Pazar “Türkiye yerine İngiltere için bu kadar uğraşsaydım sör unvanını almıştım”

“Türkiye yerine İngiltere için bu kadar uğraşsaydım sör unvanını almıştım”

11.08.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:

Los Angeles’a gidip de Hollywood’da en çok tanınan Türk’le tanışmamak olmazdı. Türkiye’de ‘afişçi’ olarak bilinen iletişim tasarımcısı Emrah Yücel’le buluştuk. Yurt dışındaki bir Türk’ün başarı hikayesi değil, dışarıdan içeriye objektif bakış...

“Türkiye yerine İngiltere için bu kadar uğraşsaydım sör unvanını almıştım”

İstanbul’da ofis açmaya nasıl karar verdiniz?

Türkiye’de ekonomik durumun düzelmesi ile reklam ve markalaşma konusunda güzel bir pazar oluştu. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kanal D, Fox, D Smart gibi müşterilerimiz oldu. Şimdi İstanbul’da ofis açmamız bize zaman kazandırıyor. Türkiye’de akşam saatlerinde brief toplanıyor, biz Los Angeles’ta uyanırken brief geliyor, Türkiye’dekiler uyurken
biz çalışıp onlar uyandıklarında çalışmalarımızı teslim edebiliyoruz. Sanki masallardaki “cüceler çalıştı” durumu gibi. Şimdi İstanbul’da 20, Los Angeles’da 35 kişilik bir ekibimiz var.

Haberin Devamı

“David Lynch, Woody Allen İstanbul ile ilgili film çekecekti...”

Türkiye’de son yıllarda Hollywood filmleri çekilmeye başlandı. Sonra da filmlerde görülen İstanbul’dan memnun kalmıyoruz. Siz bu konuda neler düşünüyorsunuz?

Bizi çok büyük tehlike bekliyor. Tayland gibi, aksiyon filmlerinin arka planı olma tehlikemiz var.
Bir kere prototip oluşturursan hep öyle gider.

Böyle olmaması için nasıl bir yol izlenmeli?

Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan buraya geldiğinde “Bize CEO’larla randevu ayarlar mısın?” dedi. “Bir mesajınız olmalı” dedim. Kendisine 5 başlık altında bir sunum yaptım. Bir tanesi
Oscar sendromu, Eurovision sendromunun yeni hali. Yıllarca
o kadar kaybettik ki kaybetmenin arkasındaki acı bir nesle sindi. İran, Şili, Peru Oscar’lara aday olurken Türkiye hâlâ ilk 10’a giremiyor ama Avrupa festivallerinde ödül alıyoruz. Çok basit fiziksel sebepleri var. Burada Akademi üyelerinin görmesi için onların görebileceği ve memnun ayrılacağı ortamı yaratmak lazım. Bizde Oscar filmi seçildiğinde Amerika’da bütün sinema salonları çok önceden rezerve edilmiş oluyor. Akademi üyelerine filmi gösteremiyoruz ki yarışabilelim. Hitchcock’a sormuşlar, “Neden uzun süre kamera kopmadan filme devam ediyorsunuz, yeni bir teknik mi?” diye, “Hayır, şişmanım, bir kerede bitsin istiyorum” demiş. Fiziksel nedenler çok önemli. Bizde konsoloslukta davet veriliyor film gösterimi için, aynı Ayşe, Fatma filmi izleyip, yemek yiyip eve gidiyor. İran, Şili ödül aldı,
bu ülkelerden daha mı aşağıda bizim filmlerimiz?

Haberin Devamı

Başka neler konuştunuz Çağlayan’la?

Ortak yapımlar, teşvik de önemli. Teşvik için kurucusu olduğum Türk Filmi Konseyi’yle yıllardır gönüllü çalışıyorum. Vergiden muafiyet meselesi halloldu. Filmin getirdiği para kadar yüzde 20 yapımcıya teşvik olarak iade etmek de gerekiyor. New Mexico’da, 2001’de teşvik yokken eyaletin sinema geliri 8 milyon dolardı, bir sene sonra yüzde 22’lik teşvikle gelir 246 milyon dolara çıktı. Film teşviğiyle ilgili dünyada iki sistem var: Birincisi getirilen paradan belli bir miktar komisyon almak. Bunda filmin içeriği önemli değil. Bize
en çok talep bu yönde geliyor. Ortadoğu görünümlü, güvenli bir çekim mekanı arıyorlar. İkinci sistem puan üzerine kurulu, Kanada ve İngiltere’de uygulanıyor. İngiliz senarist yazarsa 5 puan, Londra’nın simgeleri gözükürse 5 puan, İngiliz sterlini gözükürse
5 puan vs. diye gidiyor. Kültürel algı üzerine kurulu bir sistem. Neden Reina ve AVM’lerde film çekilsin, Kapalıçarşı çatılarında motosikletle gitme şansı varken? Modern İstanbul’u göstermekle ilgili stratejimiz yok. Olduğu zaman Woody Allen gelir İstanbul’da aşk filmi çeker. Ben bile konuştum Woody Allen’la.

