Pazar ‘Sezen de yanımda değil’

‘Sezen de yanımda değil’

11.02.2001 - 00:00 | Son Güncellenme:

Gazetesinin isteği üzerine sahneyi bırakan Pakize Suda, "Eski dostlarım benimle başarımı paylaşmadılar. Kırk yıllık arkadaşım Sezen Aksu’yla bile artık pek görüşmüyoruz" diyor

‘Sezen de yanımda değil’

‘Sezen de yanımda değil’

Gazetesinin isteği üzerine sahneyi bırakan Pakize Suda, "Eski dostlarım benimle başarımı paylaşmadılar. Kırk yıllık arkadaşım Sezen Aksu’yla bile artık pek görüşmüyoruz" diyor

Ahmet Tulgar

Pakize Suda, "Röportaj yaptığım her insanı biraz tanıdım mı, seviveriyorum. Sevmek istemediklerime ise röportaja gitmiyorum zaten" diyor. Pakize Suda’yı bir röportajcının sevmesi için ise fazla bir şey gerekmiyor. Öyle bir açıveriyor ki kendisini insana...
O açılan yerde, bir kadının geçmişiyle kompleks hesaplaşması, bugünüyle naif sevişmesi sürüyor.
Pakize Suda’yı sevinçleri ve hırsları ile "sadece" bir meslektaşımız, bir gazeteci olmaktan çıkarıp, onu bir kategoriye dönüştürmek, ona bu kategoride muadiller bulmak için artık çok geç.
Şimdi haberler.


Gazeteciliği sahneden daha çok sevdiniz...
Bayılıyorum. Bak, şarkıcılıktan bahsedelim ferim söner. Özlemiyorum vallahi şarkıcılığı.

Gazeteci olduktan sonra şarkıcı geçmişinizle aranıza mesafe koymak istediniz mi?
Hayır. Ben utanılacak bir iş yapmıyordum ki. Ama bu arada şarkıcılığın hiçbir şey olmadığını anladım ve çok üzüldüm, biliyor musunuz? Gazetecilik yaparken anladım ki, beni hiç adam yerine koymuyorlarmış eskiden.

Eskiden beri istekli miydiniz bu işe?
Kusura bakmasın kimse ama, eskiden okurdum insanları ve çevreme de "Ben bundan daha güzel yazarım, biliyor musunuz?" derdim.

Köşe yazarları biraz kapalı yaşıyorlar.
Ben dört duvar arasında yazı yazmayı sevmiyorum vallahi. Dolaşmam lazım benim. Röportajdan ziyade izlenime bayılıyorum ben. İmralı’ya gitmek istedim mesela. Ama geç kalmışım başvuruda. Gidemedim.

Ne bulacaktınız İmralı’da?
O insanların motorlarla tık tık tık oraya gitmeleri, şehit anaları, orada öbürü, yani Apo...

Çok mu merak ediyorsunuz ötekilerin ne yaşadıklarını?
Bu bende sahneden alışkanlık. Bu tarafa dönük olayım, öbür tarafta bir kadın "Yazdığı kadar şişman değilmiş" desin, duyarım, şarkıyı kesip cevap veririm. Bütün antenlerim çalışıyor.
Fatih Altaylı, bir yazısında, popüler, güzel kadınların gazeteci olarak lanse edilmesini eleştirirken, "Ayşe Arman da güzel bir kadın ama o önce gazeteci" dedi. O yazıda sizden de söz edilsin ister miydiniz?
Ayşe de bu işe küçücük gelmiş, yapa yapa pişmiş. Belki Deniz Akkaya da yapa yapa pişecek, müsaade etsinler. Güzel bir yazı yazmışsa, beni ne iş yaptığı ilgilendirmez. O kadın genelevden de gelmiş olabilir.

Ayşe Arman’la ilişkiniz nasıl?
Birbirimize "Bebeğim" diye hitap ediyoruz. Bazen arar beni "Ulan Pakize, ne güzel yazı bu" der. Bana gazetede oda verdiklerinde, odamı yerleştirdi. O da kendine güveniyor, ben de. Bu yüzden kıskançlık olmuyor. Neyyire (Özkan), Ayşen (Gür), Emel (Armutçu), Gülden (Aydın), hepsi çok sahiplendiler beni. Ayşe röportajlara giderken, ben rahatlarım. Ayşe seyahate gidince, ben bir hareketlenirim.

Sınırlarınız nerededir, neyi okurla paylaşamazsınız?
Ayşe daha rahat o konuda. Ben o kadar yapamam. Kuşak farkı olabilir. Ayşe’de nereden baksan Avrupalılık da var, annesi Alman. Babası Türk, Türk kanı taşıyor elbette ama... Benim de baba tarafım Giritli, benim de rahatlığım oradan. Ama ben biraz tutucuyum. Yapamıyorum, yapabilene de bayılıyorum. Ben annemden utanırım.

Emin Çölaşan, "Sarışın kadın gazetecileri" eleştirince üstünüze alındınız mı?
Sordum. "O bir simge, boşver" dedi.

‘Ahmet Necdet Sezer golcü’
Demirel iktidardan düşünce üzüldünüz mü, az kaldı haber kaynağınız olacaktı?
Üzüldüm ya.

Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer’e röportaj başvurusunda bulundunuz mu?
Hiç başvurmadım. Karısına biraz niyetliyim. Keşke konuşsa. Çok kapalılar ya. Ben kalkıp da onlara rahatsız edecek ne soracağım ki? Çok da beğeniyorum adamı, yaptığı her şeyi çok beğeniyorum. Duruyor, duruyor, duruyor, atıyor golü.

