Pazar Yapılanı yıkmak yeterli mi?

Yapılanı yıkmak yeterli mi?

03.10.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

Birçok mahallenin artık yaşanmaz ve girilmez mıntıkalar haline dönüşmesini engellemenin yolu yapılanı yıkmamaktan değil, göz açtırmaz bir biçimde imar düzenini sağlamaktan geçer. Kanunu tatbik etmek İstanbulun kurtulması için tek yoldur

Yapılanı yıkmak yeterli mi

Suriçi İstanbulda kaçak kat ve bina yıkmak bu kadar zor da olmamalı, nihayet tazminat ödenir, bir kısmı kaçak kat olduğu için kanunun cezalandırması gerekir. Ama gel gör ki, kanunu uygulamakla yükümlü olanlar küçük ile büyük arasında fark gözetmiyor. Korkmakta ve çekinmekte veya seçim için işbirliği yapmak konusunda küçük ve büyük onların gözünde aynıdır. Surların içindeki eski İstanbulda hatta Valens su kemerinin bitişiğinde briket binalar yükseliyor. Buralarda dokumacılık ve hazır giyim sanayii gelişiyor. Daha 30 yıl önce İstanbul Türkçesinin en hasının konuşulduğu, İstanbul hayatının en özgün kalıplarının görüldüğü mıntıkalarda bugün fiziki yıkım yanında suç yüzünden çöküntü de var. Bu mahalleler artık yaşanmaz ve girilmez mıntıkalar haline dönüşüyor. Bütün İstanbulda sakinleri ve fizik görünümü değişmeyen mahallelerin sayısı üçü bulmaz. Bu gidişi durdurmanın yolu maalesef yapılanı yıkmamaktan değil göz açtırmaz bir biçimde imar düzenini sağlamaktan geçer. Kanunu tatbik etmek İstanbulun kurtulması için Bizim şehirciliğimize musallat olan sloganların başında "Yapılan artık yıkılmaz, bundan sonrasına dikkat etmeli" yavesi gelir. Mesela Gümüşsuyunda Park Otelin yerinde yükselen yerin üst katları tıraşlanırken veya Dolmabahçeyi gölgeleyen Gökkafesin yıkımı tartışmalarında bu slogan gene yükseldi. Oysa bunlar kötü örnek olarak başka girişimlere öncülük ediyor ve cüretkarlık için bir başlangıç teşkil ediyor. Aslında milli bütçeden tazminat ödenerek yıkılması öngörülen bu gibi lenduhalar, büyük oteller sayılıp bu işe başlanmalı. Suriçi İstanbulunda Ayasofya civarında her iki yılda bir ilave edilen katlarla yükselen binalar; hatta Saraçhane başındaki deprem sarsıntısı da geçiren Büyükşehir Belediye Binası bu bütündendir. tek yoldur. Yapılanın yıkılmaması kanundan kaçmanın ilk yoludur. Türkiyede eski kasabaların ve eski eserlerin restorasyonu genellikle yüzeyseldir. Şehrin bir kesiminde birkaç eski konağı sözüm ona pansiyon veya kütüphane veya kültür merkezi olarak kullanmak için aykırı tekniklerle restore ederler ama diğer taraftan eski şehrin en önemli yerlerinde garip işhanları veya çok katlı konutlar yükselir. Modern kesim tutarsız bir biçimde büyür. Bu manzara çok yaygın ve alışılagelmiş bir şehir tiplemesidir. Mutlu bir olay; istisnai gelişmelerin başlamasıdır. Ankaranın civarında Beypazarı ilçe merkezi fakir bir kırsal merkezdi. Nasıl olduysa belediyeler, şehri kat çıkarak zengin olma fırsatçılarına teslim etmediler. Aynı zamanda eski eserler bürokrasisinin kılı kırk yarmalarından kurtulmayı da başardılar. Asıl olan binaların fiziki restorasyonu değildir. Kasabalarındaki hayatı korumayı becerdiler; çarşıya gittiğiniz zaman 60 sene evvelki dükkanları buluyor, mamulatı satın alabiliyorsunuz. Şehrin civarındaki bağlar ve bağ evleri aynı ve Beypazarının nüfusu artıyor, zenginleşiyor ama gelenekselliğini koruyabiliyor. Ankara vilayetinin halkı muhafazakar ve girişimcidir. Bu zıtların birliği olumlu gelişmeler yaratıyor. Edirne vilayetinde bir-iki eski evin restorasyonuyla ve sözde eski sanatların canlandırılmasıyla işin bitmeyeceği anlaşıldı. Bugün Edirnenin sabundan meyvelerini, Edirnekari işleri eskisinden daha zarif ve renkli örneklerle bulmak mümkün. Şehirde ise bir eski mahalle restore edilmiş vaziyette. Bu restorasyon ve rönesans faaliyetinin başlıca mimarı yakın zamanda aramızdan aniden ayrılan Vali Fahri Yüceldir. Şehrin müzelerinden bir tanesi, II. Bayezid Külliyesindeki Darüşşifa hepimizin bildiği gibi Avrupa Müzecilik Ödülü aldı. Bu işin başına düşen ve müzeciler adına Avrupa Birliğine müracaat eden kişi bir turizmcimiz. İlyada Turizmin sahibi Meyzi Barın... Genç bir vali de kendisini unutturmayacak işler yapabiliyor. Karadenizin maalesef yakın zamanda inşaat hırsıyla görünümünü kaybeden şirin beldesi, Sinopta da göze çarpan güzelleştirmeler var. Şehirdeki eski kütüphane binası, kültür tarihimizin mea kulpası yani kusurunun itirafı ve entelektüellerimizin rehabilitasyonu olan Sinop Hapishanesinin restorasyonu ve kültür merkezi olarak yeniden düzenlenmesi Vali Zeki Şanalın gayretiyle oldu. Türkiye zenginliğin yetmediğini, seviyeli hayatın gelenek ve kültürel mirasın değerlendirilmesiyle mümkün olduğunu anlamaya başladı...