Pazar Ünlü hayalet, vampir ve kurtadamlar

Ünlü hayalet, vampir ve kurtadamlar

01.02.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

Bu hafta salonları hayaletler, vampirler ve kurtadamlar bastı. Biz de bu meşakkatli rollerin en ünlü yorumcularını analım dedik

Ünlü hayalet, vampir ve kurtadamlar

Genç kitlenin, bayıldığını iddia ettiği gotik türünün klasiklerine, temel taşlarına hiç aldırdığı yok. Bir "Buffy"dir, "Angel"dır tutturmuş gidiyorlar. Neyse ki bu diziler çok kanlı ve efektlerin baskın olduğu zevksiz yapımlardan değil. Aksine, eski ustaların insaniliğini çağrıştırıyorlar. Ulumalar, hırlamalar, tıslamalar ve çığlıklar eşliğinde film izlemeye bayılanlar için uygun bir hafta. "Gothika"da bir hayalet adalet ararken iki kadının hayatını mahvediyor; "Karanlıklar Ülkesi"nde vampirler ve kurtadamlar kapışıyor. Gotik furyası bu kadarla kalacak sanmayın: 2004 mayısında dünya sinemaları iki türün ve Dr. Frankensteinın yaratığının meşhur vampir avcısı Van Helsing tarafından avlanmasına tanık olacak. Stephen Sommers imzalı filmde "Karanlıklar Ülkesi"nin vampiri Kate Beckinsale, Van Helsingi canlandıran Hugh Jackman ile birlikte 19uncu yüzyılda iyilerin safında yer alacak. Van Helsing deyince sinemaseverlerin aklına hemen Peter Cushing gelir. Yine de bu isimlerin Lon Chaney, Bela Lugosi, Boris Karloff, Christopher Lee gibi kült figürlerin önüne geçmesi olacak şey değil. Bari Gary Oldman, Tom Cruise, Arnold Vosloo falan gelse akla. Çin, özellikle de Japon kültüründe ve sinemasında hortlaklar apayrı bir yer tuttuğu ve başlı başına bir yazı gerektireceği için güneşin battığı yönden ayrılmasak daha iyi. Yoksa Japonyadan ne "kaidan eiga"lar (hortlak filmleri) çıkar. Kaldı ki "Halka" ve "Karanlık Sular" gibi modern versiyonları ülkemize kadar geldi ve hepimize küçük kız hayaletlerinden korkmayı öğretti. Bir zamanlar Hollywoodda vampirler, kurtadamlar, hortlaklar, mumyalar ve başta Frankensteinınki olmak üzere diğer korkunç yaratıklar üç-beş isimden sorulurdu. Çünkü onlar bu doğaüstü korkunç yaratıkları birer karakter haline getirebilecek yetenekte ve değişme kapasitesine sahip müthiş aktörlerdi. Onların yarım yüzyıl önceki performanslarıyla yarışabilecek olan Gary Oldman örneğin Coppolanın "Bram Stokerın Drakulası"nda görkemli kostüm ve makyajın altında kaybolup gitti. Aralarından yalnız Christopher Lee hayatta ve çoktan bir başka müthiş kötüyle, "Yüzüklerin Efendisi"ndeki büyücü Saruman rolüyle genç kuşağı da fethetti. Leenin beyazperdedeki ortağı ve rakibi, çok sayıda filmde birlikte oynadığı Peter Cushingin yanı sıra korku sinemasıyla sessiz dönemden başlayarak özdeşleşen bu müthiş aktörler Boris Karloff, Bela Lugosi, Lon Chaneyin oğlu Lon Chaney Jr., Murnaunun "Nosferatu"sunda Kont Orlacı nam-ı diğer Draculayı canlandırarak hâlâ ulaşılamayan lezzetini veren Max Schrekin yeri de eşsiz, elbette. Klaus Kinski de Werner Herzog imzalı "Nosferatu"nun yeniden çevriminde kendi ilginç fiziğiyle farklı bir yorum getirmişti Orlaca. Batı edebiyat ve sinemasında lanetlerin kaynağı hep Orta Avrupa ve Balkanlar olmasına rağmen Rumen asıllı Bela Lugosi, "Binbir Surat" Lon Chaney 1930da 47 yaşında ölmese, Tod Browningin Transilvanyalı karakteri Kont Drakula rolünü kapamayacaktı. 1887 Londra doğumlu William Henry Pratt ise rekabet gücünü artırabilmek uğruna Slav kökenliymiş izlenimi veren Boris Karloff adını aldı. Lon Chaney Jr. için babasının adı yetti de arttı. Baba Chaney, Gaston Lerouxnun aynı adlı romanından Rupert Julianın uyarladığı "Operadaki Hayalet"in (1925) talihsiz müzisyen kahramanını görsel olarak unutulmaz kıldı perdede. Yaratıklar üç beş isimden sorulurdu Tuhaftır sinemanın çoğu hayaleti komedilerde çıkar karşımıza. Dört başı mamur birer karakter olarak dramatik hayaletlerin sayısı yok denecek kadar az. Korku sineması açısından en önemlisi ise kuşkusuz bazen Imhotep bazen Kharis adıyla karşımıza çıkan lanetlenmiş ve sevdiği kadından ayrı düşmüş Mısırlı "mumya". 1932de Karl Freundün "Mumya"sında Boris Karloffun, 40lı yıllardaki "Mumyanın Mezarı", "Mumyanın Laneti", "Mumyanın Hayaleti" gibi devam filmlerinde Lon Chaney Jr.ın canlandırdığı bu lanetli ruha 90lı yıllarda Arnold Vosloo renk kattı. Bütün zamanların en soylu vampirine gelince: Parodileri, erotik versiyonları hariç kaç tane Drakula filmi yapıldığını sayabilene aşkolsun! Bela Lugosi ve Christopher Lee ise farklı dönemlere ait olmakla birlikte "korkunç güzel"likte birbiriyle yarışıyor. Onlara ne Andy Warholun Draculası Udo Kier rakip çıkabilir ne Anne Rice uyarlaması "Vampirle Görüşme"nin birbirinden yakışıklı kan emicileri Tom Cruise, Brad Pitt ve Antonio Banderas. Kurtadamlar daha hayvani oldukları için zarafet yönünden pek şanslı değiller. Pençeler neyse de tüyler fazla gelebiliyor. 1941 yapımı George Waggner imzalı "The Wolf Man / Kurtadam"da Lon Chaney Jr. ve 1961 yapımı Terence Fisher imzalı "The Curse of the Werewolf / Kurtadamın Laneti"nde Oliver Reede o koyun postu gibi kalın giysinin altından gözleriyle oynamaktan başka seçenek kalmıyor. Chaney Jr. "Face of the Screaming Werewolf / Haykıran Kurtadamın Yüzü"nde (1964) hem kurtadam oldu hem mumyalandı!Mike Nicholsın "The Wolf / Kurt"unda Jack Nicholsonın duyularının keskinleşmesi ve avlandıktan sonra karnı tokken derin bir uykuya dalıp kaşınarak uyanması ise insan ile hayvan arasındaki geçişi aşırı tüylenmeye gerek kalmadan mükemmel yansıtıyor. 1981de Joe Dantenin başlattığı ve tam altı devam filmi çekilen "The Howling"ler ise dolunayın dönüştürücü etkisini çarpıcı efektleri yerli yerinde kullanarak tüyler ürpertici biçimde sunuyor. John Carradineı bu filmde ulurken görüp de unutana aşkolsun. Bütün zamanların en soylu vampiri