Kırmızı Katır dediğim bir arabam var- İstanbuldan bindik bizim Kırmızı Katıra, Karadeniz kıyısından Sarpa gittik, oradan içeri girip Artvin üzerinden Doğu Beyazıt, Ağrı, Van, Malatya... 10-12 gün bütün Anadoluyu gezdik. Tabii ben o geziden üç-dört tane yazı çıkardım. Karım da Anadoluyu biraz daha yakından tanımış oldu. Karınız birlikte tatil yapmanız için ısrar etmiyor mu? Zamanla alıştılar galiba. Zaten onlar beklemeyi beceremeseydi ben de bu kadar gezmeyi beceremezdim herhalde. Şikayetçi olsalardı, bu kadar keyifli ve çok gezemezdim. Ben de gittiğim her yerden onlara ilginç ve küçük hediyeler getirerek gönüllerini alıyorum. Peki aileniz sürekli seyahatte olmanızdan hiç rahatsız değil mi? Kitabınızı "Ülkere ve Ekine, hep bekledikleri için" diye karınız ve kızınıza ithaf etmişsiniz. "Karayipte kaplumbağa eti, Floridada timsah kuyruğu yedim" Fotoğraf makinesi, not defteri... Benim bir İsviçre çakım vardır, içinde gazoz açacağından pensesine kadar her şeyi olan çok yetenekli bir çakı. O mesela olmazsa olmaz. Bir de CD çalarım var. Yola çıkarken yanınızdaneler oluyor? "Onsuz olmaz" dediğiniz bir şey var mı? Hayır. Bana eşlik eden belli CDlerim vardır. Arya dinlemeyi severim. Gezilerde hep yalnız olduğum için, insan sesi bana iyi geliyor. Birlikte, müzikli bir kalabalığın içindeymişim gibi gitmeyi seviyorum. Gittiğiniz ülkeye göre mi karar veriyorsunuz dinleyeceğiniz müziğe? Öyle bir alışkanlığım var. Bulunduğum ülkede, kentte geçen bir kitabı, o ülkede-kentte okumak bana büyük keyif veriyor. Mesela Lawrence Durrellın "İskenderiye Dörtlüsü"nü İskenderiyede okudum. Kendinizi romanın içinde hissediyorsunuz. Ama seyahat esnasında okuyacağınız kitabı gittiğiniz ülkeye göre seçiyorsunuz. Patagonyada. Dünyanın en güzel ormanlarının, göllerinin, en lezzetli etlerinin ve şaraplarının bulunduğu bir bölge. O ıssızlıkta kaybolmak isterdim. Alaskada yaşamak isterdim ama oranın kışına dayanabilir miyim, emin değilim. Mevsimsiz yerleri sevmiyorum. Türkiyeye hayranım. Burada her mevsim var. Nerede yaşamak isterdiniz? Ben nereye gidersem gideyim oranın yerel yemeğini yerim. Ama her şeyi yemiyorum tabii. Vietnamda köpek eti yemedim. Ama geçenlerde Karayipte kaplumbağa etinden yapılan köfteyi yedim. Floridada timsah kuyruğu yedim. Ya yemekler... Çok acayip şeyler yemiş olmalısınız. Biz burada kokoreci, işkembeyi büyük bir iştahla yiyoruz. Ama bir Amerikalı bunların karşısında dehşetle irkiliyor. Çok pis koşullarda pişmemiş olması kaydıyla her şeyi yiyebiliyorum ben. İğrenç gelmiyor mu?