Kültür Sanat 'Ego, güzeli ve gerçeği görmeye engel olur...’

'Ego, güzeli ve gerçeği görmeye engel olur...’

25.12.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:

Almanya Kupası final maçında Berlin Filarmoni eşliğinde Alman Milli Marşı’nı söyleyen ve Avrupa Kültür Ödülü’nü alan Cenk Bıyık, “Egonu hayatından çıkarmadığın sürece sanatta istediğin yere gelemezsin” diyor

Ego, güzeli ve gerçeği görmeye engel olur...’

Ufuk Çakmak

Tenor Cenk Bıyık, Avrupa’daki sessiz fatihlerimizden. 2003 Siemens Opera Yarışması’nda birinci olarak Karlsruhe Operası’nda eğitim bursu kazanan Bıyık, orada solist sözleşmesi imzalayarak  “Aşk İksiri”, “Othello”, “Evgeny Onegin”, “La Bohéme” gibi operalarda bir dolu tenor başrolü söyledi. “Saraydan Kız Kaçırma” ve “Idomeneo”da da büyük başarılar kazandı.
Gençlik idolü José Carreras ile aynı sahnede solist olarak söyleme hayalini gerçekleştiren Cenk Bıyık, Almanya Kupası final maçında Berlin Filarmoni Orkestrası eşliğinde Alman Milli Marşı’nı da söyledi ve Avrupa Kültür Ödülü’nü aldı. 27 Aralık gecesi saat 20.00’de Atatürk Kültür Merkezi’nde yapılacak  Zehra Yıldız’ı anma gecesinde dinleyeceğimiz Cenk Bıyık ile konser öncesinde konuştuk.

'Pizzacıda başladım’
Operacıların çok disiplinli bir yaşam tarzı olduğu söylenir. Siz de öyle misiniz?
Hayır, zaten tipik bir opera şarkıcısı değilim ben. Kişiliğim öyle değil. Müthiş bir disiplin içinde yaşamıyorum. Bu işe İstanbul’da Pizza Pino’da arya ve napoliten söyleyerek başladım.
Siemens bursluları arasında Karlsruhe’de solistlik sözleşmesi imzalayan bir tek siz oldunuz. Bunu nasıl başardınız?
İyi renk kalitesinde tenor eksikliği vardı. Genelde insanları çeken şey sesimin rengi, sahne elektriğim ve müzikalitemdir.
Yoksa muhteşem bir teknik ya da havada uçan do’lar, si’ler değil. Bir de; sahnenin üzerinde gerçeğim. Operavari kasılma ve böbürlenme jestleri kullanmıyorum. Kendimi aynada böyle görsem gülerim. Operada oyunculuk çok önemli ve Almanya’da operacı/oyuncu ayrımı yok: Tiyatroculuk var. İdolüm Carreras çok kötü bir oyuncuydu, o başka.
Bir Türk olarak işin anavatanında başrol söylemek sizi strese soktu mu?
Hiç strese girmedim, çünkü iyi Alman şarkıcı çok az. Alman seyircisi ise sevse bile bunu İtalyan seyircisi gibi göstermeyebiliyor. Bu nedenle bir şarkıcının sahnede doyuma ulaşması kolay değil. Evime yüzden fazla mektup geldi fotoğrafımı isteyen; ama sahnede o beklediğin coşku olmuyor. İtalya’da ise sahneye çıktığın zaman seyirci sana hakkını veriyor.
Avrupa’daki ve Türkiye’deki opera dünyasını  karşılaştırabilir misiniz?
Almanlar bize göre çok daha disiplinliler. Saat on ise onu beş geçe asla değildir. İhlal etmek için ikiden fazla şansın yok ve sağlam bir uyarı alırsın. Bir yıl müzik yüksek okulunda aldığım eğitim de çok iyiydi. Çok ilginç dersler gördüm.
Örneğin bir derste, bir duvar vardı. Zorlandığım bir aryada Amerikalı hocam duvarı yavaş yavaş ellerimle boyamamı isteyerek özel bir çalışma yaptırmıştı.
Opera gibi bir performans sanatında sahnede o kadar yoğun stres altında 'sanat yapabilmek’ mümkün mü?
3.5 saat sahne üzerindesin. Birçok teknik unsurun içindeyken sanat denen o küçücük kıvılcımı arıyorsun. Örneğin 20 metre ötende orkestra var. Müzik arşeyi çektikten bir iki salise geç geliyor, demek ki şefe bakmak zorundasın. Ama şefe baktığın zaman, nerede sanat? İşte o büyü kayboluyor. 3.5 saat içinde o büyüyü en fazla 15 dakika yakalayabilirsin. Onun dışında sporcusun.
Stadyumlara da çok söylediniz. Yetmiş, seksen bin kişiye Alman  Milli Marşı’nı söylerken heyecanlandınız mı?
O kadar kalabalık ki kimsenin bakmadığını düşünüyorsun.  O konser için ertesi gün “Neden bir Türk söylüyor?” diye yazıldı. 'O saz bizde günahtır!’

Başarınızın başka bir sırrı yok mu?
Zannetme ki bu başarılar sadece sesimden oldu. İnsan ilişkileri, egondan kurtulman... Egonu hayatından çıkarmadığın sürece sanatta istediğin yere gelemezsin. Ego güzeli ve gerçeği görmeyi engeller.
Besteciler tenora bir tip biçmişlerdir... Sizde tenor ruhu var mı?
Kesinlikle ben oyum. Duygusal, arada bir kafası karışık ve saf... Kendime yakıştırdığım rol Manrico ya da Don José’dir. Karakterdeki tutku, vahşilik, taşralılık çeker beni.
Bundan sonra ne tür işler yapmak istiyorsunuz?
Daha büyük kitlelere hitap etmek istiyorum. Bocelli, Frangoulis çizgisinde bir şeyler yapabilirim. Bazen Azeri şarkılarını söylüyorum Avrupalılara. Kendi aryalarından bıktılar, onlar da yeni şeyler arıyor.
Sesinizi korumak için çok titizlenir, planlar yapar mısıniz?
Ben işin matematiğini pek sevmiyorum. “Bu rol senin için erken” gibi hesaplar ya da yorulmamak için provada tam söylememek, marke etmek gibi.
Şarkı söylemeyi seviyorum ve hesap adamı değilim. Bu anlamda basit bakıyorum. Bir şeyleri çok ciddiye almayacaksın. 
Almanya’daki Türklerle opera konusunda bir iletişiminiz oldu mu?
Almanya’daki insanımızla genel sohbetim hep oldu. Bir keresinde şöyle mizahi bir şey yaşadım. Türklerin katıldığını bilmediğim bir toplantıya gittim. Kendimi tanıtırken operacı olduğumu söyleyince, arkadan bir ses geldi: “O saz bizde günahtır.”