Pazar "Rüyalarını çekmek için yatağa bile makineyle girerler"

"Rüyalarını çekmek için yatağa bile makineyle girerler"

21.08.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:

77'nci yaşını "Ara'dan 77 Yıl Geçti" sergisi ile kutlayan fotoğraf sanatçısı Ara Güler, yarım asırlık arkadaşları Çetin Altan ve Şakir Eczacıbaşı ile buluştu

Rüyalarını çekmek için yatağa bile makineyle girerler

tubaakyol@milliyet.com.tr Ara Güler: Taş devrinden beri.Çetin Altan: Daha sen doğmamıştın, senin annenle baban tanışmamıştı. Kaç yaşında annenle baban? Belki onlar bile doğmamıştı.Şakir Eczacıbaşı: Ben ikisiyle de aşağı yukarı aynı zamanlarda tanıştım. Ya 55'tir ya 56. (Çetin Altan'a) Ferruh Doğan tanıştırmıştır bizi. Ondan bir yıl önce falan da Ara'yla tanışmışızdır. Fiilen tanışmamız 56'dır. Yoksa ben Çetin'i de tanıyorum, Ara'yı da hep tanıyorum. Çetin A.: Tabii aynı hamurun içindeyiz. Hep aynı yerlerdeniz. Ara benim ilk Edirne'deki Eski Cami yazıları ile dikkatimi çekmiştir. Daha o zaman tanışmamıştık. Yazı yazıyordu Ara. Sonra baktı ki görsel daha sağlam oluyor düşünselden, yazı yazmayı bıraktı. Ara G.: Daha iyidir dedim, fotoğrafçı oldum. Siz kaç yıldır arkadaşsınız? Şakir E.: Ben de Ara yüzünden fotoğrafçı oldum. O zaman Tıpta Yenilikler'i çıkarıyordum. İhtiyarlık sayısı çıkaracaktık. "Ara" dedim, "Allah aşkına güzel güzel ihtiyarlar çek." Getirdi. Az çalışmış. "Allah Allah, biz çok daha iyi fotoğraflar bekliyorduk" dedim. "Daha iyi biliyorsan, git kendin çek" dedi. Bir inat oldu. Çekerim dedim. Ertesi gün Leica fotoğraf makinesi aldım. Tabii şöyle bir şey. İnsanlar eğer bir şeye hazırlıklılarsa bir uyarı, bir etki bunu dışarı çıkarır. Yani ben birdenbire fotoğrafçılığı o böyle söyledi diye öğrenmedim tabii. İçimde bu birikimler vardı, Ara da bunu söyleyince fotoğraf çekmeye başladım. "Çetin'le ilk tanıştığımız gün kavga ettik, Ara'yla hep takışırız" Şakir E.: Çetin'le ilk tanıştığımız gün kavga ettik biz. (Çetin Altan'a) Hatırlıyor musun?Çetin A.: Hayır.Şakir E.: Kavga ettik. Ama nasıl bir kavga. Hadi ulan, seninki de laf mı falan filan... Sonunda sarıldık. Ferruh Doğan tanıştırmıştır bizi. Ben onu yazılarından biliyordum tabii. Ferruh Doğan "Seni Çetin Altan'la tanıştırmak istiyorum" dedi. Konuşurken konuşurken, durmadan da içiyoruz tabii, sonra birbirimize kavgavari laflar ettik.Çetin A.: Zaten bizim sohbetlerimiz böyledir.Şakir E.: Tabii tabii. Sonunda sarıldık, öpüştük, öyle çıktık. Ara'yla biz zaten her zaman takışırız. Zaten Ara'yla her şey terslikle başlar. Ara'ya dersin ki "Nerede fotoğraflar?", "Çektim" der. "Gönder" dersin. "Ben seçemem, gel kendin seç" der. Bir kere oradan başlar. Ben sinirlenirim. Niye ben geleyim? Ulan herkes kendisi seçiyor da, senin fotoğraflarını ben niye seçeyim? Ben çatıyordum tabii biraz, "Yapma" falan filan. Ama o da olmazsa, ne yapayım, arkadaşlardan birini gönderiyordum. Benim işim oluyordu hakikaten, fotoğraftan anlayan bir grafiker arkadaşa rica ediyordum. Mesela "Ara, Nejat'ı çeker misin?" Abim, Nejat Eczacıbaşı. Onu çekecek. "Buraya gönder, çekeyim" der. Bir gün önemli biri için yine böyle söyledi, yine bu biçimde. "Yahu, olur mu, adamcağız niye gelsin, önemli biri" dedik. "Benden daha mı önemli? Gelsin, çekeyim resmini" dedi. Yarım asırdır arkadaşsınız. Ara sıra da olsa kavga ediyor musunuz? Çetin A.: Noam Chomsky geldiydi buraya. Gerçi onunla da kavga ettik