Pazar "Tatlıcılığım değil, mimarlığım ön planda"

"Tatlıcılığım değil, mimarlığım ön planda"

11.04.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

Tatlıcılığım değil, mimarlığım ön planda

Ahmet Tulgar ve Mehmet Gündem, İstanbulun yeni yöneticisi Kadir Topbaşı "çapraz ateş"e aldılar Ahmet Tulgar Bu erkekler topluluğu, yeni tip bir genç erkek nesli olmalı; AKPyle beraber iyice göz önüne gelen.Çizgili, aynı AKP gibi eprimemiş, tüylenmemiş takım elbiseler, fazla kaldırım, yol tepmediğinden olsa gerek basamaklarda gıcırdayan, rugan kadar parlak boyalı ayakkabılar. Sakal-bıyık yok, kesilmiş; ama sanki bir beyaz, bir nur çıkıp alttan o zaman bütün çehrelere yayılmış.Herkes kendinden ve iktidarından memnun, şimdilik bulduğuyla yetiniyor; ama bir sonraki seçimleri de bekliyor, gözetiyor. Hal, tavır böyle.Değişmişler, tazelenmişler, kazanmışlar, şimdi bıraktıkları izlenimi ölçer gibi merakla bakıyorlar başkalarının gözlerinin ta içine.Tıraş losyonu kokar, kokarmış gibi geliyor bu seçimlerde artık iyice kentin iktidarına sahip olan bu AKPli genç muzafferler, bu yeni tip erkek estetiği.Kadir Topbaş ise hiç böyle biri değil. O tam da geleneğin, eski ama her dem taze, ortağı olduğu Saray Muhallebicilerinin vitrinlerine her gün dizilen tatlılar ve pilavlar gibi her dem lezzetli, her daim mütevazı Osmanlı esnaf geleneğinin, hatta belki de Ahiliğin temsilcisi AKP içinde ve İstanbulda.Pasif agresif taşra burjuvazisinin karşısında rafine, köklü bir estetik onunkisi.İstanbula yakışır, İstanbula iyi gelir böylesi.Yine de bekleyip göreceğiz. Mehmet Gündem Hem Başbakan Recep Tayyip Erdoğanda hem de AKP teşkilatlarında bir "Kadir abi" olgusu var. Eşine az rastlanır, tarihten çıkıp gelen bir insan tipini çağrıştırıyor Kadir Topbaş. Şimdi ise karşımızda klasik dönemin değerleri ile modern zamanın gereklerinin sentezi bir insan olarak duruyor. Karizma değil de, daha çok babacan tavrı ön plana çıkıyor başkanın. Yüzünden tebessüm eksik olmuyor. Diyalogları insanda samimi olduğu hissini pekiştiriyor. Yanlış yapmaktan, yani kötü bir şey yapmaktan korkuyor. Duygusal bir insan. Başkanı ağlatmak da, sevindirmek de kolay. Duygusallık, korku ve samimiyet bir insanda bu yoğunlukta olursa, o insandan "iyi bir siyasetçi" olması beklenemez. Üstelik "Hırslarım, hesaplarım, kurgularım, kulislerim, adamlarım yok" diyorsa. Açık açık söylüyorum, Kadir Topbaş kötü bir siyasetçi. Zaten başkan da "İstanbulda siyaset değil, icraat" diyor. Formül şu: Kötü siyasetçi, iyi başkan. Bu durumdan şimdilik hem başbakan hem de İstanbullu memnun. Başkanın çok çalışması lazım, çok. Çünkü onun siyasi bahaneleri olmayacak. Arkasında Ankara var. Bir noktaya daha değinmeliyim, başkan bir İstanbul markası olan Saray Muhallebicisi ile "tatlıcı başkan" olarak hatırlanmak istemiyor. İsminin önündeki "Dr. Mimar" sıfatlarına biraz fazla vurgu yapıyor. Bence buna gerek yok. Onu Beyoğluna ve İstanbula taşıyan asıl faktörü "tatlı"da, tatlının kıvamında aramak daha isabetli olur. Yoksa "Prof. Dr. Mimar" olan başkalarının başkanlıkta önceliği olurdu. Bulunduğu noktalarda sorun çıkarmak