Pazar Zımtaralelli, ha ha ha...

Zımtaralelli, ha ha ha...

22.02.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Ben ilkokuldayken cuma hafta tatiliydi, cumartesi günleri gittiğimizde merasim yapılıyordu. Tabii İstiklal Marşı kabul edilmemişti daha, Zımtaralelli ha ha ha diye bir marş vardı. Hep birlikte okurduk o marşı"

Zımtaralelli, ha ha ha...

İÇİMİZDEN BİRİ / NİHAT DURAK "Ben doğma büyüme İzmitliyim. 19 Mayıs 1919 tarihinde İzmitte dünyaya geldim. Doğduğum ev, şimdi halihazırda Alemdar Caddesi deniliyor, o zaman Tahtacı Sokaktaydı. Benim atalarım, dedem ve ninem Kırım Türklerindendir, Kırımdan geldiler onlar. 93 harbinden sonra göç edip gelmişler." Böyle başlıyor yaşam anlatısına Nihat bey... Henüz dört yaşlarındayken ilan edilen cumhuriyet için yapılan törenleri hayal meyal anımsıyor. Ancak cumhuriyetin ilanını izleyen yıllarda değişen sosyal yaşamın ritmine ilişkin gözlemleri var. Postacı bir babanın ortanca oğlu olarak başladığı yaşamını uzun süren askerlik yılları izler. İstanbulda tamamlar yüksek öğrenimini. 32 yıl serbest muhasebeci ve mali müşavir olarak çalışır. En büyük hobisi çiçek yetiştirmek. 1999 yılında eşini kaybetmesinin ardından iki kızının yakın ilgisi ile İzmitteki evinde yaşıyor. Cumhuriyet ilan edilmişti. 1925te Akçakoca İlkokuluna kayıt oldum. Okulum şimdi İzmitteki Ellinci Yıl İlköğretim Okulunun olduğu yerdeydi. Büyük bir bina vardı. İttihat ve Terakki şubesi olarak inşaata başlandı, bitirilemedi, ondan sonra jandarma dairesi oldu, son olarak da ilkokul yaptılar orayı. O zaman cuma hafta tatiliydi, cumartesi günleri gittiğimizde merasim yapılıyor, tabii İstiklal Marşı kabul edilmemişti daha, Zımtaralelli ha ha ha diye bir marş vardı. Üst sınıftan bir arkadaş Zımtaralelli derdi, biz de ha ha ha diye devam eder, merasimi bitirirdik. Cuma hariç altı gün okula giderdik. Sabahtan akşama kadardı, şimdiki gibi değil. Sabah giderdik, öğleyin eve yemeğe gelir, öğleden sonra yine okula dönerdik. Sınıflarımız 30 kişiyi geçmezdi, o zaman okullara pek rağbet yoktu, kız mektebi de ayrıydı. İlk zamanlar önlük de giymez, kendi kıyafetimizle giderdik. Ben ikinci sınıftayken önlüğe geçildi. Bir gün müdür çıktı, Çocuklar bundan sonra feslerle gelmeyeceksiniz. Şapkası olan şapka takacak, olmayan başı açık gelecek dedi. Böylece Şapka Devrimini yaşadım." "1930da Soyadı Kanunu kabul edildi. Biz Kırımlı olduğumuz için Kırman soyadını almak istedik. Kırımın delikanlısı anlamına gelir. Babam, nüfus memuruna gidiyor, Bu alındı diyor. O zamanlar öyleydi. Amirler, nüfus memurlarına Çok güzel bir soyadı gelirse vermeyin, alındı deyin, bize bildirin, biz alırız derlerdi. Babam da 1900lü yıllardan beri postacı, postanede çalışıyor ama okuma-yazma pek yok ancak mektup zarflarını okuyabiliyor, eski Türkçeyi biliyor da yeni Türkçe bilmiyor. Bazı akrabalar ona; Mehmet Arif sen 30 yıldır postanedesin, hiçbir yere gitmedin, hep orada durdun, Durak soyadını al demişler. Durak soyadımız oradan gelir... Ortaokulu bitirdim, zengin arkadaşlarımız İstanbuldaki özel okullara gittiler. Babam postacı, beni İstanbulda paralı okutamaz. Denizi de çok seviyorum. Heybeliada Deniz Lisesine müracaat edelim dedik." Deniz Lisesinin ardından Kuleli Askeri Lisesine de kaydını yaptıramaz. Adanaya tayin olan ablası ve eniştesiyle birlikte Adanaya gider. Adana Lisesine başlar ve 1939da mezun olur. "O zamanlar lise uzak olduğu için bisikletle gidilirdi. Adanada bisiklete teker derler, herkesin bir tekeri vardır, benim de bir tekerim vardı, hatırlıyorum." İkinci Dünya Savaşı nedeniyle uzun sürer askerliği. Yedeksubaylığını yaparken özel izinle İstanbul Yüksek İktisat ve Ticaret Mektebine girer. 