ya... Bir tek anlaşamadığım yabancı adam. Yabancılarla daha rahat anlaşırım oysa, bir onunla olmadı. Neyse, Ara da tanımıyor Chomsky'yi. Dedi ki, "O da kim, adam olsa tanırdım."Ara G.: Gene de inanmıyorum "biri" olduğuna. Yine söylerim: Adam olsa tanırdım. Şakir E.: Mesela "Ara" dersiniz, "Bilmem ne ilçesi Ağrı'da mıdır, Van'da mıdır?" Cevap verir: "Van'da." Haritaya bakıyorum, Van'da değil. "Ama haritada öyle değil" derim.Ara G.: O gidip de görmüş müdür bakalım? Şakir E.: Budur işte Ara.Ara G.: Çok bilirim ama ben Anadolu'yu, çok gezdim. Gidip gördüm ben, o yüzden biliyorum. "Chomsky de kim? Ben öyle birini tanımıyorum. Adam olsa tanırdım" Şakir E.: Ara çok sıkılan bir adam. Devamlı sıkılır. Ben sana bir şey söyleyeyim mi, Ara iyi yapmış da fotoğrafı merak etmiş. Fotoğrafı merak etmese, hiçbir şey yapmazdı. "Ara çok sıkılan bir adam. Devamlı sıkılır. İyi ki fotoğrafı merak etti" Ara G.: Kapitalist herifin birinin oğluyum ben. Ne işsiz kalacağım. İşsiz kalsam ne olacak? "Çekebiliyorsan sen çek", "Gel fotoğrafları sen seç" falan dediğinize göre, işsiz kalmak gibi de bir derdiniz yoktu herhalde. Ara G.: Onlar bizimle başa çıkamadı.Şakir E.: Kavga ettik. Kavga ettik değil aslında, yalan. Ama inat ettik. Sonra ben zaten evlenince Eczacıbaşı'nda çalışmaya başladım. Üçünüz de zengin ailelerin çocuklarısınız. Fotoğraf çekmek, yazı yazmak da ailelerin gözünde pek makbul işler sayılmaz. Ailelerinizle nasıl başa çıktınız? Ara G.: Büyük para kazanılmaz ama yine de kazanılır.Şakir E.: Ben sana söyleyeyim. Bir kere hiçbir zaman kira vermedi Ara. Harçlığını daima ailesinden aldı. Ama belki de bütün fotoğrafçılar arasında en çok kazanandır. Bunu söylüyorum ama ayrıca da o rahatlığı vardı ki istediği röportajı kabul eder, istemediğini etmezdi. Dışarıya çalıştığı için para kazandı."İyi ki gelmediniz açılışa be. Ben bile kaçtım bir ara. Çok sıcak oldu" O zamanlar fotoğraftan büyük paralar kazanılmıyor tabii. Siz kazandınız mı Ara bey? Çetin A.: Ben gelemedim. Öyle kalabalık ortamlara girince sanki herkese kendimi göstereyim diye gelmişim gibi hissediyorum. Rahatsız oluyorum.Ara G.: Deli misin? İyi ki gelmedin be! Ben bile kaçtım bir ara. Sıcak oldu.Şakir E.: Biz doğum günü kutlamayız zaten.Ara G.: E ben geldim ya senin doğum gününe be.Şakir E.: Yılbaşıdır o.Ara G.: Senin doğum günün yok muydu, geçen yıl.Şakir E.: Aa doğru. Ama o söylediğin doğum gününü de ben kutlamadım. 75'inci doğum günümde bana bir sürpriz yapmışlar, arkadaşlarımı çağırmışlar. Ben o gün doğum günüm olduğunu bile hatırlamıyordum. "Ara'dan 77 Yıl Geçti" sergisi Ara Güler'in 77'nci doğum gününde açıldı. Siz de açılışta mıydınız? Çetin A.: Yatakta bile fotoğraf makinesi taşıyordur bunlar, belki rüyalarını çekerler diye.Şakir E.: Koltuk değneğinden beter... Bakın burada Picasso'nun çok önemli bir lafı var. Diyorlar ki "Niye resim yapıyorsunuz? Amaç nedir?" Picasso da diyor ki "Ormana giderim, içim yeşil dolar. Ve bunu içimden çıkarmak isterim, rahatsız olurum. Eve gelirim, resim yaparım. Ve yaptığım resme yeşil hakim olur."Çetin A.: Bunu osurarak da yapabilirdi. O zaman siyasetçi olurdu.Şakir A.: Demek ki Picasso da her şeyi resim görüyor. Ara G.: Ulan ben senelerce dört köşe çerçeve gördüm dünyayı.