Pazar Polis kendi halkına neden saldırıyor?

Polis kendi halkına neden saldırıyor?

24.08.2014 - 02:30 | Son Güncellenme:

Ferguson kentinde polisin siyah bir genci öldürmesinin ardından ortaya çıkan tablo bize tanıdık geliyor. Kızgın kitlelerin karşısına baştan aşağı silahlara kuşanmış halde çıkan polis, olayları biber gazı, plastik mermi ve copla dindirmeye çalıştı. Peki “Polis amca” nasıl RoboCop oldu?

Polis kendi halkına neden saldırıyor

ABD’nin Ferguson kentinde Michael Brown (18) isimli siyah gencin, beyaz bir polis memuru tarafından öldürülmesinin ardından ortaya çıkan tablo tanıdıktı. Kızgın kitlelerin karşısına baştan aşağı silaha kuşanmış halde çıkan polis, olayları biber gazı, plastik mermi, cop ve kelepçelerle dindirmeye çalıştı. İstanbul benzer sahneleri geçen yıl Gezi Parkı olayları sırasında yaşamıştı. New York’ta 2011 yılında Occupy Wall Street hareketine katılanları Zuccotti Parkı’ndan apar topar çıkaran polisler de çok farklı değildi. Paris’te 2005 yılında banliyölerde bir anda alevlenen azınlık isyanında da başrolde aynı polisler vardı. Son 20 yılda uluslararası zirvelere karşı düzenlenen tüm protestolarda kitleye polisten çok muharip askeri andıran bu emniyet görevlileri müdahale etti. Peki polisin halkı korumak yerine halka saldırması ne zaman böylesine normalleşti? “Polis amca” nasıl RoboCop oldu?

Polis kendine düşman yaratıyor
Polis şiddetine karşı en büyük eleştiri soldan geliyor. Kanada’da, York Üniversitesi’nde sosyal hareketler üzerine çalışan Lesley J. Wood “Kriz ve Kontrol: Protestolarda Polisin Militerleşmesi” kitabında polisin yeni rolünün “neo-liberal politikaların yeniden şekillendirdiği toplumda ekonomik değişimin zararlı sonuçlarını temizlemek” ve “güçlü bir yatırım atmosferi yaratmak” olduğunu savunuyor. Fransa’daki Savoie Üniversitesi’nden Emma Bell de “Polis dışlanmış sınıflar ve geri kalanlar arasında bir çeşit sınır kontrolü yapmak zorunda kaldı ve otoriter polis taktiklerini kullanmaya başladılar” diyor.
İster Ferguson’da ister İstanbul’da olsun polisin toplumun bir kesimine karşı savaş verdiği izlenimi bırakması tesadüf değil. Malta Üniversitesi’nde sivil-asker ilişkileri üzerine çalışan Derek Lutterbeck, modern polis teşkilatlarının kendilerine mutlaka bir düşman yarattığını düşünüyor. Lutterbeck bulundukları ülkeye göre uyuşturucu, insan kaçakçılığı, terörizm gibi tehditlerle savaş halinde olduklarını söylüyor.
Gösterilerin dozunu emniyet güçlerinin tavrı etkiliyor
Kriminoloji uzmanlarına göre protesto gösterilerinin dozunu emniyet güçlerinin tavrı etkiliyor. Detaylı Sosyal Kimlik Modeli olarak bilinen teoriye göre kızgın kalabalıklar haksızlığa uğradıklarını hissettiklerinde isyan etmeye ve şiddet olaylarına daha meyilli oluyor. Yani protestocuların karşısına otomatik silahlarla çıkmak kalabalığı korkutup sindireceğine güçlendiriyor. Tam aksine protestocuların karşısına yumuşak bir tavırla çıkıldığında kitle sakinleşiyor. Ferguson’daki olaylar bunun en iyi kanıtlarından biri... Polisin Michael Brown’ın ölümünden sonra düzenlenen ilk gösterilere sert şekilde saldırması olayların büyümesine neden olmuştu. Valinin kararıyla operasyonun başına getirilen Eyalet Devriye Şefi Ron Johnson’ın tek başına protestocuların arasına girerek uzun süre sıkıntılarını dinlemesi ise olayların o gece barışçıl şekilde sonlanmasını sağlamıştı.

Haberin Devamı

Dönüm noktası Seattle

York Üniversitesi’nde sosyal hareketlere polis müdahalesi üzerine çalışmalar yapan Lesley J. Wood polisin militerleşmesinin 1990’lı yılların ortasına dayandığını belirtiyor. Polis gücünün taktiklerini değiştirmesinde Vancouver’da 1997’de yapılan Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği (APEC) Zirvesi ve Seattle’da 1999’da yapılan Dünya Ticaret Örgütü toplantılarına karşı düzenlenen protesto gösterilerinin dönüm noktası olduğunu söylüyor. Wood’a göre, bu olaylar sırasında geleneksel taktiklerinin işe yaramadığını fark eden polis güçleri yeni yöntemler üzerinde düşünmeye başladı. Danışmanları savunma endüstrisinin önde gelenleri idi. Önerdikleri çözümler daha az öldürücü olmalarına rağmen kitleleri bastırmakta daha etkili silahlardı.

