Pazar Sosyete pazarları

Sosyete pazarları

10.08.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

İstanbul'da değişik semtlerde kurulan pazarlar sayesinde on milyon liraya bile şık giyinmek mümkün oldu. Üstelik bazı ürünlerde en küçük bir üretim hatası bile yok

Sosyete pazarları





Bizdeki hoş bir deyimdir; markalı giyim malzemesi ve eşyanın açıkta satıldığı ve yüksek kira ödeyen dükkana göre, güya çok ucuz olduğu pazarlar sosyete pazarı diye adlandırılıyor. İstanbul'da, Ulus'ta perşembe günleri kurulan ve kızımın; "Baba beni de bir götüremedin yaaaa!" dediği sözde ucuz mahalden sonra Fatih'in Çarşamba'sında, Beşiktaş Ihlamur'da, Kadıköy'de kurulan pazarlar şimdi Anadolu'da da kuruluyor. Ananesi kıt olduğu için Ankara'daki bunun benzeri bir-iki pazar yeri İstanbul ve İzmir'le mukayese edilmez. Bu sıcakta Ayrancı Pazarı'nda boşuna pijama ve yazlık pantolon aradım. Üstelik esnaf kendinde bulunmayanı salık vermekte son derece cimri, "Bilmiyorum" diyor.
Üsküdar esnafından ders almalılar, kendisi dışındaki meslektaşına hayat hakkı tanımayan bir esnaf ne Anadolu'da ne de Rumeli'de, ancak Ankara gibi yoktan var ettiğimiz bir şehirde bulunabilir. Bu tip pazarlar bütün dünyada, Avrupa'da, Birleşik Devletler'de ve Rusya'da vazgeçilmez mekanlar haline dönüştü. Her sınıf insan burada geziniyor, akla gelmedik miktarda alışveriş ediyor ve de mutlu oluyor. Tabii Almanca konuşulan ülkeler bu sahada da değişik; sakın ola ki oralarda giyim malzemesine el sürmeyin. Ama sanat eserleri, mutfak eşyası, cam, porselen ve mobilyanın çok sevimli örneklerine rastlarsınız ve fiyatları da ucuz. Avrupa'da "bitpazarı" denen bu yerlerde, bitten eser kalmadı. Çok şık giyim malzemesi ve porselen almak, ucuza mutfak düzmek mümkün. Eski püskü bir elbise ise ancak örselenmemişse ve özgünse tezgaha çıkıyor ve tabii ki ateş pahasına değilse de pahalıya gidiyor. Gümüş kaplama bir çatal bıçak takımı bizdekine göre o kadar ucuz ve bol ki; buradaki fiyatlara sinirleniyoruz. Artık Avrupa'dan mutfak eşyası almak israf değil tutumluluk sayılmalı... İstenen kitabı da okur takımı kitabevlerinden evvel buralarda arıyor.
Kuşkusuz nesillerce biriktirilen ve miras bırakılan bu gibi malzemenin bolluğu gene nesillerce sürdürülen yaşam tarzından ileri geliyor. Mobilyaya gelince, 10 gün evvel Berlin'de bitpazarında sadece baktığım, antika olmadığı halde eski üslupta imal edilmiş, alıp taşımamın söz konusu olmadığı mobilyanın yanında bizim İstanbul Horhor'daki eskitilmiş mobilyanın ateşli fiyatlarına sadece gülünür. Ünlü yazarımız Kenize Murat İstanbul'daki evini döşemek için Horhor'a güveniyordu ama hiçbir şey alamadı. Horhor'dakiler Avrupa bitpazarlarındaki malzeme ve fiyatları en azından müşterileri kadar izlemezlerse, durumları pek parlak olmayacak gibi.
Giyime gelince; İstanbul'da on milyon liraya bile şık giyinmek mümkün oldu. İşte orta sınıfın nefes almasını sağlayan alanlardan biri de bu. Giyim sanayiinin kota fazlası üretimi sadece bu pazarlarda değil, İstanbul'un muhtelif yerlerinde pazarlanıyor. Üstelik bazı ürünlerde en hafif üretim hatası bile yok. Bu alanda büyük metropolün insanları birçok şehrin halkına göre çok şanslı. Örneğin, Ankara'nın orta sınıfları giyimde İstanbullular kadar ucuz ve bol seçenekli ürün bulma şansına sahip değil. Ankara pazarlarını hem esnafın hem de belediyenin birlikte düzenlemesi gerekiyor. Aslında bazı küçük yerlerin halkı da, İstanbul halkına göre daha pahalı giyiniyor. Bu eşitsizlik ise pekala basit bir örgütlenme ile ortadan kaldırılabilir. Biraz çalışmak lazım. Esnaf gayretkeş ve yaratıcı zeka sahibi olmalı; tüketici ise eleştirel ve boykotçu... İnsanlarımız her zorluğun üstesinden gelebiliyorlar. Cevval ve yaratıcılar, yalnız iyi niyet de gerekiyor. Kamu otoritesinin ilgisizliğine karşı esnafın ve tüketicinin atılgan olması lazım... İki taraf da çıkarını kollayıp, sessizce örgütlenirse alışveriş ve gezmenin keyifli olduğu mahaller ortaya çıkar. Şimdiki halde memleketin çok yerinde açık hava giyim pazarlarına kuru kalabalık ve derbederlik hükmediyor.