Şakir E.: Biz öyle bakarız. Hakikaten. Dikkat edersen, burada bir şey gördüm az evvel, hemen çektim. Saniyenin 250'de biri bir fotoğraftır. O an geçince, artık o kare yoktur. Bizim yanımızda makine olmasa da biz öyle bakıyoruz çevreye. Çetin de etrafa bakıyor; yazı görüyor, harf görüyor."Hiçbir sanat diğerinden üstün değildir"Çetin A.: Şimdi yarışalım bu iki büyük sanat adamıyla. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, pire berber iken, deve tellal iken, ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, az gittik, uz gittik, arkamıza baktık, bir arpa boyu yol gittik... Bunun fotoğrafını çekebilir misiniz? (Güler ve Eczacıbaşı susuyor)Çetin A.: Mesela Ara'ya sor. Bir yazının fotoğrafı olur mu? "Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel / Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu..." Demek ki bir sanat dalının gücünün yetmediği yerde ikinci sanat başlar. Yazının bittiği yerde müzik, müziğin bittiği yerde resim, resmin bittiği yerde mimari, mimarinin bittiği yerde heykel...Şakir E.: İyi bir noktaya dokundu Çetin. "Sinema çıktı, tiyatro yok oldu" diyorlar. Hiçbir sanat yok olmaz. Hemen ona karşı önlemini alır, müthiş başka bir tiyatro ortaya çıkar. Sanatların hiçbiri öbüründen üstün değildir. Çetin Altan: "Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde... Bunun fotoğrafını çekebilir misiniz?" Çetin Altan: Ara, idamı anlatsana...Ara Güler: Bilmem ne canavarı vardı, her gün adamı asacaklar, bir türlü asmıyorlar. Sultanahmet Meydanı'nda. Meydan nasıl dolu. Köfteciler, dönerciler, çoluk çocuk, festival gibi oldu ortalık. Üç gün, dört gün. Sonra sehpayı getirdiler, koydular. Biz duruyoruz, fotoğraf çekeceğiz. Herifi astılar. Asılanların üzerine böyle büyük bir levha konuyor ki neden asıldı, kanunu, bilmem nesi. Ulan bizim bulunduğumuz yerden, adam ters döndü, ters oldu. Ne bok yiyeceğiz? En sonunda ben gittim, ölüyü çevirdim. Ölü de inat ediyor. Tam fotoğraf çekeceğim, inadına öbür tarafa dönüyor. Ben yine gidiyorum ölüyü çeviriyorum. Çetin A.: Sor bakalım kaç dakikada ölüyor asılan insan.Ara G.: Ona bakarsan ben çok cinayet gördüm. Ankara'nın göbeğine uçak düştü. Hatırlıyor musunuz? Biz oraya gittik. Ben orada ölüler, Allahım, yanmış ölüler çektim. Daha dumanları üstündeydi yahu. Ara Güler: "Ben gidiyorum, ölüyü bize doğru çeviriyorum. Ölü inat ediyor, öbür tarafa dönüyor" Ara G.: Ben gayet realist oluyorum. Hiçbir etki etmez bende. Ama bu uçak kazasında vizör de fayda etmedi. Çünkü o koku... O koku yüzünden aylarca et yiyemedim. Herhalde normalde bakamayacağınız şeyler bunlar. Vizörden bakınca daha mı rahat oluyor insan? Çetin Altan: Bir tane vurduk! Ara G.: Bir gün Çetin'in elinde fotoğraf makinesi, bu nasıl çalışır bilmem ne falan filan dedi. Çetin A.: Bakma sen Ara'nın böyle konuştuğuna. Çok kibar adamdır. Elimde fotoğraf makinesiyle gittim. Benim fotoğraf çekmeme gayet tabii yaklaştı, ben de fotoğraf çekebilirmişim gibi davranıyordu.Ara G.: Baktım ki bu çok ciddiye alıyor, beraber gezelim dedim. Bu gezelim lafı ile "Al İşte İstanbul" kitabı çıktı. O zaman İstanbul milletvekiliydi. Bir de güzel dayak yedik...Çetin A.: Ne zaman dayak yedik?Ara G.: Bizi dövüyorlardı ya yokuşta.Çetin A.: Yok canım, sen bir tane vurdun...Ara G.: Ne vurdum, ne bilmem ne. Yokuştan yukarı çıkıyorduk. Bunun Volkswagen bir arabası vardı. Dur dedim, orada Çingene karıları bir şey seriyordu. Ben çıktım, çektim. Karılar üstüme saldırdı. Ben o zaman karıları kovaladım. Gidip kocalarını aldılar. Sopalarla geldiler. Arabaya zor bindik. Çetin de o zaman hiç görünmek istemiyor. Çünkü mebus. Dayak yerse, bir milletvekili dayak yemiş olacak.