Eski çevrenizdeki insanlar siz gazetecilikte bu kadar başarılı olunca, kıskandılar mı sizi?
Oldu. Ben eski arkadaşlarımı kaybettim. Kimse kalmadı etrafımda. Bütün dostlarım yeni benim şimdi.

Sezen Aksu?
Kırk senelik arkadaşım, aynı sokağın çocuklarıydık. Apayrı tutardım Sezen’i herkesten ama o da rahatsız mıdır, artık birisiyle ilişkisi var, eski arkadaşlarını mı arayamıyor, bilemiyorum. Sezen’le de pek görüşmüyoruz.

Siz de belki çevrenizi değiştirmek istediniz.
Ama benim eski arkadaşlarımı arayacak vaktim var. Ben eski dostlarımı kaybettim.
Şimdi buna ne derseniz deyin. İsimlendiremediğim bir şekilde yanımda değiller. Başarımı paylaşamadılar benimle. Yazılarımın birinci yılını kutlayamadım en iyi arkadaşlarımla.

Niye şarkıcılarla, oyuncularla pek röportaj yapmıyorsunuz?
Yapmak istemiyorum, çünkü benim yalana dolana karnım tok. Benim önümde olmuş bir şeyi başka türlü anlatıyorlar. Ben onu dinlemem o zaman.

Şarkı söylemeyi gazeteyle mutabık kalarak mı bıraktınız?
Bir sene olmuştu yazmaya başlayalı, Aynalı Meyhane’de çalışıyordum, bana gazeteden "Bıraksana" demeye başladılar. "Aşkolsun, beni manen besliyor burası, insanlarla iletişim kuruyorum" diyordum. Sonra anlaşmazlığım oldu sahibiyle, o kadınla, Ece Hanım’la. Şak diye bıraktım. Zaten artık sokağa çıkıyordum, haber gözüyle bakıyordum. Ertuğrul Bey (Özkök), "Çok başarılısın, artık bu işe ver kendini, dört elle bu işe sarıl" dedi. Hiç onu kırar mıyım? Ben de hemen o gün bıraktım sahneyi.

Ertuğrul Bey’in bu tavrı sizi gururlandırmıştır...
Kanal D’de "Bir Başarı Öyküsü" diye beni verdiler. Çalışırken beni bir çektiler. Sonra gitmişler Ertuğrul Bey’e sormuşlar beni. Allah’ım, Ya Rabbim, nasıl güzel şeyler söylemiş benim için. "Pakize’ye bir imkan tanındı ve bunu çok güzel kullandı" diyor. Nasıl iftihar ettim, "Allah’ım" dedim, "Bu kadar mı komplekssiz bir adam olabilir yani". Bunu benim genel yayın yönetmenim diye söylemiyorum. Sizinki benim genel yayın yönetmenim mi? Gitmiş, Mehmet Yılmaz’la da konuşmuşlar. Bir de Mehmet Yılmaz’ı dinledim. Ağlayacaktım. Bu kadar güzel sözler söylenir mi? Bu kadar mı güzel konuşulur? İstese söylemez. İçinden söyler de, onun da yanında yıllardır çalışan insanlar var, onlar kırılacak diye söylemez. Ama bu beni nasıl kamçıladı, omuzlarıma nasıl yük bindirdiler.

‘Kıskançlık kadınlarda, ayak kaydırmak kadınlarda’
Aşk için iş disiplininizi bozar mısınız, işten uzaklaşır mısınız?
Kimse bana öyle bir şey yaptıramaz. Eskiden aksatırdım. Geçen sene hoş bir çocukla... İnşaat mühendisi, büyük bir şirketin gelişim bilmemnesinin başı... Hoş. Tanıştık. Liseli aşıklar gibi yemeğe çıktık. Çocuk bana nasıl aşık. Yazıma aşık, konuşmama aşık, devamlı karşımda "Dünkü yazın ne güzeldi, ha ha ha" diye gülüyor. "Haftaya ne yazıyorsun" diye soruyor. Bana bir baygınlık geldi. Hep beni methediyor. Başka bir şey paylaşamaz olduk. Yazı konuşuyoruz her dakika. Bir daha çıkmadım. Zaten vaktim de yok aşka.

Aşk arıyor musunuz şimdilerde?
Çok da meşgulken gerekmiyor. Şimdi bir de uzaktan kumandalı orgazm çıkmış.

"Aşk diye bir şey kalmıyor üç gün sonra" diyorsunuz. Siz ne yapardınız aşk kalmayınca?
Nefretle oturursun birlikte. Diyeceksiniz ki, herkes altı ayda bir sevgili mi değiştirsin? Hayır, aşktan çok şey beklemesinler. Aşk bitince ne oluyor? Biribirini tanımanın konforu oluyor. İşte beraber olduğun kişinin yanında geğirmek, göbeğini kaşımak. Onun için adamlar evdeki kadını bırakamıyorlar. Bugün "Bağırsaklarım bozuk", yarın "Kabız oldum" diyor karısına. Dışarıdakine söyleyemez.

Kadınlara da erkeklere de eşit mesafede misiniz gazeteci olarak?
Evet. "Adamlar haksız" demem ben. Kadınlar da haksız. Çok akıllı çocuklar için "Şeytanın kıç bacağı" derler, kadınlar öyle. Kıskançlık kadınlarda, birbirinin ayağını kaydırmak kadınlarda, kadınlar daha kötü. Kadınların çok arkadaşı yoktur. Erkeklerin çok sağlam arkadaşları vardır.



PAZAR