16.05.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:
“Demek Cannes’a gidiyorsun, çıplakları mı göreceksin orada?” diye sordu bir yakınım. Şakayla karışık bu sorunun altında Cannes Film Festivali’nin Türkiye’de, Atilla Dorsay misali birkaç saygın sinema yazarının izlenimlerini saymazsak, yıllarca plajdan bildirilen bir etkinlik izlenimi vermesi yatıyor.
Festival’in 2. Dünya Savaşı arifesinde anti - faşist bir manifesto olarak başlatıldığı ve savaş sonrası “özgür dünyanın film festivali” olma idealiyle sürdürüldüğü göz önüne alınınca bu izlenimin çarpıklığı hemen anlaşılır.
Bu akşam Hong Konglu yaratıcı yönetmen Wong Kar - Wai’nin “My Blueberry Nights” adlı yeni filminin gösterimiyle resmi açılışı yapılacak olan Cannes Film Festivali, 60. yaşını kutlarken kuruluş öyküsünü de anlatalım istedik.
Perdeye tırmandılar
1946 yılında Fransız hükümeti, “özgür dünyanın film festivali”ni düzenlemeye karar verir. Fikir babası Mussolini olduğu için gözden düşen Venedik Mostra’sı artık rakip bile değildir.
21 ülkenin katıldığı ilk Cannes Film Festivali düzenlenir. Hızla değişen dünya, festivali sürekli etkiler. Politik gelişmeler doğrudan rol oynar film seçimlerinde ve ülke katılımlarında. Soğuk Savaş festival ofislerinde ve salonlarda da süregider. Altmışların cinsel özgürlük rüzgarı ve yetmişlerin porno film furyası gerçekten de plajları hareketlendirir, ama bu durum artan film sayısını ve kalitesini hiç etkilemez. Plajda şöhret arayan üstsüz güzellerle salonlara vuran Yeni Dalga arasında keskin bir ayrım vardır.
1968 Mayısı’ndaki olaylar festival salonlarına doğrudan yansır. Yeni Dalga’nın militan yönetmenleri Jean - Luc Godard ve François Truffaut, protesto amacıyla perdeye tırmanarak bir gösterimi durdururlar. Jüride bulunan Roman Polanski, Antonioni filmlerinin yıldızı Monica Vitti ve İngiliz Özgür Sinema akımının gözde aktörü Terence Young ile birlikte jüri üyeliğinden istifa eder. Festival beş gün erken bitirilir...