Pazar Saray okulu Enderun

Saray okulu Enderun

17.07.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:

Enderun tarihte görülen en özgün imparatorluk okuludur. 14-15 yaşlarındaki gençler burada edebiyat, Arapça-Farsça ve Kuran ilimlerinin yanı sıra hizmet ederek saray hayatının kurallarını öğrenirdi

Saray okulu Enderun

Osmanlı saltanatını temsil eden Babüssaade yani "saadet kapısı" ismi hoş bir temenniden çok bir beynelmilellik iddiası taşır. Buradan girdiğimizde sağ tarafımızda kalan küçük ve büyük Enderun odaları; 9-11 yaşlarında devşirilen çocukların zeka ve fizik bakımından en dikkat çekenlerinin ilk elde yerleştirildiği Edirne Sarayı, Galata Sarayı gibi okullarda eğitilen ve bunlar arasından seçilenlerin alındığı bir anlamda ilk sınıflardır.Enderun'un ne olduğu da burada anlaşılıyor. Yeryüzü tarihinin en özgün imparatorluk okuludur. 14-15 yaşındaki gençlerin bir yanda edebiyat, biraz Arapça-Farsça, Kuran ilimleri, hüsnühat ve özellikle spor dışında ama ön planda hizmet ederek sarayın yaşam kurallarını öğrendikleri görülür.Bu ilk iki odanın öğrencilerine çok cüzi bir maaş, yılda iki kat elbise verilir. Eteklerini bellerine soktukları için "dolamalılar" denen bu müptediler veya başlangıç Enderunluları, odabaşılarının olumlu reyiyle ve padişahın tasdikiyle üst sınıfa yani "seferli", "kilerli", "hazineli" ve "hasodalılar" rütbesine yükselerek "kaftanlılar" grubunu meydana getirirler. Hiç şüphesiz, sarayın mareşali yani vezaret rütbesindeki "hasodabaşı"nın yönettiği "hasodalılar", Enderun ağalarının en seçkin zümresini oluştururlar. Hiçbir yerde görülmeyecek sembolleri vardır. Mesela, Enderun'daki Ağalar Camii'nin çini panolarla donanmış kısmında bunlar padişahla birlikte vakit namazlarını kılarlar. Caminin düz badanalı diğer kısmında ise öteki koğuş ağaları namaz kılar. Rütbenin kılık-kıyafet ve hitabet dışında ibadet mahalline kadar yansıması belki ancak burada görülür. Enderun "sarayın iç kısmı" demektir; gerçekten de bu Farsça kelime ile Babüssaade dediğimiz kapıdan girince sarayın padişah evi diyebileceğimiz kısmı başlar. Enderun bir avlu etrafındaki çepeçevre koğuşlardan oluşan, ortasında Arz Odası dediğimiz, padişahın elçileri ve vezirleri ve özellikle veziri azamı kabul ettiği hoş bina ve Üçüncü Ahmed'in yaptırdığı zarif bir mücevher kutusu gibi kütüphane bulunur. Enderun'un ilk iki odasından sonra terfi edilen Seferli Koğuşu, 17'nci yüzyılda Dördüncü Murad'ın koğuştaki ağaları sefere götürmesinden sonra ortaya çıkmıştır. "Kilerli" ve "Hazinedar" koğuşundakiler saray dışı hizmetlere tayin edildiklerinde yani "Birun"a çıktıklarında sırasıyla sancakbeyi, hatta beylerbeyi rütbesi ile işe başlarlardı.Enderun'daki ağaların laubali hitap, edepsiz tavırlar göstermeleri, serkeşlik etmeleri, sıkı giyim kurallarının dışına çıkmaları şiddetle cezalandırılırdı. Bununla birlikte Enderun'daki ağaların yani genç talebelerin birbirlerine taktıkları lâkap hayat boyu üzerlerinde kalmıştır. "Tabanıyassı", "Boynueğri", "Semiz" gibi vücut kusurlarını, "Öküz", "Kalaylıkoz", "Yahnikapan" gibi karakter zafiyeti gösteren lâkapları taşıyan vezir ve veziri azamları hatırlarız. Bu anane Galatasaray'da ve Mülkiye'de de devam etmiştir. Hasodalılar seçkin konumlarından dolayı çinilerle kaplı bölümlerde, "Emanat-ı Mukaddese" dediğimiz peygamber ve halife emanetlerini de muhafaza ederlerdi.Şaşılacak bir tesadüf değil: Valide Sultan'ın yönettiği Harem-i Hümayun'da da gerek zenci hadımağaları gerek cariyeler arasındaki terfi ve görevlerde de bir paralellik göze çarpardı. Mesela, Harem'deki "hazinedar usta", muhtemelen güzel olmayan ama aklıyla buraya yükselen bir rütbeliydi. Osmanlı, Enderun ve Harem'de kan asaletine değil liyakat ve tırmanmaya yeteneği olan insanlardan oluşan bir yönetici ve saraylılar zümresi yaratmıştır. Ağaların laubali hitapları ve tavırları ağır cezalandırılırdı Törenlerde ve sarayın dışında kılıç alayı, cuma selâmlığı gibi seferlerde Enderunluların zaten buraya gelmelerine neden olan fiziki heybetleri dışında kılık-kıyafetleri ve özellikle "peyk" denen refakatçilerin sorguçları sadece etraftaki halkı değil, başkente gelen ecnebileri bile çarpmıştır. Seyahatnamelerde, Osmanlı törenlerindeki devletluların bakır baskı gravürleri bulunmayanları pek azdır. Tevekkeli değil, meşhur nüktedir. Bu mutantan alayı seyreden fakir Bektaşi dervişi göğe bakmış; "Hey Allahım, bir padişahın kullarına bak, bir de şu fakir kulunun haline..."Enderun, Osmanlı'da devlet adamı yetiştirme geleneğinin özgünlüğünü temsil ederdi. Bu yaratıcılık, 19'uncu yüzyılda Galatasaray gibi, Mülkiye gibi idareci mekteplerinin yanında Tıbbiye, Baytar Mektebi, Mühendis Mektebi gibi yatılı burslu kurumların yaratılmasını da kolaylaştıran bir ananedir. Yatılı burslu kurumların yaratılmasını da kolaylaştırdı