Pazar “Sofra”dan televizyona geçti

“Sofra”dan televizyona geçti

08.11.2009 - 01:00 | Son Güncellenme:

Sofra restoranlarının sahibi Hüseyin Özer her pazar Euro D’de “Son Durak” isimli bir yemek programı yapıyor. Ancak artık o, sadece yaptığı özel yemeklerle değil, Avrupa ülkelerinde yayımlanan “Londra Londra Olalı” adlı yeni dizideki oyunculuğuyla da adından söz ettiriyor

“Sofra”dan televizyona geçti

Tokat’ın küçük bir köyünde doğdu Hüseyin Özer. Çok küçüktü anne ve babası boşandığında. İlkokula bile gidemedi. Ailesi yollamadı çünkü. Herkes okuldan kaçtığı için, Özer ise okula gittiği için dayak yerdi. “Her yerimden kanlar fışkırırdı. Okulun önünden geçtim diye dayım döverdi” şeklinde anlatıyor yaşadıklarını. Küçük yaşta yaşadığı bu travmalar 11 yaşında köyden kaçmasına yol açtı. Ankara, daha sonra da İstanbul’a gitti. Lokantalarda, pastanelerde çalıştı. Sokaklarda, hatta tuvaletlerde geceyi geçirdi. 22 yaşında ise sınırları aşmaya, Londra’ya gitmeye karar verdi ve otobüse atlayıp, cebinde 60 poundla terk etti ülkesini...
Şimdi ise merkezi Londra’da olan toplam 15 restoranın sahibi. Sunduğu yemekler dillere destan ancak şu sıralar bir de oyunculuğu konuşuluyor. Hatta geçtiğimiz günlerde Avrupa ekranlarında yayımlanmaya başlanan, Umut Ulaş Er’in yapımcılığını ve senaristliğini üstlendiği “Londra Londra Olalı” adlı dizide başrol oyuncuları arasında yer alıyor. Gurbetteki Türkleri anlatan bu dizideki rolü ise kendisi. “Hüseyin Özer”i, yani kendini oynuyor...


Dizide oynamanız nasıl oldu?
Her pazar Euro D’de bir yemek programı yapıyorum. Aşçı yemekleri değil, “romantik erkek” yemekleri hazırlıyorum. Bu programın metin yazarlığını ve seslendirmesini Umut Ulaş Er yapıyor. Kamera arkasında yaptığım esprileri çok beğenmiş. Oyunculuk yeteneğim olduğunu düşünerek bana rol teklif etti. “Ben aktör değilim, beceremem, oyunculara da saygısızlık olur” dedim. “O zaman kendini oyna” dedi. Dizide “Şerefli Türk”ü oynuyorum. “Şerefli olun, üçkağıtçı olmayın, çalışkan olun, kral olun” diyorum Türklere. Memleketi çok iyi temsil eden bir restoran sahibini oynuyorum. Maalesef bizi rezil edenler de var. Ülkeyi dolandırıyor, belediyelerden geçiniyor, vergi vermiyorlar falan filan.

Çekimler nasıl geçiyor?
Çok keyifli. Sofra’da çekiliyor benimle ilgili sahneler. Köyde film, sinema seyretmeden büyüdüm ben. Ezberim yoktur. Rolümü bile “Bırakın beni, ben istediğim gibi konuşurum” diyerek oynuyorum.

Siz hiç dışlandınız mı İngiltere’de?
Hayır. Şerefli bir adam olursanız hiçbir yerde dışlanmazsınız. Bir sürü İngiliz arkadaşım var. Türk lokantaları kapanırken benim mekanımın önünde kuyruk oluyor. Paralı değil şerefli, dürüst olmayı öneriyorum yurtdışındaki Türklere. Parasız yaşanır ama şerefsiz yaşanmaz. Bu mesajı vermek istiyorum dizide.

Türkiye’ye temelli dönmeyi düşünüyor musunuz?
Türkiye’yi anne-baba, Londra’yı sevgili gibi seviyorum. Bu yüzden Türkiye’ye temelli dönemiyorum. İnsan sevgilisini bırakır mı hiç?

İngilizceyi nasıl öğrendiniz?
13-14 yaşında çalışıp kazandığım parayla İngilizce öğrenmeye karar verdim. Günün birinde hocam beni bir sınıfa soktu. Shakespeare anlatılıyordu. Adını bile duymamıştım. “Shakespeare ne demek? Çatal mı, bıçak mı?” diye sormuştum. Herkes donup kalmıştı. Hoca anlattı, yine anlamamıştım. Her şeyi özel hoca tutarak öğrendim. Başka türlü olamadı.