yerine çözüm olan insan güven verir, lazım olduğunda talep edilir ve gelir. Dr. Mimar türü sıfatlar insanın kişiliğine pek etki etmez ve muhataplarında güven oluşturmaya da çoğu zaman yetmez. Topbaşın kişiliğini oluşturan baskın figür Osmanlı kültürüyle aldığı esnaf terbiyesidir. Başkanın kişiliği mesleğinin önünde duruyor. Bu bence iyi bir şey... İstanbulun yeni büyükşehir belediye başkanı ile yaptığımız röportajın ilk iki saatinden sonra uzunca bir mola vermek zorunda kaldık. Başkan bir toplantıya girmeliydi, sonra devam edecektik. Neyse, toplantı oldu ve dağıldı da. İlçe belediye başkanları, belediye meclis üyeleri, işadamları, onların korumaları, şoförleri, bir dizi partili, partisiz zevat. Sessizce ayrılıyorlar Belediye Sarayından ama etkili bir şey, güçlü bir izlenim bırakıyorlar üzerimde bütün bu sessizliklerine rağmen. Beyoğlu bir dünya kolonisi. Dün olduğu gibi bugün de içinde birçok kültürü, inancı, yaşantıyı barındıran ve 24 saat açık bir Beyoğlu var. Ama Beyoğlu sadece Galata ve Pera değil. Bunların dışında, çok farklı yaşam koşullarına sahip 45 mahallesi daha var. Beyoğlunun 45 mahallesinin 45 farklı talebi var. Ahmet Tulgar: Siz Beyoğlunda başkanlık yaptınız. Beyoğlu, Türkiyenin en dinamik yeri. Dünyada böyle bir yer olmadığı söyleniyor. Beyoğlunun özgürlükçü ve renkli yapısı İstanbula nasıl yansıyacak? Beyoğlundan gelmeniz İstanbul için bir şans mı? Sayın başbakanımız "İstanbul, Türkiyenin özeti" diyor. Ben de ekliyorum, "Ana fikri de Beyoğlu". Beyoğlu geçmişten günümüze kadar Batılılaşma sürecinde de çok önemli bir lokomotif olmuş. Bu canlılık Beyoğlunun yapısında var. Tarihte de idareciler Beyoğlunu hep ayrı tutmuşlar. Geleni gideni çok olmuş. Orada insanlar özgürlüklerini yaşarlarken, şehrin esas ahalisini taciz etmemişler. Bu şehirde başarılı bir yönetici olmak için konsepti iyi okumak lazım. Türkiyede bugüne kadar algılanan yerel yönetim anlayışı fen ve imar oldu. Üstelik onu da başaramamışız. Daha sosyal, daha estetik bir yaklaşımla halkın ihtiyaçlarına bakabilecek bir yerel yönetim anlayışı henüz oluşmadı Türkiyede. Mehmet Gündem: "Beyoğlu İstanbulun özü" derken bu tabloyu mu özetliyorsunuz? "Biz magazin sayfalarında değil, halkın arasında bulunduk" Evet, tabii. Biz de, Beyoğlunda bu özgürlükçü, reformcu yaklaşımı ortaya koyduk. Yalnızca katılımcılığa sığınan bir anlayış değildi bizim örneğimiz de. A.T.: Anadolu kentlerinde belediyecilik disipliner, baskıcı bir faaliyetmiş gibi algılanıyor ve şehrin görüntüsüne de böyle yansıyor. Estetik dışı bir görüntü, garnizon-şehirler yaratılmış durumda. Erdoğanın şu an Ankarada bu kadar rahat özgürlükçü kararlar alması, bu reformlar sanki İstanbul kültürünün Ankara kültürüne yeniden bir galebe çalması gibi değil mi? Ben Beyoğlunu zaten biliyordum. Adımlamadığım sokağı yoktur. Beyoğlunda anıları olan birisiyim. Belediye başkanı olunca da bürokrasiyi öğrendim. Ötekiler bildiğim konulardı. Ben mimarım, sanat tarihinde akademik kariyer yapmışım, Koruma Kurulunda bulunmuşum, masanın her tarafında oturmuşum. Bunları ben kendim için artı diye görüyorum. Ailem, İstanbulda