Pazar Yine bizim Topkapı Sarayı

Yine bizim Topkapı Sarayı

03.07.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:

Sarayın koruma tedbirleri harika ama her gün binlerce ziyaretçi geliyor, düzeni sağlamak zor

Yine bizim Topkapı Sarayı

Topkapı Sarayı'ndaki bu vaka üzerine ayaklanan basın ve halk övünülecek bir hassasiyeti gösterir. Ancak her Allah'ın günü nadide bir baştaşının (şahide) gittiği Karacaahmet Mezarlığı, Edirne ve Bursa mezarlıkları, utanmazca tıraşlanan İstanbul ve Anadolu beldelerinin mescitlerinin hazirelerini hatırlayalım. Oralardan kaldırılıp götürülen taşların birçoğu Topkapı Sarayı'ndaki eserlerden daha az değerli değil. Aynı hassasiyeti onlar için de göstermemiz gerekiyor ve bir yerde hepimiz aynı iyi niyetle çalışıyoruz; ama akıllı ulusların müzeleri ve abideleri sadece müzecilerin ve uzmanların himaye ve gözetimine bırakılmaz. Zaten marifet ve iltifata tabidir. Onların çalışması ve yaratıcı araştırmaları da halkın maddi manevi destek ve alkışına bağlıdır. Topkapı Sarayı'nın koruma tedbirleri geçen 10 yılda daha da mükemmelleşti. Ancak günde binleri bulan ziyaretçilere karşı ne hizmet ne de düzeni sağlamak kolay oluyor. Haklı haksız tenkitler yeri göğü tutuyor. Ama yetersiz bütçeyi destekleyecek gönüllü kuruluşlar yok. Üstelik çıkan bir kanunla 1,5 yıl evvel müze dernekleri de kapatıldı. Bundan gezenler memnun değil, çünkü kapatılan derneklerin yönettiği satış mağazalarından alınan hatıra eşya anıları tazeler. Bu bütün dünyada müze ziyaretlerinin en tatlı anıdır ve bol para bırakılır. Müze yöneticileri memnun değil, çünkü ampul değiştirmek bile zorlaştı, uzun yazışmalar yapılıyor. Müzelerde çalışan insanlardan uzmanlık bekliyoruz ama üniversitedekine göre çok az maaş alıyorlar. Bu durumda Harvard'ları, Sorbonne'ları bitirip memlekete dönmeye başlayan gençleri müze kadrolarına alabilecek miyiz? Müzelerle sadece iki yılda bir gittiğimizde değil, her zaman ilgilenmeliyiz. Altı yıl önce bir hırsızlık, selefim Dr. Filiz Çağman'ın başını ağrıtmıştı. Şimdi Topkapı Sarayı'na adımımı attığım günlerde Bağdat Köşkü birinin şerrine uğradı. İlk hırsızlıktaki Kuran-ı Kerim'i ve çalanı polis yakalamıştı. Bunu da yakalayacak, eminim. Sarayların güvenliğini yüzde 100 sağlamak mümkün değil. Saray eşyası yeni zenginlerin iştahını çektikçe bu hırsızlıklar önlenemez ama azaltılabilir. Her zaman tekrarladığım gibi; sarayların sahibi olan halk hırsızlığı önler ancak... Görevlilerin veya müze bütçesinin gerçek denetçisi halktır. Çalınan eserlerin gerçek değeri zamanla yapılacak mukayese ile daha iyi anlaşılacak. Ancak; "Bu sefer hırsızlar cahilce davranmış ve iyi seçim yapamamışa benziyorlar" gibi tekerlemeleri ciddiye almamak gerekir. Bir gün içinde uzaktan gözlem ve duyumlarla bazıları nasıl da değerlendirme yapıyor. Böylesine değerlendirmelere şimdilik itibar etmeyelim. Üstelik hırsızlık vakası üzerine kaleme alınan bazı haber ve yazılar; düpedüz soruşturma safhasındaki polise saygısızlık. Evvela, bırakalım işlerini rahatça bitirsinler. Ali Halim Neyzi ile mektuplaşarak tanıştım; dostu John Guest'in yazdığı "Yezidiler" kitabının bir nüshasını tanıtım için bana gönderiyordu. John Guest de Neyzi gibi araştırmaya ve yazmaya meraklı bir işletme yöneticisiydi. Daha doğrusu çok zengin bir bankerdi. Yazdığı kitap birinci sınıf bir tarih araştırmasına dayanıyordu. Neyzi ile sonra telefonlaştık. Ali Halim Neyzi ismini kitaplarından takip ettim. "Hüseyin Paşa Çıkmazı No: 4" ile "Neyzi ile Meyzi" kitapları İstanbul'un bir zümresinin yani Tanzimat döneminin modernleşmeci seçkinlerinin hayatını anlamak için okunmalıdır. Eski bir İstanbul ailesindendi. Yazı ve resmi yazışma dilimizi kitabında verdiği örneklerle hem zenginleştiren, aynı zamanda da sadeleştiren Kastamonu Valisi Sırrı Paşa'nın ve ünlü şair ve bestekarımız Leyla Saz hanımın soyundan geliyordu. Leyla Saz yaşam ve cemiyet üzerine yazdıklarıyla da tanınır. Osmanlı sarayı hakkındaki bir yığın bilgiyi ona borçluyuz. Neyzi elhak bu mirasa bilinçle sahip çıkan çelebi ve mütevazı bir insandı. Yüz yüze tanışmamız geç oldu; Antalya'daydı kolay görüşemezdik. Bu gecikmeye hâlâ yanarım. Can yoldaşı Şen Sahir Sılan ile uyumlu bir beraberlikleri vardı ve dostluklarıyla insanları çekiyorlardı. Uzun bir hastalıktan sonra İstanbul'un çelebi evladını geçen salı ebediyete uğurladık. Çocuklarını da tanıdım. Oğlu Mehmet Neyzi değerli bir işadamı, yönetici; kızı Leyla, Sabancı Üniversitesi'nin değerli antropologlarından, yani kendi soyunun ve bütün milletin toplumsal dönüşümünü anlamaya ve anlatmaya çalışanlardan. Ali Halim Neyzi mukadder ayrılığın ardından özlenecek kişilerden. Ali Halim Neyzi'nin ardından