Haberin Devamı

Woody Allen’la ne konuştunuz?

2009’da telefon geldi, “Devlet Bakanı Hayati Yazıcı sizinle tanışmak istiyor” diye. Kalktım, gittim. 2006’da, 2010 Avrupa Başkenti için başvurulurken 10 ünlü yönetmenin kısa filmlerinden oluşan bir İstanbul filmi projesi varmış. “İlgilenir misin?” dediler, “Seve seve” dedim. Bir de tavsiyede bulundum, “Filmin bütün parasını siz vermeyin, bir stüdyo, bir dağıtımcı ortak alın” diye. İki ay sonra Lars von Trier, Spike Lee, David Lynch, Woody Allen gibi isimlerin “bu projeye katılmak istiyoruz“ diye imzalı mektuplarını getirdim. Bir de Türk yönetmen, Ferzan Özpetek olmalı dedim. “Tam istediğimiz” gibi dediler. Universal dağıtacak diye konuştuk. Bir süre sonra projeyle ilgilenenler yolsuzluk nedeniyle istifa etti. Proje ortada kaldı, kimse sorularıma cevap vermedi. Dört
ay sonra yeni yönetimle görüştüm. Bu arada David Lynch tretman bile yazdı. Sonuç alamayınca Hayati Yazıcı’dan randevu aldım, Türkiye’ye geldim. Randevu 13.30’daydı, akşama kadar bekledim. Sonunda ben gidiyorum dedim. Dört ay sonra “projeniz iptal oldu” diye mektup geldi.

Haberin Devamı

“Türkiye’yi izinsiz temsil etmek suç, biliyorsun değil mi?”

Bu arada Mustafa Altıoklar da size karşı açıklamalar yaptı.

“Neden böyle bir projeyi afişçi Emrah yapıyor? İstanbul’u anlatan projeyi Türk yönetmenler yapmalı. Proje ‘New York I Love You’dan çalıntı” dedi. Halbuki bu bir format. Buna benzer çok film var.

Haberin Devamı

Bunlar sizi nasıl etkiledi?

Üç yıl Santa Monica’da kurulan “Locations” fuarına katıldım. Yapımcılar, yönetmenler gelip filmlerini hangi lokasyonda çekmek istediklerine bu fuarda karar verir. Louvre Müzesi bile stand açar, “kostümleri bile veririz” derler. Bu fuara kendi paramla katıldım, elemanlarım gönüllü çalıştı. En son ‘En iyi bilgi veren stand ödülü’ aldık. “High School Musical”ın yapımcısı yeni müzikalini İstanbul’da çekmek istedi. Madalyayı alıp o dönemki Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’a gittim, belki bu işi büyütebiliriz diye. “Türkiye’yi izinsiz temsil etmek suç, biliyorsun değil mi?” dedi. İngiltere için bu kadar uğraşsam çoktan sör unvanını almıştım. Türkiye’de ödüllendirme sistemi yok. İçimde kırıklık var. 20 yıldır Amerika’da yaşayan bir Türk olarak benim için Arif Mardin ve Ahmet Ertegün’le büyümek çok önemli. Türkiye’de bir sürü insan sevmez onları. Onlardan duyduğum hikayeleri tekrar ediyor gibi hissediyorum.

“Türkiye bilinmez olduğu için korkutucu, egzotik olduğu için çekici”

Bir yandan da Birleşmiş Milletler Turizm Konseyi’nden Avrupa’da en iyi ülke tanıtımı ödülü aldınız.

Yurt dışında uzun süre yaşayınca ülkenin tanıtımı senin için özel bir şeye dönüşmeye başlıyor çünkü o kadar çok yanlış yapılmış ki... Turizm dediğin mesele bir lokasyonun satılması değil. Yıllarca Türk şirketleri böyle yapmışlar,
bir fotoğraf ve bir sloganla. Oysa turizmde en önemli mesele medya alımı ve verdiğin imaj. Türkiye Amerika’da bilinmeyen bir yer; içerisinde “Midnight Express”in de olduğu, bilinmez olduğu için korkutucu, egzotik olduğu için çekici. Din meselesinin üstüne gidelim dedik. İslam’ın korkulacak bir şey olmadığını Amerikalılara anlatmak istedik. Türkiye’nin birçok medeniyetin merkezi olduğunun anlaşılması önemli. İki yıl önce Noel’de New York Times ve Los Angeles Times’a tam sayfa ilan verdik, “Mutlu Noeller! Seneye Noel Baba’yı Demre, Antalya’da ziyaret edin” diye. Espri anlayışı da önemli. Columbia Pictures ve Sony’nin girişinin karşısında bir billboard kiraladık, James Bond’u Türkiye’de çektiler ya, Ortaköy Camisi’nde güneş batıyor, ters ışıkta Bond’a benzeyen bir adam silueti görülüyor. Altında “James was here. (James buradaydı) İstanbul, Turkey” yazıyor. Stüdyolara gelen herkes çok etkilendi. MGM aradı, “Bond’u kullanma hakkınız yok” dedi. Ben de “Ne Bond’u,
o Daniel Craig değil ki” dedim.