oldukça eskidir. Kendimize göre gıda sektöründe bir markayız. Ama biz hiçbir zaman mütevazılığı ve halktan olmayı bırakmadık. Aile yaşamımızdan tutun da insanlarla ilişkilerimize kadar bizde farklılık vardır. M.G.: Beyoğlunda geçen beş yıl size ne kattı? Biz magazin sayfalarında değil halkın arasında bulunduk. Biz bir esnaf insanı olduk. Damadım da öyledir. A.T.: Aileniz, siz gerçekten mütevazısınız. Saray Muhallebicisini çok eskiden bildiğimiz halde sizi, ailenizi yeni tanıdık. Ama galiba giyim sektöründeki damadınız medyatikliği seviyor. Her fotoğraf karesine giriyor. "Dört kardeş aynı binadayız, her eşyadan dört tane alınır" Hiçbir zaman siyasette kendime bir hedef koymadım. İlimde, ticarette kararları siz kendiniz verirsiniz. Başarırsınız ya da batarsınız. Ama siyasette kararı siz değil başkaları veriyor. Sizin duruşunuz, netliğiniz, yansımalarınız çok önemli. Hiçbir zaman "Ben ne olacağım, nereye nasıl gelirim?" diye düşünmedim. Çevremizdeki insanlar bizi İstanbula yakıştırıyordu. M.G.: 28 Mart seçimlerinden dokuz ay önce bir telefon görüşmesinde, "İstanbul için adınız geçiyor" dediğimde, "Beyoğlunda görevimin başındayım. Siyasi hırsım hiç olmadı. İleriye dönük hesaplar yapmam" demiştiniz. Bugün başkansınız. İstanbulu ne zaman önünüze hedef olarak koydunuz? Basında çok şey dillendirilmişti. "Sayın başbakanım, siz hem partinin hem de Türkiyenin geleceğini düşünmek durumundasınız. Ben müracaatımı yapacağım ama umuyorum ki hislerinizle hareket etmeyeceksiniz. Vereceğiniz karardan hiç rahatsız olmayacağım" dedim. M.G.: İstanbula talip olurken başbakan ile yaptığınız görüşmede ne konuştunuz? Bunu açık söyledim. Kararını rahat versin istedim. Müracaat etmem gerekiyordu, ettim. Benim için olmazsa olmaz değildi. "Her şeye rağmen, ne pahasına olursa olsun ben kazanayım" mantığım yoktu. M.G.: Bu beni kayırmayın anlamında mı? Bütün aday adaylarına söylediği gibi "Hayırlı olsun" dedi, başka bir şey söylemedi. M.G.: Başbakan ne dedi? Elbette, İstanbula aday olan insanın partiye ve başbakana güven vermesi gerekiyor. M.G.: Siz hırsları olmayan biri olarak parti için tehlike oluşturmayacak, "güvenilir" bir isim misiniz? Sordukları için bu kadar hayatımızın içinde. A.T.: Başbakan neden bu kadar hayatımızın içinde? Tekrar İstanbula bakalım. Eskiden bir işyeri kurarken mutlaka o işi bilen kişiler çalışırdı. "Peştamal bağlama" diye bir tabir vardı ki, bu o kişinin o sektörde bilgi, beceri, ahlak olarak yeterli olduğunun işaretiydi. Bu duygulardan, bu tarzdan uzaklaşan müesseseler battılar. Biz devam ediyoruz. Dört kardeş aynı binada oturuyoruz. Çocuklarımız kardeş gibi büyüyor. Bir eve yeni bir televizyon ya da araba alınacaksa dört tane alınıyor. Bu aynı şekilde bizim işletmeciliğimize de yansır. Sigortasız adam çalıştırmayız. Hak çok önemlidir. 