Çetin A.: Olur mu öyle şey? Bir tane vurduk. Ara G.: Kaçtık gittik ulan işte korkumuzdan. Ara Güler: Ne vurması? Kaçtık gittik ulan işte korkumuzdan "Dijital makineyle bir resim çektim. Ama ne resim! Dijital kullanmayı hiç düşünmemiştim. Şimdi içime şüphe geldi" Ara G.: Hiç düşünmedim dijital makine kullanmayı. Dijitalin iyi bir şey olabileceğini pek düşünmedim ama geçenlerde bir makine aldım elime. Zaman gazetesinin foto muhabiri burada oturuyordu, gel bakiyim falan... 10 bin dolarmış makine! Aşağı yukarı bir kompüter taşıyorsun yanında. Ama bir resim çektik burada onunla. Ulan bir resim. Şüphe geldi içime şimdi.Şakir E.: Dijitalle ilgili... Ara'yla beraberdik, hatta o tanıştırdı beni Cartier Bresson'la. 78-80 falan, birlikte benim eve geldiler. Bresson'ın 1952 model Leica makinesi var. O kadar önemli bir fotoğraf sanatçısı ki, Leica çıkardığı her yeni objektifi ya da makineyi, üstüne Cartier Bresson yazıyor ve ona hediye ediyor. Satın alması bile gerekmez yani, yeni çıkan her şey Bresson'da var zaten. Ama ne dedi? Dedi ki "Kardeşim niçin makinemi değiştireyim? Bu bir yazarın kalemi gibidir. Niye değiştireyim?" Ben bu makineyle Cartier oldum demek istiyor. Niye değiştirsin? Dijtal fotoğraf makinesi kullanıyor musunuz? Ara G.: Şimdi ben bir arkadaşa gidiyorum. Apartmanlardan birinde, altıncı katta bir karı dışarı çıkmış, cam siliyor. Hizmetçi. Ben böyle bakıyorum.Çetin A.: Neresine bakıyorsun cam silerken. Bir yerine mi...Ara G.: Her tarafına bakıyorum.Çetin A.: Ben olsam neresine bakardım?Ara G.: Şimdi ya ben hikaye anlatayım ya da ben susayım, sen anlat. Çetin A.: Anlat, anlat...Ara G.: Şimdi ben sokakta yürürken her zaman makinenin ayarını yaparım ki bir bok olursa hemen çekebileyim diye. Ben baktım, "Bu karı buradan düşer" dedim. Çetin A.: Pat!Ara G.: Dememle, karının düşmesi bir oldu. Ben dedim diye karı düştü aşağıya. Tır tır tır üç kare çekmişim. Bir de otomobilin üstüne düştü. Otomobilin içinde şoför gazete okuyor. Üstüne bir şey düşmüş, ağğğh diye korkmuş bir adam, yukarıda bir kafa, kafanın burnundan kanlar akıyor... Böyle bir resim. Ara Güler: "Karı altıncı kattan düştü, tır tır tır üç kare çektim" Şakir E.: Ben böyle bir şeyi görsem de çekmezdim. Ara foto muhabirliğinden geldiği için böyle bir olayı çeker. Ara hep söyler zaten, "Benim temelim foto muhabirliği" der. Ben muhabirlikten gelmiyorum. O yüzden benim üslubuma uymaz. Söyleyiş biçimime uymaz. Ama Ara için önemli bir fotoğraftır tabii.Ara G.: Biz bazen çıkarız beraber gezeriz filan. Birtakım şeyleri çekeriz. Aynı şeyi çeksek bile bambaşkadır.Çetin A.: O çeker mi hiç bunu? Senin hiç Şakir'in bir fotoğrafına bakıp da çözemediğin olmadı mı?Ara G.: Onun fotoğraflarının hiçbiri çözülmez ki. (Hep birlikte gülüyorlar.)Şakir E.: Üslubumuz bambaşka. Şimdi biz buraya bakalım ikimiz, çekelim, inanmazsın bizim aynı yerde durup baktığımıza. Ara bambaşka bir şey çeker, ben bambaşka. Bu aynen yazarlarınki gibi. Bu yazarlıkta daha iyi anlaşılıyor tabii. Şimdi Çetin'le bir başka yazar aynı konuyu yazsa, o bambaşka yazacak, Çetin bambaşka yazacak. Fotoğrafçılıkta da böyle. Başka bir deyişle, senin kendine özgü bir üslubun varsa, o zaman geçerlisin zaten. Siz de hep fotoğraf makinesi ile geziyorsunuz. Buna benzer bir olayla karşılaştınız mı?