Pazar "Vınnnn" diye gelen ölüm

"Vınnnn" diye gelen ölüm

12.10.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

Kim olduğu, ne idüğü belirsiz bir tetikçi, Washingtonun çevresinde dört dönerek kendi halinde insanları öldürdüğü sürece açık havada kimseye huzur yok. Ne olur ne olmaz!

Vınnnn diye gelen ölüm

Bir ay önce açıldı okulu. Giderek artıyor derslerin yükü. Dönem ortası sınavları haftaya. Yine de hafta sonları sırtına yeşil Polo-şört geçirip "barista" kimliğine bürünüvermekten vazgeçmiyor. Okula yakın, okuldan birçok tipin takıldığı bir Starbucksın barında espresso, latte, frappucino, artık kim ne tür isterse o tür kahve yapmak işi. Saatine 12 dolar alıyor, hiç de fena değil yani. Derdi gücü en yakın iki arkadaşıyla bir evi paylaşmak, birkaç bin dolara elden düşme bir araba almak ve baba parasıyla ödenen yurt kirası günlerini geride bırakıp "adam gibi" kampus dışında yaşamaya başlamak. Normalde, kahve barının arkasına geçip günün ilk duble espressosunun keyfini düşleyerek öğütme makinesinin düğmesine basmadan önce, geceleri arka tarafta istiflenen demir masaların, sandalyelerin, dükkanın önüne çıkarılmasına yardım ederdi. Ama bugün yapmayacak. Oysa nasıl da güzel bir güz güneşiyle başladı gün. Nasıl taze, turuncu bir hava var. Ama bugün dışarıda oturulmayacak.Kim olduğu ne idüğü belirsiz bir tetikçi, Washingtonun çevresinde dört dönerek kendi halinde insanları, kendi halinde işlerini görürken, uzaktan ve ustaca atılmış birer kurşunla bu hayattan almayı denediği sürece Starbucks müşterileri açık havada yudumlamayacaklar kahvelerini. Ne olur ne olmaz!***"İşte en kötüsü de bu" diye geçirdi Andrea, "neme lazım, pek ortalıkta dolaşmayayım duygusu!"Andrea yalnız yaşayan bir kadın. Hani zalimlerin "kız kurusu" dedikleri cinsten, yaşı geçkince, evlenmemiş bir kadın. "Kuru" bir hali hiç yok oysa. Rüyaları, olaylarını her zaman yüz katlamış bir hayat yaşadığını bilmeyenlerin ilk bakışta, başından kim bilir ne maceralar geçmiş olduğunu sanacakları cinsten buğulu bir esrar onunkisi. Ev halini yansıtmıyor belki ama yakışıyor.Kentteki bir kütüphanede yöneticilik yapıyor on yıldır. Seviyor kütüphaneyi, kitapları, kitap okuyanları. Geçen yıl peşinatını kütüphanecilikten biriktirdikleriyle ödeyip beş odalı, üç katlı, banyoları, mutfağı gıcır bir ev satın alabildiğinden beri daha da çok seviyor işini. Odalarının her biri ayrı bir renkte ve temada döşeli. Kendisi perdeleri palmiyeli, koltukları nefti bir fitilli kadifeyle kaplı yeşil odada uyuyor. İstese turuncu, ipekli yaz odasında ya da antika masalı, rafları roman dolu, bej ve siyah çizgili odada ya da misafir yataklı, gömme dolaplı, yıllardır biriktirdiği Limoges kuşlarını pencere kenarlarına dizdiği, tavanı da duvarları gibi mavi odada ya da en küçüğü, en femineni, en güllüsü olan pembe odada geceleyebilir pekala. Mükemmel bir evi var. Döpdöşeli ve bomboş. Kentin epey dışında, metro hattının erişmediği bir mahallede gerçi ama olsun. Böyle bir ev için katlanılır günde, gidiş-geliş birer buçuk saatten üç saat direksiyon sallamaya. Hem Andrea işten çıkıp doğru eve, evden çıkıp doğru işe gelmemeyi seviyor. Aralarda bir yere uğradığından değil yani. Arabasında geçirdiği zamanı seviyor.Radyo haberlerini dinliyor önce. Sonra koyuyor bir kitap kasetini teybe, dünya değiştiriyor. En son Tolkienin "Hobbit"ini dinledi; tam altı kasetti, iki günde bitiverdi. Hem öyle düz okuma değil, dramatize. Bernard Mayesin Gandalfını pek sevdi. Yarından itibaren, "Yüzüklerin Efendisi"nde sıra...Sabahın yedisinde, kahvesini termosuna doldurup yola koyulunca "Geçmişin Gölgesi" kasetini dinlemeye başlayacak. Toplam 13 kaset, bakalım kaç gününü alacak?Bu pazar, pazartesi sabahı bir de onunla uğraşmasın diye, deposunu dolduruyor işte. Evinin hemen köşesindeki benzinciden, galonu bir buçuk dolara. Aslında, başka zaman olsa, ön camını yıkardı şimdi. Ama neme lazım! Geçenlerde bir kadın iki sokak aşağıdaki benzincide, arabasının halılarını süpürürken vuruluvermedi mi? Bir hafta içinde, Washington çevresinde yaşayan, birbirinden ve "vınnn" diye gelen ölümden habersiz dokuz kişiye tetik çeken deli ortalıkta olduğu sürece benzin alırken arabasının içinde oturacak. Ön camını garajında silecek. Sahi unutmuşum, evinin garajı da var tabii! Yazara e-mail Bu sabah dükkana ilk gelenlerden biri Jim. Akşamdan kalmanın mahmurluğu içinde, yataktan çıktıkları gibi, ayaklarında şıpıdık terlikleri, üstlerinde eşofmanları, koltuklarında ağır birer deste halindeki pazar gazeteleri ile kahve ve kahve altı börek, çörek, sandviç için Starbucksın yolunu tutanların damlamasına daha en azından bir yarım saat olduğunu biliyor.