300ün üstünde insan istihdam ediliyor. Hiçbir dönemde maaşlarda gecikme olmadı. Çalıştığımız piyasada sözümüz senettir. Ödemelerimiz hiç şaşmaz. "Sizin paranızda bereket var" derler bize. A.T.: Siz "eski Osmanlı esnafı tarzı bir aileyiz" dediniz. Muhallebi, muhallebicilik çok mütevazı bir şey, muhallebici demokratik bir kurumdur. Bu sizin aile yapınızı nasıl etkiledi? İşyerlerinizdeki çalışma koşulları nedir, adil mi, özgürlükçü mü? Biz o eski tarzı, geleneği bütün canlılığı ile yaşatıyoruz. Bizin anlayışımızda tek amaç para kazanmak değil. Bu işin sosyal yönü de var. Birlikte yaşanacak toplumsal mekanlar oluşturuyoruz; orada sevgiyi yaşayan, paylaşmayı bilen bir anlayış ortaya koyuyoruz. Sünnetimi hatırlıyorum, babam İsmail Dümbüllüyü getirmişti. Koçlar kesilmiş, masalar kurulmuştu. Bütün mahalle oradaydı. O gün herkes herkesin yanındaydı, neşesinde tasasında. A.T.: Saray Muhallebicisi benim anılarım olan bir yer. Eski halini de biliyorum. Onun çok önemli bir kurum olduğunu düşünüyorum ki, birçok entelektüel de bunu fark etti ve size destek geldi onlardan. Fakat AKPnin asıl dayandığı esnaf tipolojisi sizinkinden farklı. Ben sizi farklı bir yere koyuyorum. Aynı hassasiyet hem üretimde hem de bütün ilişkilerimizde devam ediyor. Babam derdi ki, "Hep kasada durup da iş yapıyorum zannetmeyin. Bulaşıkhanede duracaksınız, neler yarım yenip geliyor? Bir tane tamam ama aynı üründen iki-üç tabak yarım geliyorsa orada bir şey vardır." İsterseniz test edin, Sarayda tabağınızı bitirmediğinizde garson "Beğenmediniz mi?" diye size sorar. M.G.: Babanızın bir sözünü hatırlatayım: "Ben bu ismi dökerek kazandım. Beğenmediğim mamulü müşterime yedirmedim." Bugün aynı anlayış devam ediyor mu? "Artık Sarayın başında Amerikada okuyan oğlum bulunuyor"" Bir ay önce. Ama ticari hayattan Beyoğlu başkanlığı ile koptum. Zaman zaman tat için uğrarım. Büyük oğlum İTÜde endüstri mühendisliği okudu, Amerikada işletme mastırı yaptı. Şimdi işin başında. Bizim ekmek teknemiz orası. Bu tür müesseselerin devamı çok önemli. Biz "Kültürel miras, şehrin turizme açılması" diyoruz. Kastımız salt yapıların sahne dekoru gibi ayağa kalkması değil. Buradaki yaşam biçiminin, yeme içme kültürünün de görülmesi. Biz Saray Muhallebicisi olarak ciddi bir hizmet veriyoruz. O damak tadını tutturmak ve yıllarca bozmadan götürmek çok zor. M.G.: Sarayda mutfağa en son ne zaman girdiniz? 1978de Doğancılarda bir işadamına yaptığım bir bina var. Benden sadece proje istemişti. Daha sonra inşaatını da bize yaptırdı. Bir gün, "Ben burada oturamıyorum" dedi. Niçin diye sorduğumda; "Gelen giden resim çekiyor" dedi. Kasımpaşada eski bayram yerindeki kapalı spor salonu. Hayli estetik bir yapı. İkitellideki kilerci tesisleri. Şu an Milli Gazetenin olduğu bina. Sayın başbakanımızın Rizedeki evi var. M.G.: Saray Muhallebicisi yaşayan bir marka olduğu için çok konuşuyoruz ona ilişkin ama siz 1975te de mimarlık ofisinizi açtınız. Mimarlıkta başyapıtım dediğiniz ne var, onları konuşalım. Hayır. Biz orayı kaba inşaatı bitmiş olarak aldık. Ayakkabıcı olsaydım en iyi pençeyi ben çakardım diyorum. Girdiğim işe ruhumu veriyorum, hemen adapte oluyorum. M.G.: Oturduğunuz evin projesi size mi ait? Siz bizi takip edin. İstanbulun silueti olan tarihi yarımada da, Galata bölgesi de bozuldu. Buna Hilton Oteli, stadyum, Swissotel, Park Otel, Gökkafes, Odakule dahil. Galata Kulesiyle yarışan her şey