Dizi çekimleri için İstanbul’dan Londra’ya gidip geliyorlar
“Şebnem kendini çok önemli bir yönetmen zannediyor”
Beliz İnal (Şebnem / Beceriksiz yönetmen )

-Şebnem karakterini oynuyorum. Şebnem bir yönetmen. Çok iyi bir yönetmen olduğunu düşünüyor ama saçmasapan senaryolar çıkıyor ortaya. Örneğin kendi yaşadığı mutsuz aşk hikayelerini konu alıyor ve filmi kendi istediği gibi bitiriyor. Gerçekte adam onu terk etmiş ama o, filmde tam tersini yapıyor. Fevriye ile çok iyi arkadaş. Yönetmen olmak isteyen insanlara da yardımcı olmaya çalışıyor ama etrafında da hep bilgisiz insanlar var.
-Akademi İstanbul Tiyatro Bölümü mezunuyum. Amerika’da da özel bir tiyatroda oynamıştım. Yurtdışına sık sık gidip geliyorum. Çok keyifli ama yurtdışında yaşamak kolay değil. Ülkeni terk edip sıfırdan bir hayat kurmak zor.


“Ters trafikte ezilme tehlikesi geçirdim”
Tolga Gülcüler (Niyazi / Evlilikten kaçan genç)

-İstanbul’da yaşıyorum. Dizi için Londra’ya gidip geliyorum. Umut benim üniversiteden 12 yıllık arkadaşım. Bu projeden bahsedince hemen kabul ettim. Şehre hemen uyum sağladım ama burada trafik ters olduğu için pek çok insan gibi ezilme tehlikesi geçirdim.
- Zorla evlendirilmekten İstanbul’dan kaçıp Londra’ya yerleşen Niyazi’yi oynuyorum. Kızın ailesi de peşine düşüyor. Çok saf, iyi niyetli ama sakar bir insan. Çekimlerde çok gülüyoruz. Mesela İngilizce kursunda bir yumurta sahnesi vardı. Karnım acıkıyor, cebimden bir yumurta çıkarıp soymaya başlıyorum. Hoca sınav yapıyor. Kağıtları toplarken ben kağıt yerine ona yumurtayı veriyorum yanlışlıkla. Biz bu sahneyi çekemedik gülmekten. Dizide bu sahne yok. Yumurta yediğim sahne var ama hocaya yumurtayı verdiğim ve ondan sonraki tepkilerim yok.



Projeyi geliştiren karı-koca
“Sevgin üçkağıtçı bir karakter”
Umut Ulaş Er (Sevgin / Üçkağıtçı Türk)

-2005’te Londra’ya yerleştim. Eşim Barış Celiloğlu ile bir tiyatro kumpanyası kurduk. Oyuncu yetiştirmeye başladık. Sonra bu dizi projesini yapmaya karar verdik.
- Aynı evde yaşamak zorunda olan dört farklı karakterin hayatını, gurbetteki sıkıntılarını komediyle anlatıyorum. Canlandırdığım Sevgin, iki yıl önce Londra’ya gelmiş, “sistemi nasıl kullanırım”ın peşinde olan bir sahtekar. Bilgisayar mühendisi Lerzan, üç yıl önce Londra’ya yerleşmiş. Niyazi de iki hafta önce gelen, evlendirilmekten kaçmış bir genç. Üçü de 15 yıl önce Londra’ya gelmiş psikoterapist Fevriye’nin evinde kalıyor.

“Hüseyin beyi trafikte kovaladım”
Barış Celiloğlu (Fevriye / Çılgın psikoterapist)

Dizide çılgın bir psikoterapistim. Sorun zaten bu. Yabancı bir ülkedeyken, kendi ülkenizde bastırdığınız pek çok şey açığa çıkıyor.
- Londra’da dil okuluna giden Türkler mesela cep telefonuyla konuşuyorlar derste. Demokratik ortamı suistimal edenler oluyor. Derste Türkçe konuşuyorlar, hocayı çekiştiriyorlar. Bunları dizide gösteriyoruz.
-Hiciv var dizide. Kültürünüzü seversiniz ama eleştirirsiniz de. Her kesimden insanın bu farklı kültür içinde yaşadığı sıkıntılarına dikkat çekiyoruz. Belli bir kesimle kafa bulma değil asla yaptığımız iş.
-Hüseyin beyi kovaladığım sahne çok komikti. Bir saatte trafiğin içinde çektik bu sahneyi.