Pazar Tatlı hırsız taşı yüzükten çıkarır

Tatlı hırsız taşı yüzükten çıkarır

06.10.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

Tatlı hırsız taşı yüzükten çıkarır

Tatlı hırsız taşı yüzükten çıkarır



Fransa’nın sosyetik tatil beldelerinden Saint Jean Cap Ferrat esnafı paranın kokusunu almıştı. Bırakın marulu, hıyarın bile turfanda havyar fiyatına satıldığı bu büyük enayi dolu küçük kentte günlerdir konuşuluyordu: Suudi kraliyet ailesinin mümtaz mensubu Prens Abdülaziz el Saud, bir haftadır yerleştiği beş yıldızlı "palace"tan ancak ve ancak yeşil desteler saçmak için çıkıyordu. Prenste dolar, bağda dolmalık yaprak misaliydi. Restoranlarda bıraktığı bahşişlerin, yediklerinin hesabını aştığı anlatılıyordu. Kısacası, Saint Jean Cap Ferrat’nın tüyseverleri, yolunacak kazın yolunu bekliyordu.
Ve bir sabah Prens Abdülaziz el Saud kentin en ünlü, en şık kuyumcusunu şereflendirdi. Faslı bir prenses olan yeni karısına "küçük" bir sürpriz yapmak istiyordu. Nazik ve nazike iki satıcı bir sürü elmas, pırlanta yüzük dizdiler önüne. Prens bıyığını okşadı, kaşını sıvazladı, kefiyesini düzeltti ve tereddüt etti. Hepsi birbirinden güzeldi, acaba hangisini alsaydı: "Biraz düşüneyim" dedi, çıktı dükkandan. Ne var ki nazike satıcı hanım, mücevherleri yerlerine yerleştirirken içlerinden birinin,
12 kıratlık elmas yüzüğün eksik olduğunu fark etti.
Prens, Saint Jean Cap Ferrat’dan on gün önce Monako’dan geçerken de Chopard marka bir saat "almıştı".
Abdülaziz el Saud bunu hep yapıyor, hatta böyle geçiniyordu.
Örneğin 1998 yılının
4 Haziran’ında ve aynı ad altında iki kuyumcudan iki elmas, özel jet kiralayan bir şirketin kasasından da ne kadar döviz bulduysa araklamıştı. Tek bir güne sığdırdığı üç vurgunun kazancı 350 bin dolardı. Ama söz konusu performansı gösterebilmek için yaptığı masraf da hatırı sayılırdı: Cenevre’nin en mutena otelinde kral dairesini kiralamakla kalmamış, iki uşak ve bir limuzin tutmuştu. Alman polisinin yakından tanıdığı kız kardeşi Marie Dominique de Arap prensesi olarak "işe" ortaktı.
Abdülaziz elbette ne el’di, ne de Saud. Zaten Abdülaziz bile değildi. 1957 yılında Jean Herrina adı altında Roma’da doğmuş, Paris’in yoksul bir banliyösünde büyümüş, Fransız züppeliğini hatmetmişti ama damarlarında İtalyan kanı, dolayısıyla lüks ve şaşaa merakı akıyordu. Yalnız ve yalnız "lezar" derisinden özel yapım ayakkabılar giyer, daima üstüne biçilmiş kostümler taşırdı.
2001’de Hong Kong’a yolu düştüğünde, milyonlarca Çinlinin ortasında, biri 15 diğeri 18 kıratlık iki elması iç etmişti. İki elmasın toplam pahası 2 milyon 800 bin dolardı.
Genellikle kız kardeşiyle çalışıyordu. Marie Dominique, Arap prensinin "gözde" zevcesi pozisyonundaydı. 1999 yılında iki kardeş birkaç hafta içerisinde Hamburg, Lugano, Montreux, Portofino ve Cortina d’Ampezzo’nun biraz tozunu almışlar; prenses Almanlara, prens Fransızlara yakayı ele vermişti sonunda. Ama işte, her iki ülkenin polisi de adliyesi de çaresizdi: Silah, tehdit, şiddet kullanmadan soygun yapan zarif hırsız kardeşlere iki-üç aydan fazla hapis öngörmüyordu yasalar!
Sahte Arap Prensi, hakiki centilmen soyguncu Jean Herrina, geçen hafta Paris’te, üstelik naçiz yazarınızın burnu dibinde bir evde yakayı ele verdi yeniden. Polis kapıya dikildiğinde, Faslı bir prenses diye yutturduğu son sevgilisinin kollarında olan Jean Herrina, tutuklanacağını anlayınca hafif bir kalp krizi geçirdi ama aslında geçirmediği çabuk anlaşıldı ve iki-üç aylığına yine boyladı kodesi.
Halen, Herrina ailesinin onurunu yeğen Nordine kurtarıyor. Yine Paris banliyölerinde büyüyen Nordine, 1996 yılından beri FBI listelerinde "en çok arananölardan ve mesleğini Prens Halid ya da Al Saud Saas adı altında icra etmekte. Altı yıldır aynı yöntemle ABD’nin dört eyaletini ve Bahama adalarını elden geçirmiş.
Ben hırsızın böyle "soylusunu" severim.
Jean Herrina ve kardeşi ve yeğeni, üç-beş milyon dolara, üç-beş ay hapis yatıyorlar hiç olmazsa. Yoksula zararları yok, varsılın çalınmışını da sigorta ödüyor kolayca. Bizdeki büyük hırsızlar, varsıl yoksul tüm milletin 40 milyar dolarını afiyetle yiyor, mahkemelerde masumum diye bağırıp, üç-beş ay hapishanede yattıktan sonra "Adalet yerini buldu!" naralarıyla çıkmıyorlar mı?
İşte böylesine "soysuz" derim.



































Yazarlar