dahil. Bunlar yanlış, ama zamanında yapılmış. A.T.: Süleymaniyenin sahibi bir şehrin mimar belediye başkanı olarak, size gerekli araçları verseler çok bina yıkar mısınız? İçerilerde de, sokak dokularında da rahatsız edici pek çok unsur var. M.G.: Sizi rahatsız edenler sadece siluette mi? "Kaçak yapılar bize gösteriyor ki belediyede bir otorite boşluğu var" Şehirde minareden yüksek bina olur ama minarenin yakınında olmaması lazım. İstanbulun il hudutlarındaki yüzde 20si Büyükşehir Belediyesinin kontrolünde. Bütün yoğunluklar buraya gelmiş. Onun için trafik problemi yaşıyoruz. Onun için bütün bu sıkıntılar var. Eski şehir ve yeni şehir anlayışı oluşmamış bu şehirde. Şimdi her şey iç içe. Şehir hızla yok oluyor. A.T.: İstanbulun estetiği çok özgündür ama bugün Beyaz Türkler, Maslaktaki yüksek binalarla "Manhattan gibi oldu" diye övünüyorlar. Bu şehirde minareden, tarihi kulelerden yüksek yapılara tepelerde izin verilmese ne olur? Devam ediyor problem ama sevindirici gelişmeler var. İstanbulu Tarihi Kentler Birliğine sokma yönünde ciddi çalışmalarımız var. A.T.: UNESCOnun İstanbulla problemi devam ediyor mu? İstanbulu Dünya Kültür Mirası listesinden çıkarmaya kalkışmışlardı. Hayır. İstanbullu benim ne olduğumu, ne olacağımı biliyor. Geçen pazar yedi ilçeyi dolaştım, halkın içindeydim, oradan aldığım sinerji adrenalinimi yükseltti. Ben insanlar arasında olmayı çok seviyorum. Çok samimi ve sıcak bir insanım. M.G.: Sizi toplum henüz tanımıyor. Dışarıdan bakanlar diyorlar ki; Kadir bey de Cumhurbaşkanı Sezer gibi sessiz, sakin, pek toplum içine çıkmayan, sade bir kişilik mi çizecek? "Boğazda mutlaka insanların denizle temasını sağlamamız lazım" Buralardaki özel mülkiyete müdahale edemeyiz. Oradaki kalıcı yapıların kuruldan onaylı olması gerekiyor. Kurulun müdahale etmesi gereken şeyler. A.T.: İstanbul kültüründe Boğaza, sahile inmek önemli bir şeydir. Aşıklar, emekliler sahile kaçar. Sahile inmek özgürlüğü sembolize eder. Şimdi sahiller kuşatıldı. Eskiden yalılarda kültürel bir hayat, söz-müzik vardı. Şimdi yalılar yalı çetelerini hatırlatıyor. Sahillerin halka açılması için bir projeniz var mı? Yüzde 75i kaçak olan İstanbulu ne yapacaksınız ki? A.T.: Eminim ki o binaların pek çoğunda yasadışı işlemler yapılmıştır. Dedektiflik bürosu gibi bir şey kurup bunları araştırmayı, yeniden bir envanter oluşturmayı düşünmez misiniz? Boğazda insanların denizle temasını mutlaka sağlamak lazım. Ama alternatifinizi koymadan hiçbir şey yapamazsınız. Biz Olimpiyat Stadının çevresinde 20 bin konutla başlıyoruz. A.T.: Siz de "yıkıcı başkan" olarak tanınsanız ne olur? Lüks bina da yapacağız ama daha çok dar gelirli hedef alınacak, kira öder gibi konut sahibi olacaklar. Ben diyorum ki, kaçak yapıları önlemenin yolu, onların konut sorununu çözmekten geçiyor. Bunu yapacağız. M.G.: Kiptaş, Başakşehire başlarken ticari bir amaç gütmüyordu. Şimdi ise tamamen ticari bir faaliyete dönüştü. Şimdi konutlarda hangi yaklaşım devam edecek. Ticaret mi, ev edindirme mi? Bu insan var olduğu günden beri böyle. Biz yerel yönetimler olarak buna imkan hazırlamalıyız. Biz