1941de mezun olur. İzmitte serbest muhasebeci olarak çalışmaya başlar. "1942de Türkiye için mühim Varlık Vergisi çıktı. Ertesi yıl İzmitte serbest muhasebeciliğe başladım. Serbest muhasebecilik mesleğini İzmite aşağı yukarı ilk ben getirdim. İzmit piyasasıyla tanıştım, herkes hesabını bana tutturmak istedi. Sonra 56 yılında gelir vergisi kanunu kabul edildi, yeni bir saha açıldı. Bir anda 40 kişiden maaş almaya başladım. 25 lira, 50 lira. Tabii, serbest muhasebeciler türedi İzmitte. Kasap ne bilsin defter tutmayı, ayda 25 lira verdi bana, benim şu defterimi tut, kanun mecbur tutuyor çünkü defter tutacan. Bakkal, büyük inşaat firmaları falan, onlarınkini 100-150 liraya falan tutardık, birinci sınıftı çünkü onlarınki. Yürü kulum dedi Allah bana. Ama dürüst çalıştım, herkes hesabını bana tutturmak istedi. Öyle muhit edindim ki, büromu açtım. 20 mükellef bir anda geliverdi. Ağabeyimi de belediyeden istifa ettirdim, yanıma aldım. Bir hanım kızı sekreter aldık. 1956dan 1975e kadar büroyu devam ettirdik. Büromda az laf çok iş yazan kocaman bir tabelam vardı." Bu arada evlenen Nihat beyn iki kızı olur. "İlk kızım Tülayı kolejde okutdum, çok masraflı bir okuldu. Tütünçiftlikte şahane bir yazlık yaptım, tam denize sıfır, böyle bahçeli falan. En büyük hobim orada çiçek yetiştirmek. Ama ne hovardalık yaptım, ne içki içtim, ne kumar oynadım. İşten eve, evden işe. Hiç fuzuli masrafım yoktu. Ve Allah da beni mükafatlandırdı... 1975 yılında emekli oldum. Yine de mesleği bırakmış değilim. Geçen yıllar içinde bütün mükelleflerimle hesaplarımı tatlılıkla devrettim..." Kırımın delikanlısı "30lu yıllardan sonra akşamları bazı evlerde toplaşırlardı. Kadın-erkek hep birlikte. Erkekler domino oynar, kadınlar bir köşeye çekilir, fincan oyunu vardı o zaman; fincana bir şey saklarlardı. Öyle fevkalade harem-selamlık yoktu... Lise yıllarımda yine kızlı erkekli parka giderdik. İzmitte şimdiki Cumhuriyet Parkının olduğu yer. Oranın bizde hatırası çok derindir.1938de eşimle bu parkta tanıştık. Adana Lisesinde okuyordum, yazları İzmite geliyoruz tabii. Akşamları biz gençler en temiz elbiselerimizi giyer, oraya giderdik. Kızlı erkekli tur atardık. Bu turlar sırasında karşılaşır, göz göze gelirdik. Yine aynı tarihlerde bir tane gramofonum vardı. Tangolara çok meraklıydım. Sevdim Bir Genç Kadını tangosunu, Şecaattin Tanyeli okurdu. Götürürdük gramofonu o parka, dans ederdik kızlarla. O arada işte, bizim hanımı da getirdiler, bizim hanımla dans ettik, konuştuk, yarın şurda buluşalım, edelim falan. İşte mektuplaştık falan. 1942de nişanlandık. 1943te evlendik. Eşim öğretmendi. 1947de ilk prensesim Tülay doğdu. İzmitte bir tüccarın yanında muhasebeciydim o sıralar. Diğer kızım Nuray da 1953te doğdu." Sevdim bir genç kadını Danışmanlar: Doç. Dr. Aynur İlyasoğlu-Doç. Dr. Esra Danacıoğlu Proje koordinatörü: Gülay Kayacan Görüşmeyi yapan: Hakan Koçak Deşifre ve redaksiyon: Sevil Üzrek Görüntü kaydı: Tamer Üstel Yayına hazırlayan: Tuba Çameli Projeye katkılarınızı bekliyoruz: Faks: (0212) 227 37 32 e-posta: mailto:tbct@tarihvakfi.org.tr www.tarihvakfi.org.tr Telefon: (0212) 327 86 58