Ayılara karşı kullanılıyordu
Biber gazı, uzun menzilli akustik cihazı bu tarihten itibaren yaygın olarak kullanılmaya başlandı. Polis ayrıca kitle olaylarında istihbarat gücünü artırmak için protestocuların arasına sızıyordu. Protestocuların etrafını barikatlarla çevirerek etkisiz hale getirmek ve olaylardan sonra değil öncesinde toplu gözaltılar yapmak da polisin yeni taktikleri arasında girdi.
Bu yöntemler arasında polis şiddetiyle en çok özdeşleşen ise biber gazı oldu. Kanada’da bir zamanlar ormanda ayıları kaçırmak için kullanılan biber gazı daha sonra kişisel güvenlik aracı olarak pazarlanmaya başladı. FBI’ın 1987 yılında etkinliğini onaylamasının ardından yavaş yavaş emniyet güçlerinin dikkatini çekti. ABD’de protestoculara karşı ilk kez
1992 yılında kullanılan biber gazı çok kısa sürede popülerleşti. 1993’te Amerikan polis gücünün yüzde 70’inde biber gazı stoğu vardı. 1990’lı yılların sonuna gelindiğinde artık
polisler için copun yerini almıştı.

Haberin Devamı

Türkiye en çok polisi olan ikinci ülke

Türkiye, 100 bin kişiye düşen polis sayısına göre yapılan sıralamada 474.8 polisle Rusya’nın ardından ikinci sırada yer alıyor. ABD ise
226.7 polisle 32’nci sırada... Bloomberg’in derlediği 2013 yılı istatistiklerine göre polis gücünün en yoğun olduğu 10 ülke şöyle:

Haberin Devamı

Rusya..................................................... 564.6
Türkiye.................................................. 474.8
İtalya...................................................... 467.2
Portekiz................................................. 454.2
Hong Kong............................................ 450.7
Kazakistan............................................ 444.8
Cezayir................................................... 425.7
Bulgaristan............................................ 398.1
Slovakya................................................. 394
Çek Cum................................................ 393.8

Polis kendi halkına neden saldırıyor

FERGUSON GEZİ’YE BENZİYOR MU?

Polis aynı liderler farklı

ABD’nin Missouri eyaletindeki Ferguson kentinde polisin göstericilere sert müdahalesi emniyet güçlerinin Gezi Parkı olaylarına müdahalesine çok benzetildi. İki olayın benzer
birçok yanı olmasına rağmen farklıkları daha fazla.

Ferguson’da göstericiler polis şiddetine olduğu kadar ırkçılığa karşı da sokağa döküldü. Gezi Parkı olayları ise çevreci bir hareket olarak başlayıp hükümet karşıtı protestolara dönüştü. Polis şiddetine tepki Gezi Parkı’nda da vardı ama ırkçılık gibi toplumsal bir olgu yerine mevcut hükümete karşı isyan ön plandaydı.

Ferguson’daki gösteriler hâlâ yerel bir nitelik taşıyor. St. Louis kentinin banliyösü Ferguson’un nüfusu 21 bin kişi. Burada her gece protesto gösterilerine katılanların sayısı 1000-1500 kişi. Gezi Parkı olayları İstanbul’da başlamasına rağmen kısa sürede tüm Türkiye’ye yayılmıştı. Emniyet Genel Müdürlüğü katılımcıların sayısını 3 milyon 545 bin olarak açıklamıştı.

Hem Ferguson hem de Gezi Parkı’nda protestolar polisin sert müdahalesinden sonra büyüdü. İki olayda da polis bol miktarda biber gazı kullandı, göstericilere plastik mermilerle, ses ve sis bombalarıyla saldırdı. Ancak Ferguson’da yaralananların sayısı şimdiye kadar iki elin parmaklarını geçmezken Gezi’de 8 bin kişi hastaneye kaldırıldı, 5 kişi yaşamını yitirdi.

Ferguson’da polisin sert müdahalesinin ardından ABD Başkanı Barack Obama, polise karşı şiddetin ya da çevreyi yağmalamanın kabul edilemez olduğunu söyledi. Obama “Polisin de barışçıl protestoculara karşı aşırı şiddet kullanmak ya da hukuki çerçevede haklarını kullanan göstericileri hapse atmak için hiçbir bahanesi yok. Polis sadece işini yaparak Amerikan halkına gördüklerini anlatmaya çalışan gazetecilere kabadayılık etmemeli ve onları tutuklamamalı” dedi. Başbakan Erdoğan ise Gezi olayları sırasında polisin işini yaptığını söyledi: “Polisimiz demokrasi testinden başarıyla geçmiştir. Adeta bir kahramanlık destanı yazmıştır.” Erdoğan polise emri kendisinin verdiğini de açıkladı.

Haberin Devamı

Suç azalıyor ama polise yatırım artıyor

Haberin Devamı

Dünyanın birçok ülkesi ekonomik durumları ne olursa olsun polise yatırım yapmaktan çekinmiyor. ABD’de suç oranları 1994-2003 yılları arasında yüzde 25 azaldı. Bu trend 2000’li yılların geri kalanında da devam etti. Ancak ülkede 2003-2007 yılları arasında polise yine de 55.4 milyar dolar yatırım yapıldı. Araştırmacılara göre bu paranın büyük kısmı silah ve teçhizat alımına gitti. Türkiye’de de 2014 bütçesinde Emniyet Genel Müdürlüğü’nün ödeneği yüzde
12.2 oranında artarak 14.7 milyar liradan 16.5 milyar dolara çıktı. 2002 yılında bu miktar 2.4 milyar liraydı.