öncülük yapmazsak, kötü yapılar ortaya çıkacaktır. O kötü yapılara biz de altyapı götürmek zorunda kalıyoruz ki, bu durumda oraların rantı artıyor, ev içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Buralar kültür, sanat, spor, eğitim alanları olmayan ve sadece barınmanın yoğunlaştığı katlı gecekondular haline geliyor. Bu insanları kentli yapmak gerekir. A.T.: ABnin bir kentli şartı anlaşması var. Konut edinme hakkı artık bir insan hakkı olarak kabul ediliyor. "Partiden ve tabandan kişisel talep gelmedi, taciz de edilmedim" İşporta geçiş sürecinde, günübirlik bir çözüm. En fazla 15 gün sürer. Adam "15 yıldır buradayım" diyor. Ev almış ama işyeri açmamış. Böyle olmaz. Çözüm için işsizlik sigortasının oluşması lazım. Bu oluşursa o sizin önünüze hiçbir gerekçe koyamaz, "açım" diyemez. Şehrin çok önemli noktalarında yoğunlaştıkları için de rahatsız edici bir durum oluşturuyor bu. Artık esnaf "Biz de işportaya çıkıyoruz" diyor. Çünkü rekabet edemiyorlar. Belki işportacılar için ayrı bir yer düşünülebilir. A.T.: İstanbulda bir işportacılık sektörü var. Bunların üzerinde de ciddi bir zabıta terörü. Bu sorunu daha demokratik, insan haklarına saygılı bir biçimde çözmenin yöntemi yok mu? Hayır. A.T.: Beyoğlundaki uygulamalarınızdan ötürü parti tabanından baskı gördüğünüz olmadı mı? Böyle talepler gelmedi, taciz de edilmedim. Gelirse, kaliteli bir isimse değerlendiririm. Ama hatır için hiçbir şey yapmam. Bazı arkadaşlara diyorum ki: "Bahsettiğiniz kişilerin, karakterini, yapısını incelerim. Düzgün görmediğim adam için de zaten siz de bir şey yapın demezsiniz." M.G.: Partiden talepler gelirse, ki gelmemesi mümkün değil, ne yapacaksınız? İstanbula hizmeti dokunan herkese teşekkür ediyorum. Seçim döneminde bütün yönetimlerde bir otorite boşluğu hissediliyordu. Artan kaçak yapılanmalar da bunun bir göstergesi. Belediyeyi devralınca aynı otorite boşluğunu burada da hissettim. M.G.: Nasıl bir belediye devraldınız? "Beyoğlunda aldığım maaşı kendime harcamadım, dağıttım" Doğruluğuna inandığım konularda kararlıyımdır. M.G.: Siz otoriter bir insan mısınız? Koysak da cebimizden çıkıyordu. Kendime harcamadım, uygun gördüğüm yerlere dağıttım. Büyükşehir belediye başkanı olunca bazı şirketlerin yönetim kurullarında da görev alıyorsunuz. Karşılığında birtakım ödemeler yapılıyor. Ben bunları almayacağım. Bana İstanbula başkan olma şerefi yeter. Ben ticareti sevseydim, belediye başkanı olmazdım. M.G.: Beyoğlu belediye başkanı iken aldığınız maaşı cebinize koymadan dağıttığınız söyleniyor. Artık ülkeler değil kentler yarışıyor. Benim dünyada aşmam gereken kentler var. M.G.: Başbakan Erdoğan kendisini Özala benzetenlere, "Ben Özalı aşmazsam Türkiyeye hizmet etmiş olmam" diyor. Siz de Erdoğanın İstanbulunu aşacak mısınız? Daha işin başındayız. Bunlar dünya ölçeğinde metro sayılmaz. A.T.: Bütün dünyada metrolarda bir sanatsal hareketlilik olur. Gürtuna "Burası aşkın, özgürlüğün ve sanatın metrosu olacak" demişti. O yaşarken oluşacak. Benim tatlıcı yanım değil, mimar yanın ön planda. M.G.: Sizinle İstanbula nasıl bir tat gelecek? İlçe belediyelerinin kendi yetki alanları içinde yaptığı faaliyetlere müdahale etme hakkımız yok. Biz oralarda da birtakım kültür sanat merkezleri oluşturabilirsek o seçkin tarzın da tadını alacaklardır. Biz zamanında Teomanı Kasımpaşaya getirdik. A.T.: Beyoğlu Belediyesi bulunduğu ortamında etkisiyle seçkin bir belediyedir. Ama belediyelerin pek çoğu kültür ve sanat faaliyetleri adı altında kalitesiz, ucuz sanatı özendirici çalışmalar yaptılar. Siz bu konuda bir kısıtlama düşünüyor musunuz? Bu aile yapımdan, aldığım kültürden kaynaklanıyor. Benim kafamda çözemediğim bir problem yumağı yok. Siyasi ya da ticari bir hırs da taşımadığım için rahatım, huzurluyum. Ailemden, iş hayatımdan, siyasi kimliğimden dolayı korkum, kaygım da yok. Ben bu kadar huzurlu bir insan olarak kendimi aşkla İstanbula hizmete vermeliyim. M.G.: Sizi ruh dinginliği ve mutluluk içinde gördüm. Bu hal, başkanlıkla oluşmuş gibi değil de, karakterinizin yansıması gibi duruyor. "Depremle ilgili olarak dört üniversitemizde önemli çalışmalar yapıldı, bu doğrultuda adımlar atacağız" İstanbulun deprem mastır planları bitmiş durumda. Ayrıca dört üniversitemize de önemli çalışmalar yaptırıldı. Bu tespitler ve hükümetin de ayrıca yaptığı çalışmalar doğrultusunda adımlar atacağız. Riskli bölgelere ve riskli yapılara öncelik vereceğiz. Zeytinburnu bu anlamda pilot bölge seçilmiş. Orada çalışmalar sürüyor. Mevcut binaların olduğu yerdeki dönüşümlerini hemen başlatmak kolay değil. Çünkü alternatif yerleşim alanları mutlaka gerekiyor. O alternatifi görmeden ikna olmuyorlar. Bu konuda TOKİ ve Kiptaş ile birlikte çalışmalara başlıyoruz. Çöküntü alanları dediğimiz ve tarihi yerleşim alanlarındaki problemli yaşam koşullarını iyileştirmek için de Kültür ve Turizm Bakanlığı ile birlikte çalışıyoruz. Yerel yönetimler yasasıyla, İstanbulun il hudutları ile büyükşehir hudutlarının çakıştırılmasını bekliyoruz. O zaman büyük ölçekte hazine arazileri belediyemize geçecek. Yeni yerleşim alanları yapma imkanımız olacak. Ankaranın yeni pilot bölgeler oluşturma planı var, biz de İstanbul olarak yoğunluğu kırmak için bu proje içinde olacağız. Bir de güçlendirme çalışmalarımız olacak. Vatandaşın çalışmalarına da katkı vereceğiz. A.T.: Depremle ilgili acil eylem planınız var mı? Trafikte yönlendirme ve sinyalizasyon çalışmasını üç ana arterde başlattık. O ölçümlerin verilerine göre genele taşıyacağız. Bu çalışmayı yürüten arkadaşlar yüzde 30un üzerinde bir rahatlama bekliyorlar. A.T.: Trafik için başlattığınız bir çalışma var mı? Çalışmanın sonuçlarını bekliyoruz. Bu projenin başındaki arkadaşlar kamuoyunun yakından tanıdığı önemli isimler. Onlara; bu oran gerçekleşmezse sizi kamuoyuna deşifre ederim dedim. M.G.: Toplum bu rahatlamayı ne zaman hissedecek? Hayır, bize ulaşan böyle bir talep yok. Şu anda mevcut uygulama devam edecek. A.T.: Avrupa Birliği normları çerçevesinde belediyenin sosyal tesislerinde içki servisinin de yapılması yönünde bir talep geldi mi? Sidneyi çok farklı buldum. Sadece fiziki yapısıyla değil, insanlarıyla da farklı buldum. A.T.: Sizi dünyada en çok etkileyen kent hangisi?

Yazarlar